* 17-31 Mayıs tarihleri 1996’da İstanbul’da gerçekleşen 1. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nda alınan kararla Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası olarak kabul edildi.
Adnan Orhan'ın hikayesi 24 Mayıs 1994'te başlıyor. Kurban Bayramı için Lice Yatılı Bölge Okulu'ndan Kulp'un Gözüpekli Köyü'deki evine dönen Adan Orhan'ın babası Selim Orhan, amcası Hasan Orhan ve diğer amcasının oğlu olan 17 yaşındaki Cezayir Orhan köye gelen ve kendilerini Bolu Jandarma Tugayı olarak tanıtan askerler tarafından “kendilerine yol göstermeleri” için alındı.
Selim, Hasan ve Cezayir Orhan'dan en son gözaltına alınıp sorgulandıkları Lice Yatılı Bölge Okulu'ndaki hücrede Ramazan Ayçiçek tarafından görüldü, Selim Orhan ve Hasan Orhan'ın kemikleri 2003'te açılan toplu mezarda, mezarın açılmasında 4 yıl sonra ortaya çıktı. Cezayir Orhan'dan ise haber yok. Dosyalarıysa 2014'te zaman aşımına uğrayacak.
Babanızın alındığı günü nasıl hatrlıyorsunuz?
12 yaşındaydım. O zamanlar Lice Yatılı Bölge Okulu'nda öğrenciydim. Kurban bayramı için eve gelmiştim. O sene jandarma bizden köyü boşaltmamızı istedi. Köyü de yaktılar. Biz bir süre merkez köyün hemen arkasındaki çadırlarda kaldık. Ama 15, 20 gün sonra amcamlarla beraber köye geri döndük. Evlerimiz yan yanaydı. Ama köyü öyle bir yakmışlar ki evden geri hiçbir şey kalmamış. Biz de kendi evlerimizin bahçesine çadır kurduk orada kalmaya başladık.
Babamların alındığı günü çok iyi hatırlıyorum. Köye askerler geldi. Babamı ve iki amcamı sordular, bizimle gelecekler dediler. O zamanlar komşu köylerde duymuşuz tabii, giden ve gelmeyenler var. Annem istemedi babamın gitmesini. Babam tütün içerdi. Annemdan tabakasını doldurmasını istedi.
Askerler bize Bolu Jandarma Tugay'ından olduklarını söylediler. Telsiz seslerin duyuyordum. Babamla Hasan amcam köydeydi ama diğer amcam yoktu. Telsizle anons ettiler yok diye, diğer taraftaki ses "Kim var" dedi. O zaman 17 yaşında olan amcamın oğlu Cezayir vardı. Onu söylediler. Telsizdeki ses de o zaman onu getirin dedi. Gittiler.
"Babamın tütün tabakasını tanıdılar, inanmadılar"
Peki sonra haber alabildiniz mi?
Yok. Biz yaklaşık bir ay daha köyde kaldık belki haber alırız diye. İki üç hafta sonra bir köyden haber geldi. Yanmış insan beden bulmuşlar. Bize de dediler "Belki sizinkilerdir" diye. Benim içime doğmuştu ama annem dedem inanamıyordu, hala geleceklerini sanıyordu. Rahmetli dedem tam 103 yaş yaşadı ama son ana kadar Cezayir'in geri döneceğine inandı.
İşte o gün bizim köydekiler bir kamyonete doluştu, cesetlere bakmaya gittiler. Ben de onlarla gitmek istedim ama yaşım küçük diye izin vermediler. Doluştukları kamyonetin arkasından uzun süre koştum, hayatımın en uzun koşusuydu.
Gittiklerinde bedenler hiçbir şekilde tanınmayacak haldeymiş. Ama bizim köyden biri babamın tütün tabakasını tanımış, bir diğeri de beline bağladığı urganı. Ama bedenler o kadar tanınmazmış ki bizimkiler değil deyip gelmişler.
Daha sonra öğredik ki babamları benim okuduğum okula işkenceye götürmüşler. Ben orda kalırken de işkence seslerini duyarık ama insanın aklına kendi başına da geleceği gelmiyor. Orada Ramazan Ayçiçek babamları görmüş. Babam askerlerin onlara gerilla kıyafeti giydirip fotoğraflarını çekeceklerini sonra da serbest bırakacaklarını söylemiş. Başkaları da görmüş babamı ama bir tek Ramazan Amca ifade verdi.
Bir mezar başında iki aile
Peki babanızın kemiklerini nasıl buldunuz?
2003'te Kulp Cumhuriyet Savcılığı Bağılar Köyü Düzpelit Mezrası Kevrekok Mevkii'nde 12 Haziran 1994'te defnedilen kurşunlanarak yakılmış sekiz cesedin tespiti fek'i kebir işlemi yaptı. Bazı ailelerin başvuruları oldu ancak DNA'lar uyuşmadı. Bunu öğrendiğimde, 2005'te biz de başvuru yaptık. İki yıl sonra adli tıp raporu çıktı, buna göre sekiz kişiden ikisi babam Selim Orhan ile amcam Hasan Orhan'a aitti. Aynı mezardan Bulut ailesinin 19 Mayıs 1994'te gözaltına alınıp kaybedilmiş beş ferdinden Ali BULUT, Ekrem BULUT ve Ramazan BULUT'un DNA'ları da çıktı.
Biz buruk bir sevinçle en azından gidecek bir mezarımız olsun diye kemiklerimizi istedik. Bunun üzerine bizi tam 2 yıl oyaladılar. İstanbul Adli Tıp 'bizde değil' dedi, Savcılık 'bizde değil' dedi, en sonunda suç duyurusunda bulunacağımızı söylediğimizde Savcı bize kimsesizler mezarlığında bir tek mezarı gösterdi. Sekiz kişinin kemiklerini bir torba içerisinde tek bir mezara gömmüşler.
Biz de bir daha kaybolmasın diye tek bir mezara razı geldik. Şimdi her bayramda Bulut ailesiyle biz tek bir mezar başına gidiyoruz. Bu sürede onlarla da yakınlaştık dost olduk. Diğer kemiklerin kime ait olduğunu bilmiyoruz ama bizim aileden 3 onlardan 5 kişi alınmıştı. Mezarda da sekiz kişi var. Bu bana biraz enteresan geliyor.
Baban alındıktan sonraki hayatınız nasıl oldu, köyde kalmaya devam mı ettiniz?
Babam alındıktan sonra bir ay daha köyde kaldık, ardından şehre göçtük. Annem ve kardeşlerimle beraber sıvası olmayan bir evde yaşamaya başladık. Babamın alındığı gün benim çocukluğum bitti. Ben okumak istiyordum, avukat hakim olmak istiyordum ama babam kaybedilince evin tek erkek çocuğu ben kaldım. Okulu bırakıp çalışmaya başladım. Ancak yıllar sonra annem köye geri döndü ama ben dönmedim. Açık öğretimden orta okul ile liseyi bitirip Dicle Üniversitesi Muhasebe ve Vergi Uygulamaları bölümüne girdim. Açık öğretimde de Adalet okuyorum. Belki daha sonra hukuka geçiş yapar ve gerçek adaleti uygulamak için çalışırım.
Diyarbakır'da 253 haftadır cumartesi günleri kayıplarınız için oturuyorsunuz. Diyarbakırda'ki bu Cumartesi Anneleri/İnsanları eylemi nasıl başladı?
1998'de İstanbul Galatasaray Meydanı'ndaki Cumartesi Anneleri oturma eylemine gittik. Döndüğümüzde biz de böyle bir etkinlikte bulunmak istedik ancak o zamanlar buradaki koşullar elverişli değildi. Polis Diyarbakır'da üç beş kişinin biraraya gelmesine bile izin vermiyordu. Ancak yıllar sonra 2009 yılında bu eylemlere başladık. Yaklaşık beş yıldır da devam ediyoruz.
"Bizi anlayan yine kayıp aileleridir"
Peki Cumartesi Anneleri/İnsanlar sizi nasıl etkiledi, bilhassa da sizin kuşağı yani kayıpların çocuklarını nasıl etkiledi?
Çocukluk denen şeyi ben yaşamadım. O olayla beraber ağır tramvalar geçirdim. Biz çocukluğumuu yaşamadığımız için pekçok şey bize uzak geliyor. Ancak burada kayıp çocukları olarak birbirimizi anlıyoruz. Yaramız aynı olduğu için, aynı acıyı çektiğimiz için birbirimizi en çok yine biz anlıyoruz. Bu yüzden burada da çok yakın dostluklar yaşıyoruz. Çünkü bizi her anlamda anlayan yine kayıp aileleridir.
Şimdi bir barış sürecine girdik, Abdullah Öcalan Diyarbakır Newroz'unda geri çekilme mesajı verdi. PKK geri çekilmeye başladı. Bu süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bakın Ocak ayından beri kimse ölmüyor. Kimsenin, ne gerillanın ne askerin ölüm haberini almıyoruz. Bu en önemli şey. Ancak bu süre ancak eskiden yaşananlarla yüzleşildiği takdirde tamamlanır. Burada binlerce kayıptan bahsediyoruz. Bir mezarı dahi olmadığı için hala çocuğunu bekleyen annelerden bahsediyoruz. Bakın Berfo Ana oğluna kavuşamadan gitti. Bunun için öncelikle bu gözaltında kayıplar aydınlatılmalı, biz bir mezarımız olsun, sorumlular cezalandırılsın istiyoruz. Bunlar gerçekleşirse ancak kalıcı barış sağlanabilir. (EA)
* Kayıplar Haftası 2013 Söyleşileri