Kadınlarla Jam, 2020’den bu yana kadınların ve LGBTİ+'ların sahnede görünür olma mücadelesine alan açıyor.
Müzikte eril tahakküme karşı yükselen bir ses olan bu kolektif, yalnızca bir müzik grubu değil; aynı zamanda bir güvenli alan, politik bir ifade biçimi ve bir dönüşüm hareketi.
Bugün geldiği noktada Kadınlarla Jam, kapsayıcı, kolektif ve politik bir müzikal direniş alanına dönüşmüş durumda.
Kadınların sahneye çıkmasının önündeki kültürel, toplumsal ve ekonomik engellere müzikle yanıt veren oluşum, her performansında yeni bir dayanışma hikâyesi anlatıyor. Kadınların ve LGBTİ+'ların birlikte ürettiği ve sahneyi paylaştığı bu kolektif, müzik endüstrisindeki eril egemenliği sorgularken, sahnede görünür olmanın yalnızca varlıkla değil; sanatla harmanlanmış bir politik duruşla mümkün olduğunu ortaya koyuyor.
Kadınlarla Jam 2020’de sadece kadınlara ve LGBTİ+'lara açık bir açık mikrofon etkinliği olarak başlamış. Grubun oluşum hikayesi, kadınların sahne sanatlarında yer bulamamasına ve sahnelerin genellikle erkekler tarafından ele geçirilmesine bir cevap olmuş. Kadınlarla Jam kolektif bir oluşum ve bu sebeple ekip düzenli olarak kendini yenileyen ve bambaşka yüzlerle ilerleyen bir misyona sahip.
Kadınlarla Jam ekibi, sahnedeki enerjisi ve dayanışma ruhuyla dikkat çekiyor. Üç yılı aşkın süredir ekipte yer alan Ben Rümeysa Çamdereli, organizasyon ekibinde ve elektrik gitarıyla sahnede yer alıyor. Yaklaşık bir yıldır ekipte vokalist ve bestekarlık yapan Dilara, üretim sürecine de katkı sunuyor. Davulcu Feyza Şen ve vokalist Esra da ekibe bir yıl önce katıldı. Esra aynı zamanda organizasyon ekibinde yer alıyor ve şarkı sözü yazarlığına bu ekiple başladı.

“Duvarları kıran bir kolektif”
Kolektifteki kadınlar için Kadınlarla Jam’in farklı bir tanımı var ve Kadınlarla Jam onlar için önyargılarını, korkularını kıran da bir oluşum haline gelmiş.
Feyza Kadınlarla Jam’i kapsayıcılığıyla herkesi içinde barındırabilen, duvarları kıran bir kolektif olarak görüyor.
Müziğini icra etme noktasında da bazı kadınların sancılı hikayelerinin olduğunu söylüyor. Bu hikayeler çoğunlukla aile baskısı, toplumsal veya ekonomik baskılardan enstrüman öğrenememe gibi konuları içeriyor, bu kadınlar bireysel olarak bu durumlarla mücadele etmek durumunda kalıyor. Bunun sebebini de Feyza, erkek egemen sistem üzerinden anlatıyor:
“Erkeğin baskın olduğu ortamlarda aslında kadınlar ikinci planda tutuluyor. Çoğunlukla kadınlara sıra gelmiyor veya müziğinde ne kadar güçlü olsa da göstermesi gereken bir cesareti olması gerekiyor. Bunun için bir hamle yapılması gerekir ki başlangıç yapılabilsin.”
“Kadınlarla Jam’den önce sahneye küsmüştüm”
Esra da Kadınlarla Jam’i farklı bir noktadan yorumluyor ve hiyerarşiden uzak bir kolektif olarak görüyor. Esra geçmişinde de farklı topluluklarda müzikle ilgilenmiş ve o dönemdeki deneyimleri için de “sahneye küsmüştüm” diyerek Kadınlarla Jam yolculuğunu anlatıyor:
“Benim Kadınlarla Jam hikayem açık mikrofonlara katılmakla başladı. Açık mikrofona katıldığım ilk zamanlarda şarkı söylerken bacaklarımın titrediğini biliyorum. Ama ekip o kadar kucaklayıcı ve kapsayıcıydı ki zaman geçtikçe ben şarkılarımı özgüvenli bir şekilde söyleyebilir hale geldim. Şu an yan flüt çalıyorum. Kadınlarla Jam ekibinin birbirini yönlendirerek, geliştirerek, destekleyerek ve en önemlisi ilerletiyor olması büyük bir artı ve kendimi bu toplulukta müzik yaparken rahat hissediyorum, yuvamda hissediyorum.”
“Türbanlı gitarist”
Rümeysa, uzun yıllardır müzikle uğraşıyor ve profesyonel ortamlarda da sanatını icra ediyor. Fakat kadın kimliğinin getirdiği toplumsal etiketler ve aktivist bakış açısından dolayı da aidiyet hissettiği bir yer bulamamış.
Kadınlarla Jam, Rümeysa için o uzun süreli aidiyetsizliğe son veren bir kolektif olmuş. Rümeysa geçmişte başörtüsü taktığından dolayı sanatçı kimliğinin toplum tarafından yadırgandığını ve “Türbanlı gitarist” şeklinde iğneleyici haberlere de yer verildiğini söylüyor. Bunun üzerine de Kadınlarla Jam’in güvenli alan sözleşmesini anlatıyor:
“Türkiye'nin dönüşüm hikayesinde şu an daha normal bir pozisyonum olsa başörtülü bir kadın olarak sahnede bir yer bulamayacağımdan emin gibiydim. Geldiğim nokta da ise Kadınlarla Jam ekibiyle bu algıyı kırdık. Hatta bizim güvenli alan sözleşmemiz vardır. Ekiptekilerin kıyafetlerinden dolayı bir ayrımcılığa uğramayacağına dair bir madde eklemiştik. Bunu hissetmek benim için çok başkaydı. Yani objeleştirilmeden ‘ne kadar da çeşitlilik oluyoruz, renkleniyoruz’ demeden gerçekten parçası olduğum bir kolektif oldu. Bu sebeple bu feminist kolektif gerçekten kendi çabasıyla çok farklı bir kapsayıcılığa doğru gidiyor.”
“Politik bir duruş da sergiliyoruz”
Kadınlarla Jam ekibinin kendine has bir “müdavim kitlesi” ve müziklerinde değindikleri toplumsal sorunlar, vermek istedikleri mesajlar var:
“Türkiye'de ve dünyanın her yerinde kadınların kendi sözünü üretebildiği, kendi hikayesini anlatabildiği bir dünyaya hizmet eden bir kolektif olarak konumlandırıyoruz. Etkinlikler bizim için sadece bir konser olmadı. O dönem gündemde olan canımızı acıtan ne varsa onu da sahneye her zaman sahneye taşıdık. Filistin'de savaştan tutun hormona erişim konusunda sıkıntı yaşayan trans arkadaşlarımızdan, mesela Onur Haftası'nda yaşanan gözaltılardan, 8 Mart'taki gözaltılara… Bu gibi gündemleri her fırsatta sanatımızla dile getirerek direnişin bir parçası yapmaya çalıştığımız bir yol izledik ve devam ediyoruz.”
“Tek düze bir müzik yapsaydık, sadece gürültü çıkartmış olurduk”
Feyza, kadın erkek herkese kapılarının açık olduğunu söylüyor. Feyza’ya göre seyircinin renkliliği ve farklı dinamikler sahneye de olumlu bir hava katıyor:
“Biz müzisyen olarak sadece sahnede tek düze bir ritimle gidelim, aynı akorları çalalım düşüncesinde değiliz. Zaten böylesi de bize göre müzik yapmak değil, enstrüman çalmak olur. Belki de biraz gürültü çıkartmak. Farklı yorumları bir araya getirmek bizim müziğimizi meydana getiren şey. Dolayısıyla bu farklılık, bu enerji, bu enerjinin yukarılarda bulunması bizim seyircilerimize de aslında iletişimimizi güçlendiriyor. Yani seyircilerle çok temas halinde olmamızı sağlıyor.”
“Ayrımcılığa uğramadan eşlik etmek büyük ayrıcalık”
Dilara sosyal hayatta güvenli alanda hissetmenin önemli bir nokta olduğuna dikkat çekiyor:
“Sahnede, dans ederken, şarkılara eşlik ederken herhangi bir ayrımcılığa, psikolojik/fiziksel şiddete uğramayacağının garantisini hissederek dans ediyor olmak, şarkı söylemek önemli bir ayrıcalık. Ben hem kendim bunu hissettim hem de uzun süre sonrasında çağırdığım arkadaşlarımdan pozitif yorumlar aldım.”
Kadın ve LGBTİ+
Kadınların sanat yoluyla kendilerini ifade etmelerinin nasıl bir dönüşüm yaratacağı üzerine de Rümeysa, özellikle kadın ve LGBTİ+ vurgusuna dikkat çekiyor. Kendini kadın olarak ifade eden herkesin sahnede yer almasını da başlı başına politik bir jest olduğunu söylüyor:
“Kadınlığın tanımını yaparken bile ana akımda insanların aklına gelen şeyi kastetmediğimizi anlatmaya çalışıyoruz. Bunun kendisi kesinlikle farklı bir durum. Onun haricinde de bizim gördüğümüz süreçte bütün bu provalar, birlikte çalma deneyimlerimiz sonrasında kendi üretkenliğimizi ve özgüvenimizin biraz önce de farklı farklı seslerden duyulduğu üzere arttığını görüyoruz. O yüzden de sanat yoluyla kendini ifade etmeye başladıktan sonra kadınların hem özgüveni hem de kendini ifade etme gücünün ne kadar geliştiğini gözlemliyoruz. Türkiye'de ve dünyanın her yerinde böyle olabildiği, bu anlamda kadınların kendi sözünü üretebildiği, kendi hikayesini kendi söyleyebildiği bir dünyaya hizmet eden bir şey olarak konumlandırıyoruz. Hiçbir zaman sadece bir konser olmadı. Türkiye’de belirli bir politik sözü üretmek çok değerli. Politik bir ifadesi olmayan kadının sahnede olmadığı bir Türkiye’den de konuşmak gerekiyor. Kadınlık sadece vokal olması görünürlüğü üzerinden kullanılan bir obje olarak değerlendiriliyor sahnede. Ama kadının en ufak bir politik yorumda elenen ilk insan olduğunu görüyoruz.”
“Kadının görünürlüğü gerekliliğin temeli”
Feyza, sanatının icrası üzerine “burada aslında bir yenilginin değil, olması gereken bir şeyin temelleri üzerine konuşuyoruz” diyor. Feyza müzik camiasında kadının görünürlüğünün artırılmasının normalleştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu sürecin de politik unsurları da kapsaması gerektiğini söylüyor:
“Çünkü bizim inandığımız şey bu. Bu politik duruşu sadece şarkılarımızda değil, kendimiz de, bireysel hayatımızda da, sahnede de duruşumuzla aslında dile getirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla dönüşümün olması gerekiyorsa da bu şekilde tam teşekküllü bir şekilde olması gerektiğini düşünüyoruz. Yoksa müzik endüstrisi çok geniş bir camia. Yani yeni sesler ortaya çıkabilir, yeni gruplar parlayabilir. Çok güzel şeyler üretilebilir ama önemli olan bunun ne yaptığımızın, hangi adımları yaptığımızın bilincinde olarak devam ettirmek bence.”
“En iyisine evrileceğimizi düşünüyoruz”
Kadınlarla Jam ekibine katkıda bulunanlardan neredeyse kimse sanatlarını meslekleri olarak icra etmiyor. Fakat tüm kolektifteki her parçanın ortak bir amacı var, üretmek:
“Jam ile aktif müzik yapan kadınların oluşturduğu çok güzel besteler var. Biz de bu güzellikleri yaymak için ve canlı olarak icra edebilmek için 30 Mayıs’ta Maltepe’de Babil Kültür Sanat’ta sahne alacağız. Bu ve bunun gibi sahnelerle Kadınlarla Jam’in en iyisine doğru evrileceğini düşünüyorum. Çünkü görülebilirlik açısından hem de seslerin çeşitliliği açısından böyle bir oluşum lazımdı.”
Kadınlar ve eril düzen
Kadınlarla Jam ekibinin dönemsel olarak gerçekleştirmeyi istediği hedefler var. Müzik prodüksiyonuna dikkat çeken Rümeysa, sektörde prodüksiyonun erilliğiyle de karşı karşıya kaldıklarını ve tekdüzelikten uzak bambaşka bir prodüksiyona ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Kadınlar da sahnedeki eril düzen karşısında kendilerine sınırlı görünen alanları da açık bir alana dönüştürme mücadelesinde.
Kadınların plak şirketi
Kadınlarla Jam ekibinin en büyük hayali de Türkiye’nin her yerinde kadınlarla sahne etkinliklerini artırmak ve kendi ürettikleri sanatı da kalıcı hale getirip her kulağa yaymak:
“Kendi kimliğimizden ödün vermeden, yapmak istediğimizi yaptığımız, söylemek istediğimizi söylemeye devam edebileceğimiz, sadece kadınlara odaklı bir plak şirketi hayalimiz de var. Müzik dünyasında kadın çok seyrek kalıyor. Mesela ben hiçbir elektrik gitarist kadın görmedim. Burada kadınların teknik işlemleri de gerçekleştirdiği, hem de yayıncılığını yaptığı bu projeyi nasıl yaparız diye kafa yormaya başladık. Umarım ilerleyen zamanlarda da böyle bir şeyden bahsedebiliriz.”
(SI/EMK)







