Bir filmde küçük bir rol alan arkadaşını seyretmeye gittiği film setinde keşfedildiğinde, herhalde kendisi de günün birinde bu ülkenin en sevilen ve en çok saygı gören yıldızı olacağını tahmin edememişti.
Daha 16 yaşındayken girdiği sinema dünyasında, hala zirvedeki yerini koruyan Şoray'ın bu başarısının pek çok açıklaması vardır elbette. Ama benim kuşağım için farklı bir Şoray var.
Küçük bir çocukken, İzmir'de şimdi yıkılmış bir eski yazlık sinemada ilk kez gördüm Şoray'ı. O artık kadınlığını anladığı, salon komedilerinden kadın filmlerine geçtiği dönemlerindeydi, bense henüz 7 yaşındaydım. Perdedeki güzellik, kocaman gözleri, nefis gülümsemesi ve utangaçlığından sıyrılmaya çalışan kadınlığı ile yeni Türkan Şoray'ın doğuşunu haykırıyordu, bense sadece büyüyünce onun kadar güzel olup olamayacağımı düşünüyordum, bütün bunları bilmeden. Perdedeki film Mine idi. Yıllar sonra, sinema ile hani anlarcasına ilgilenmeye başladığımda, Mine filminin ne demek olduğunu anladım Şoray ve Türk sineması için.
Şoray salon komedileri ile girdi hayatımıza, bazen balıkçı güzeli oldu, bazen de dünyanın en güzel kadını, kah şarkı söyledi, kah oturak alemlerinde dans etti, ama hep güzel kadındı... Salon komedileri yıllar sonra hor görülür oldular, ama ben hep çok ciddiye aldım, sinema-televizyon bölümünde okurken, okuldaki ilk yılımda çok değerli bir sinema hocamın söylediği "Her türlü filmi çekebilirsiniz, ama salon komedisi çekebilir misiniz, bir düşünün bakalım" sözleri hep aklımda oldu. Herkes salon komedisi çekemezdi, ama salon komedisi çeken ve salon komedisinde oynayanlar, her türlü filmin altından kalkabilirlerdi. Şoray da öyle yaptı. 60'lı yıllar boyunca, salon komedileri yaptı, sonra ciddi filmlere geldi sıra, onları da başardı. 70'lerin sonunda, "Selvi Boylum Al Yazmalım"ı yaptığında, bence kendisi de farkındaydı son kullanma tarihi olmayan bir film yaptığını. Ondandır, henüz 20'lerini bitirmemiş kuşağın, "Selvi Boylum, Al Yazmalım"ı haftada bir televizyonlarda yayınlamalarına rağmen, her seferinde kaçırmadan izlemeleri.
Şoray, 80'lere gelindiğinde, ülkenin koşullarıyla birlikte, 70'lerden itibaren sinyalini verdiği tarz değişikliğini de gerçekleştirdi. Artık, Türk sinemasında kadının yeniden doğuşu konuşuluyordu, o da bunun temsilcilerinden biri oldu. Yaptığı filmler, yeni Türk kadının manifestosu gibiydi. Küçük bir kasabada yaşayan, kocasından ayrılmış bir kadının başka birine aşık olabileceğini de anlattı izleyiciye, Anadolu'daki geleneklerin kadınların hayatlarını nasıl cehenneme çevirebileceğini de. Kendisi de, uzatmalı sevgilisi Rüçhan Adlı'dan ayrılıp Cihan Ünal'la evliliğini bu yıllarda gerçekleştirdi.
80'lerde itibaren ülkenin koşullarına muhalif olduğunu anlattı olanca sessiz yapısına rağmen. Yönetmen Atıf Yılmaz Selimiye Kışlası'nda sorgulanırken, kapıda bekliyor, Yılmaz Güney'in başına gelenleri takip ediyordu. Yıllar geçtikçe, ülke görece daha özgür bir yer haline geldikçe, Şoray da sesini daha çok çıkarmaya başladı. Özgürlük ve Dayanışma partisine oy vereceğini açıkladı, Uçan Süpürge Kadın Filmleri festivaline tam destek verdi, çeşitli metinlerden imzasını sakınmadı, Diyarbakırlı kadınlarla gerçekleştirilen Kadın Barış Buluşması'nda ismi vardı. Evet, yıldızdı, ama muhaliflerle yan yana olmaktan kaçınmadı.
Türkiye onu, ilk önce, salon komedilerinin güzel kadını olarak kabul etti, ondan sonra aileden biri olarak. Yıldız olgusu anlamında, (dönemdaşı diğer üç güzel kadını, Koçyiğit'i, Girik'i ve Akın'ı da yok saymadan elbette) aslında bu ülkenin yarattığı ilk gerçek yıldızdı belki de.
Hikayesi, tezlere, dönem belgesellerine, televizyon programlarına, sergilere konu oldu, ilk yıldız kitapları onun için yazıldı. Ama o hiçbir zaman şımarmadı, ilk günkü masumiyetini, utangaçlığını hep korudu, belki de ondan daima sultanımız oldu.
Şoray benim de dahil olduğum henüz 20'lerini bitirmeyen kuşak için bir efsane aslında. Çok insan tanıyorum sadece Şoray'ı bir kez olsun yakından görebilmek için oynadığı film ya da dizi setinin yerini öğrenmek isteyen, reklamlarda oynadığı dönemde, sadece üç saniye görebilmek için reklamları takip eden. Ama neyse ki Şoray sadece güzel bir kadın değil! Şoray Türkiyeli kadının yükselişinin 32 kısım tekmili birden hikayesi aslında. Karagümrük'te bir memur ailesinin evinde başlayan dar gelirli yaşamı, film yönetmenliğine taşıyan, salon komedilerinden, değişen Türkiyeli kadınları anlatan filmlere geçen, her geçen gün olgunlaşan, büyüyen, ama asla yaşlanmayan Türkiyeli kadının hikayesi.
Belki de bütün bunlar yüzündendir hala genç erkeklerin kız arkadaşlarını anlatırken gururla, "Türkan Şoray'a benziyor" demeleri, belki de bundandır genç kadınların hala gıptayla baktıkları, ama asla kıskançlıkla değil, hep saygıyla andıkları kadın olması.
Şoray, şarap gibi sıfatını en güzel taşıyan kadın bu topraklardaki.