Her gün yeni bir frekanstan bizim olmayan bir dolu ses, saçma sapan müzikler, ne söylediğini kulakları duymayan kişiler, bozuk bir dille sepet sepet geyik muhabbetleri rahatsızlık vermenin yanı sıra bizi düşündürmeye de başlamıştı.
İşte fiili durum oluşmuştu! Bizde haldeki durumdan vazife çıkardık.
Dört arkadaştık. Dördümüz birlikte yüksek sesle düşünürken, ben gözlerimi kapatıp düşlere dalıyordum.
Ne bilgi, ne deneyim
O yıllar dördümüz de birlikte tanıtım işi yapıyorduk. Radyo alanında hiç birimizin ne bilgisi ne deneyimi vardı. Ancak kültürel birikimimize güvenip, yüreğimizin ne denli mahir olduğunu düşünüp işe başlamaktan yanaydık.
Bir sabah karar verdik. Ve, dostların dayanışmasıyla borçlanmayı da göze aldık, teknik alt yapıyı inanılmaz bir hızla yoluna koyduk. Bense, bütün bunlar olurken program ve projeleri hazırlamaya çoktan başlamıştım bile.
Genç arkadaşlar da aramıza katıldı. Kısa süren deneme yayınını, programlı akış izledi. Tarifsiz bir heyecandı.
Kendi sesleriyle tanışıyorlar
Kendi sesimiz kulaklarımızda çınlayarak üretiyorduk. Samsun'da yaşayan insanlar için de bu bir sürprizdi. Onlar yıllardır kaybettikleri kendi sesleri ile tanışıyorlardı. Biz ise düşümüzü gerçekleştirmiştik.
Şimdi düşünüyorum da asıl zorluklar sonra başlamıştı. Başlattığımız süreci kesintiye uğratmadan, zaafa düşürmeden, sürdürebilmenin zorluğu omuzlarımızdaydı.
Samsun, Karadeniz şehri olmasına karşın çok kültürlü bir dokuya sahip. Amacımız da bu gerçeği göz önünde tutan bir yerden üretmekti. Müzik, anlatım dilimizin ağırlık noktasını oluşturuyordu. Ancak radyoyu bir müzik kutusu olarak görmek, göstermek istemiyorduk.
Anadolu'nun tüm renklerine
Bozulmamış halk türkülerini temel alarak, Anadolu topraklarında yaşamış tüm kültürlere onların türkülerine, dünya folkuna, çağdaş türkülerimize, rock müziğe, caza klasik müziğe doğru uzana geniş bir alanda nitelikli olanı insanlara ulaştırmayı seviyorduk.
Artık, radyonun varlığından coşkuyla söz ediyorlardı. Medya FM, yıllardır yasak kıskacındaki türkülerimizi bir bir gün ışığına kavuşturuyordu.
Bir gün edebiyat programımızda dinleyicilerle gökyüzü üzerine konuşuyorduk. Radyoda programı dinleyen biri, programdan o kadar etkilenmiş ki, limon küfü renginde bir şal alarak soluğu radyoda almış... Böyle hoşluklar da yaşıyor insan.
Memnuniyetsizler de radyoya gelir
Memnun olmayanlar da vardı elbette. Temel hak ve özgürlükler, bu alandaki ihlaller, çevre, çocuk, kadın, gençlik konulu programlar ve özel gündem programları yoğun ilgi gösterilirken bu yayınlar kimi çevreleri rahatsızlık vermeye başladı.
Örneğin; Sivas katliamı, Uğur Mumcu'nun katledilişi. Susurluk sürecine ilişkin programlarımıza tehdit telefonları aldık. Zaman zaman Emniyet Müdürlüğü program bantlarını istedi, stüdyo ve arşivi kontrol ettiler, yasak kaset aradılar. Biz her şeye hazırlıydık ve doğru yaptığımızı biliyorduk.
Zamanla, ekonomisi zayıf bir şehirde tek gelir kaynağı reklam olan radyoculuğun tek başına kendini ve çalışanlarına bakacak bir iş olmadığı gerçeğinin farkına vardık. Bu nedenle, iki arkadaşımız yaşamlarını sürdürebilmek için farklı mesleklere yöneldiler.
Heyecanı sürdürmek
Radyoculuk mesleği özveri ve süreklilik istiyor. Günlerce araştırdığınız konulu bir programda hazırlıklarınız çok kısa bir sürede tükeniyor, her gün yeni konular gerekiyor. Heyecanla başlayan arkadaşlarımızın bir süre sonra yorulduğu, üretme isteğini kaybettiği ya da taleplerinin bizi aşmaya başladığı oldu.
Ekonomik sorun her sıkıntının başıydı, işe uygun eğitim ve deneyimli çalışan bulmak ise bir diğeri. Geçen süreç içinde yaşadığımız zorluklara karşın radyomuzu kapatmayı hiç düşünmedik. Çünkü, artık o bizden çıkmış, duyarlı kamuoyunun sesi olmuştu.
Bu arada, haber alır ve toplarken de karşı karşıya kaldığımız baskılardan da söz etmek gerekiyor. Örneğin, "ekonomik kriz ve esnafın durumu"yla ilgili sokak röportajında bir börekçi ile konuşurken masadan kalkıp yanımıza gelen sivil bir vatandaş, polis olduğunu söyleyerek vatandaşı rahatsız ettiğimi, sorularımla onu kışkırttığımı, huzur bozduğumu söyleyerek izin belgesi sordu. Tehdit etti.
Ablayı tanıyoruz..."
Esnaf şaşkın bir şekilde, korkuyla "Biz ablayı tanıyoruz. Kendisi radyocu" gibi bir açıklama yaparken, bana da dönerek, "durum iyi değil abla yine de Allah'a şükür" demekle yetindi. Benzer örnekleri çoğaltmak hiç de zor değil. Toplumsal eylemlerde basın açıklamalarında görevim gereği orada bulunurken ismim eylemcilerin listesine alındı, hakkımda davalar açıldı.
İlginçtir; bir basın açıklamasında, orada olmadığım halde göz altına alınan katılımcılarla mahkemeye çıktım. F tipi cezaevleri ile ilgili iki basın açıklamasına müdahale edilip insanlar göz altına alınırken ben de alındım.
İkincisinde de öyle oldu. Sanki bir filmin tekrarını izliyorduk. 34 kişi ile 36 saat göz altında tutularak parmak izlerim alınıp suçlu muamelesi gördüm. Çıkarıldığımız nöbetçi mahkemece serbest bırakıldım. Ama evimize dönerken, akşam 19:30 sularında sokakta çevik kuvvet ekiplerince saldırıya uğrayıp, küfürler eşliğinde dövüldük.
Gözlüğüm, çantam
Bir genç gözünden yaralanırken ben cop darbeleri ile kendimi hastanede buldum. Bir süre müşahede altında kaldım. Kırılan gözlüğüm, gasp edilen cüzdanım, kimliklerim işin cabası. İşte böyle ufak tefek "münferit" olayları saymazsak işimizin hiçte zor bir yanı yok diyorsam da siz inanmayın.
Bunca yoğunluk günlük yaşamımızı biraz daha tempolu hale getiriyor. Programlı davranınca sevdiklerimizi dostlarımızı da ihmal etmemiz için bir neden olmuyor. Medya sahibi olmak yaşam içinde taşıdığınız sorumluluklara artması anlamına geliyor.
Statükocu davranmıyoruz, popülist düşünmüyoruz, işimizi yapmaya çalışıyoruz, saygı gördüğü kadar, kabullenildiği kadar karşı çıkışların da olabileceğini biliyoruz.
Kolektif çalışma
Üretim ortamımızda kolektif üretimi sorumlulukların zamanında ve doğru bir şekilde yerine getirilmesini esas alıyoruz. İletişim eğitimi görmüş biri ile çalışma şansını bugüne kadar yakalayamadık.
Öykümüzün sonuna yaklaşırken özgürlüğe dair de bir şeyler söylemek gerekirse özgürlükler bir bütün olduğuna göre bütünün bir parçası eksikse bütünden söz edilemez. Yaşadığımız ülke gerçeği ortada. Yakıcı olan bu gerçeğe karşı yaşama pozitif katkı koymaya çalışmak önemli.
Uzun ve yorucu bir öykünün kısa bir özetini sizlerle paylaştık. Bu sürece emeğini ve yüreğini katan tüm dostlara sevgiler. Bitmedi sürüyor daha...(ME/NM)