Bıçak, 2007'ye kadar da, kurumun uluslararası insan hakları kurumları içinde tanınmasını hedeflediklerini söyledi.
Bıçak'ın dün yaptığı açıklamalarla tekrar alevlenen tartışmanın özünde yer alan konuysa, böylesi bir kurumun "bağımsızlığının" tanımı.
İnsan hakları savunucuları, bağımsızlığın özerklikle karıştırılmaması gerektiğini söylüyorlar. Geçerli olan ölçütse, Birleşmiş Milletler'in (BM) 1992'de kabul ettiği Paris İlkeleri.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Yusuf Alataş ve gazeteci aktivist Murat Çelikkan'a göre, devletin doğrudan yer alacağı böyle bir projenin, Paris İlkeleri bağlamında tanınma olanağı yok.
Anayasa Mahkemesi gibi olmalı
bianet'e konuşan Vahit Bıçak, projelendirilen yeni kurumun Paris ilkeleriyle tam uyum için atılmış bir adım olduğunu söyledi.. "Bundan taviz vermemiz söz konusu değil" diyen Bıçak, İnsan Hakları Ulusal Kurumu'nun "Anayasa Mahkemesi gibi, RTÜK gibi bağımsız olması gerektiğini" söylüyor ve yeni kurumun bağımsızlık ölçütlerini şöyle tanımlıyor:
* Göreve belli bir süreyle gelinmeli. Görev esnasında kötüye kullanma olmadıkça görevden alma olmaması gerek
* Kurum kendi kararlarını verebilmeli.
* Kendi bütçesi olmalı. Nasıl kullanacağına kendi karar verebilmeli.
Bıçak, projede, görev süresinin altı yıl olmasını öngördüklerini söyledi. Böylece, kurumun iktidar değişikliğinden etkilenmeye karşı da korunmuş olacağını öne sürdü.
Projenin kamuya açıklanmış belgeleri yok. Mevcut 150 sayfalık metin, şu an bir iç belge niteliğinde.
Hükümetten bağımsızlıkla olmaz
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Yusuf Alataş'sa, Aralık 2004'teki Kapadokya görüşmeleri sırasında gündeme gelen bu tasarının, geleceği olmadığını söyledi.
Alataş, Kapadokya görüşmeleri sırasında, İnsan Hakları Başkanlığı'nın önlerine getirdiği önerinin mevcut kurumun adının değiştirilmesinden ibaret olduğunu, insan hakları savunucusu sivil toplum örgütlerinin girişimiyle, bunun önüne geçildiğini söylüyor.
Alataş, bianet'e yaptığı açıklamasında, Paris ilkelerine uygun bir kurumun tam bağımsız olması gerektiğini, içinde devletten temsilci bulunabileceğini, ancak bu temsilcinin oy hakkının bulunamayacağını söyledi:
"Avrupa'da bir kurum hükümetten bağımsızsa, bu devletten de bağımsız olduğu anlamına gelir. Bizdeyse durum farklı. TMSF gibi, BDDK gibi özerk olarak bağımsız olamazsınız. Türkiye'de hükümetten bağımsız olmak, devletten bağımsız olmak anlamına gelmiyor. Ülkeyi sadece hükümet yönetmiyor".
Alataş, projenin şu anki haliyle Paris ilkelerini karşılamadığını, bu nedenle ne Avrupa'daki insan hakları kurumlarından ne de hükümetlerin fonlarından destek alabileceğini söyledi. Alataş'a göre, bu projenin uluslararası onay alması da mümkün değil.
Kurumla mücadeleyi karıştırmamak gerek
Radikal gazetesi yazarı Murat Çelikkan da, meclisin dahi yasa yaparken danışacağı bir insan hakları kurumuyla, insan hakları mücadelesinin birbirine karıştırılmaması gerektiğini vurguladı.
Çelikkan, STK'lerin devletle aynı masaya oturmasında sorun olduğunu, sivil toplumun temel katılımının olmadığı bir kurumun Paris şartına uymayacağını belirtti.
Paris İlkeleri nedir?
BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından Mart 1992'de hazırlanan ve 20 Aralık 1993'te BM Genel Asamblesi tarafından kabul edilen, "İnsan Haklarının Korunması ve İlerletilmesi için Ulusal Kurumların Statüsü ve İşleyişine İlişkin İlkeler" kısaca Paris İlkeleri olarak adlandırılıyor.
Bu ilkeler, 30 Eylül 1997'de Avrupa Konseyi tarafından üye devletlere tavsiye edildi.
Aşağıdaki dört başlık Paris İlkelerini belirliyor: "Yetki ve Görevler", "Oluşum ve Bağımsızlık/Çoğulculuk Güvenceleri", "İşleyiş Tarzları", "Yargı Benzeri Nitelikteki Yetkilere Sahip Komisyonların Statüsüne İlişkin Tamamlayıcı İlkeler".
Paris İlkeleri, oluşturulacak kurumlara resmi kurum temsilcilerinin sadece gözlemci sıfatla katılımını öngörüyor; onlara oy hakkı tanımıyor.(TK/EÜ)