15 günlük Özgür Hayat gazetesinde Anarşizme dair yazılar yazan Ali Çağrı Mutlu anarşistlerin bu tavırlarını "şiddet" olarak görenlere Avrupa'daki anarşist örgütlerden Kara Blok'un yanıtını hatırlatıyor. Kara Blok'un açıklaması şu: "O kadar insan açlıktan ölürken ses çıkarmayanlar, iki-üç cam kırıldığında bağırıp çağırmaya başlıyorlar."
Yazar Ali Çağrı Mutlu ile anarşistlerin kapitalist küreselleşmeyi nasıl yorumladıklarını, "şiddet yanlısı" tavırlarının nedenini, Türkiyeli anarşistlerin hali pür melalini ve genel olarak dünyada anarşist fikriyatın gelişim seyri hakkında konuştuk:
Kapitalist küreselleşme dünyada farklı gruplar için farklı manalara gelebiliyor. Bir ulusalcı ile çevrecinin bakış açıları farklı oluyor mesela. Anarşistler genel anlamıyla nasıl bakıyorlar bu sürece. Özellikle de küreselleşmenin kurum olarak devleti zayıflatan yönüne...?
Bizim Efendisizler dergisinde de yansıttığımız bir görüş vardı;. Biz "emperyalizm" teorileri çevresinde çözümlenen dünya görüşünü reddetmiştik. Hala da reddediyoruz. Bunun nedeni bu sürecin hala "emperyalizm" olarak adlandırılamayacak bir sürü yeni özellikler taşıması. Biz buna genel olarak "kapitalizm" diyorduk ve o dönem "küresel kapitalizm" kavramını kullanmaya başladık. Zaten hiçbir zaman "küreselleşme" karşıtı olmadık, "küresel kapitalizm" karşıtı olduk, hala da öyleyiz. Tabii ki küreselleşme herkes için aynı anlamı taşımıyor.
Bizim önemsediğimiz yönleri şunlar: Birincisi eskisine nazaran sınıf ilişkilerinin karmaşıklaşmış olması, sermaye hareketlerinin değişmiş olması ama buna karşın emek hareketinin eski gücünde olmaması. Sermaye artık istediği yerde üretimi yapabiliyor. Ürettiği bir malın parçalarının üretildiği ülkeler dahi farklı olabiliyor. Bunun sonucu olarak da sınıf ilişkileri değişiyor.
Avrupalı işçi sınıfı ile Afrika'daki işçi sınıfı arasında dağlar kadar fark oluşuyor. Bu noktada "evrensel" bir tavır alınamayacağı gibi bir yaklaşımımız var bizim. Bu süreci bir nevi "geçiş süreci" olarak görüyoruz. Ama kesinlikle emperyalizm sonrası bir dönem ve sürecin nereye yöneleceğini kimse kestiremiyor. Bu süreçte özne kapitalistlerdir ve yerel sermayeler ile küresel kapitalistler çelişebilir, bu normaldir ama küresel kapitalistlerin bunları alt edeceği ve kendi çıkarı doğrultusunda bir şekle getireceğini düşünüyoruz.
Bu süreçte devletler eskiden de olduğu gibi halen de egemen sınıfın baskı aracıdır. Ancak artık dünyada bir tür "zenginler yönetimi" var ve bu azınlığın elinde dönüyor herşey. Şirketler, kimine göre "toplumsal mücadele kazanımları", kimine göre "iktidarın bağışları" olan "demokratik kazanımlar; oy hakkı, yerel yönetimler vs.." bile yok sayacak bir yönetim biçimine doğru gidiyor. Özellikle bazı şirketlerin yönetimleri dünyanın birçok yerinde bir çok kaynağı kontrol edebilecek duruma gelmiş durumdalar.
Burada devleti zayıflatan husus şu oluyor; Mesela British Petrol'un kendi "vatandaşlık hakları" yönünde bir girişimi var. Yani BP çalışanları "BP vatandaşı" olacak. Bu insanlar hangi ülkede olursa olsun "BP kanunlarıyla" idare edilecek. Küresel kapitalist bazı şirketlerin ülkelerin yönetimlerine doğrudan müdahaleleri oluyor. Mesela BP'nin Azerbaycan'da darbe girişimleri vb, devletleri bu tür şirketlere bağımlı kılıyor. Fakat tüm bunlar devletlerin tamamen yok olduğu anlamına gelmiyor. Ulus devletlerin çok güçlü olduğu alanlar var. Mesela Arjantin'de tekrar Peronist bir başkan geldi. Veya Uganda ile ABD'yi yan yana koyduğunuzda ulus devlet farkını görürsünüz.
Sosyal forumcuların küresel kapitalizmin dönüştürülmesine yönelik çabaları oluyor. Bunun için IMF, Dünya Bankası gibi kurumlara üçüncü dünya ülkelerine destek verilmesi gibi çağrılarda bulunuyorlar. Anarşistlerin "devletsiz bir dünya" ütopyası dışında bugünü ilgilendiren çözüm önerileri var mı?
Reformist olarak görülebilecek bir kesim küresel kapitalizmi insanileştirdiklerini iddia ederek bize daha az sömürüldüğümüzü hissettiriyorlar, fakat gerçekte sömürülmeye de devam ediyoruz... Buna karşı da "devrime kadar dayanın, ondan sonra hepiniz özgür olacaksınız" gibi yaklaşımlar da var. Ama bizim önerdiğimiz bunlardan farklı, o da şu: "Hemen şimdi ve burada dünyayı değiştirmeye çalış. Hemen, bu coğrafyada ne yapmamız gerekiyorsa buradan başlayalım" diyoruz. Ve kapitalist ilişkilerin olmadığı bir yaşam kurmaya çalışıyoruz. Bu da bir öneri...
Bunun dışındaki önerilerin önemli handikapları var. Mesela; Avrupa'da 8 saatlik iş gününü 7 saate çekmeleri veya emekli maaşlarını artırmaları, dünyanın bir başka yerinde başka insanların daha da yoksullaşmasına yol açıyor. Üçüncü dünya ülkelerinin borçlarının silinmesi talebinde kötü niyet yok, ancak küresel kapitalizmin ve dünyanın çok önemli deneyimleri oluyor. Dünya çok büyük travmalar atlatıyor. Örneğin Sovyetler Birliği'nin çöküşü, "İslami terör" hareketlerinin ortaya çıkması ve bunların hedef gösterilmesi, 70 ve sonrası neo liberal dalga vs, hepsi hepimizde hayal gücü sıkıntısı yaratmaya başladı.
Hepimiz "insanlar anarşist bir toplumda nasıl yaşayacak" dediğinde yüz yıl önce Kropotkin'in söylediklerini söyleyemiyoruz. Bu bizim Kropotkin'den daha az akıllı olduğumuz anlamına gelmiyor, sadece, o dönemde bunları söylemek daha rahattı, bugünse zor. Peki ne önerebiliriz; Uzakta yaşayan insanlara genel anarşist ilkelerin dışında bir şey öneremeyiz. Bunu dürüstçe söylemek gerek. Ama şunu söyleyebilirim: Her insanın hayatını kendi eline alabilmesi ve bunun sosyal bir umut olabilmesi için; otoriter çözümlerin hiçbirinin çıkış yolu kalmadı. Otoriter çözümler çıkış yolu bulamadığı için de kapitalizm bazı hareketleri "özgürlükçü" olarak tekrar tekrar öne sürüyor. Bize "üçüncü dünya ülkelerinin borçlarının silinip silinmemesi" soruluyor; Bize göre bunun yerine kapitalist ülkeler tamamen buraları terk etsinler. Çünkü oradaki diktatörleri yine onlar getirdi...
Türkiye'den bakınca alternatif küreselleşme yanlısı gösterilerde diğer yapılardan farklı olarak "şiddet" eylemlerini yalnızca anarşistlerin uyguladığı görülüyor. Artık anarşistlerle "şiddet" arasında bir özdeşlik kuruluyor. Gerçekte bu böyle mi, böyleyse nedeni ne?
"Şiddet" eylemlerinin çoğunu onların yaptığı doğru. Ancak bunun yansıtılma biçimine de dikkat edilmeli. Türkiye'de eylemler ancak gözaltı olduğu zaman basına yansır ve basına yansıdığında da sadece o kısmıyla yansır. Bu mesele de büyük oranda böyle... Ancak bu konuda Kara Blok'un şöyle bir sözü vardı: "O kadar insan açlıktan ölürken ses çıkarmayanlar, iki-üç camın kırıldığında bağırıp çağırmaya başlıyorlar" durum gerçekten de böyle. Orada bankaların, lüks arabaların, Mc Donalds'ların camları iniyor, hiçbir insana zarar gelmiyor ki şimdiye kadar ki eylemlerde bir kişi öldü onu da polis öldürdü. Bu arada unutmamalı ki bütün anarşistler bu eylemlere katılmıyorlar. Hatta bu tür eylemlere karşı çıkan anarşist topluluklar da var.
Ayrıca buna "şiddet eylemi" dememek zorundayız. Şöyle ki; bizim literatürümüzde şiddet, insana veya daha geniş anlamıyla canlıya yönelik eylemler şiddettir. Ama dikkat etmeli ki bu eylemlerdeki esas hedefler bankalar veya büyük mağazalardır. Bunların camları kırılıyor. Ama sistem bunu "şiddet" olarak yansıtıyor.
Peki bu "şiddet" taraftarlığının küresel kapitalizm karşıtı hareketin içinde ileride ayrılıklara yol açması gibi bir handikapı olabilir mi. Mesela en son Porto Alegre'de şiddet yanlılarının dahil edilip edilmemesi tartışmaları olmuş... Hareketin etkin olması bakımından problemler yaratmaya yol açmaz mı?
Neden hareket içinde birlik olsun ki... Bu birlik takıntısı ilginç, faşizan bir takıntıdır. Mesela Türkiye'de "Hep birlik olalım", "niye birlik olmuyorsunuz" tavrı vardır. Ekonomik kriz döneminde "partiler bir olsun" deniyordu peki ama niye partiler var ki o halde? Ben baştan böyle bir birliğin olması gerektiğini düşünmüyorum. Bence en etkin hareket eğer özgürlük istiyorsak herkesin kendini özgürce ifade edebileceği harekettir. Bence böyle bir küresel kapitalizme ancak çok değişik anlayış ve yönelimlerin olduğu bir hareket "dur" diyebilir.
Türkiyeli anarşistlerin "devlet sorunsalı" dışında özelleştirmeler, Kürt meselesi, işçi hakları vs problemlere bakışı nasıl. Bu konularda söyleyecek sözleri var mı?
Bunlar anarşistlerin gündeminden çok uzak olan konular değil. Türkiye'de Anarşizmin bir kaç yıl öncesine kadar daha çok "gençlerin takıldığı bir ideoloji" şeklinde algılanması ve gerçekte de böyle olması nedeniyle bu konular anarşistler için gündem dışı olmuştur. Ancak özellikle 98'den beri anarşizmin Türkiye'deki varoluşu biraz daha değişti. Şu anda hitap ettiği toplumsal tabakalar biraz daha farklı.
Mesela gündemde olan İş Yasası ile ilgili bizim yasanın kendisiyle ilgili "yasa şöyle olsun" dememiz beklenemez. Ama şimdiki anarşistler "o zaten bir yasa ve zaten kötü olacaktır" gibi basit bir anarşist tavırla da yaklaşmıyorlar. İş Yasası'nın özellikle esnek çalışma koşulları nedeniyle çalışanları daha da zor durumda bırakacağı, sendikasızlaşmaya yol açacağı belli. Bunun için anarşistler en fazla "işçiler kendi örgütlenmelerini kursun" gibi bir yaklaşım sergileyebilir ama işçiler bunu şu anda yapabilecek durumdalar mı? Hayır, değiller...
Türkiye'deki anarşist yapılanmalar nicelik ve nitelikleri açısından nasıl bir görünümde?
Türkiye'de nicelik olarak çok fazla anarşist var. Ama bunların nasıl anarşistler olduğu meselesi nicelikten daha önemli. Türkiye'de anarşizm denen şey pek öyle devrimci bir olgu olarak girmedi. Daha çok da özellikle yuvarlak içindeki 'A' işareti ile popüler kültür tüketim maddesi olarak girdi.
Bir de yenilmiş Marksistlerin kendi emeklilik süreçlerini yaşayabilecekleri bir ideoloji olarak ortaya çıktı. Bundan dolayı da çok aktif olarak ortaya çıkmadı. Bu açıdan anarşizm Türkiye'de yeni, geleneği olmayan bir hareket. Özellikle punkçılar veya rockçu kesimlerde kendisine "anarşistim" diyenler çok fazla. Ama o anarşizm bir yaşam biçimi, eylem olarak yoktu, bu da son beş-altı senedir varolmaya başlıyor.
Bundan önce en fazla üç-beş kişi bir araya gelir ve en fazla dergi çıkarırlardı. Şu an durum; artık kendi projelerini doğrudan uygulayan, eskiden olduğu gibi solun kuyruğuna takılmayan topluluklar var bu topraklarda. Yani özetle bir değişim yaşanıyor. Kapitalist Küreselleşme karşıtı hareketle de birlikte bir anarşizm rüzgarı esti, ve nicelik olarak da anarşistlerin sayısı da arttı. Ama sadece 1 Mayıs eylemlerinin dışına çıkmak şimdiye kadar çok nadir oldu. Kendi yaşadığı yeri dönüştürmek açısından anarşizm daha genç.
Türkiye toplumu içerisinde anarşistler yavaş yavaş tanınıyor... Bu durum devlet tarafında nasıl yaşanıyor? Çünkü daha birkaç yıl öncesine kadar herhangi bir eylemciye veya suç işlemiş birine anarşist diyorlardı...
70'li yıllardaki mücadeledeki insanların anarşist olarak addedilmesi var, bir de "trafik anarşisi", "stad anarşisi" gibi yaklaşımlar var. Bu tür yaklaşımlar en azından belli bölgelerde çok büyük oranda kırıldı. Bunda küresel kapitalizm karşıtı eylemlerin etkisi olduğu gibi, burada hareket eden toplulukların da etkisi oldu.
Genel bir çerçeve çizilecek olursa dünyada anarşizm fikriyatı nasıl bir gelişim gösteriyor... Örneğin 1940'lar öncesinde bu ideoloji çevresinde önemli tartışmalar, gelişmeler oluyor...Bunun teorik dayanakları da daha çok o döneme denk geliyor... Şimdi kapitalist küreselleşme karşıtı hareketin de yarattığı ivmeyi de katarak nasıl yol izlediği söylenebilir?
1940'lardan beri dünya değiştiği için anarşizm de değişti. Anarşizmin marjinalize edildiği bir süreç yaşandı. Anarşizm marjinalleştirildi. Bu kapitalistlerin de işine geldi, Sovyet blokunun da işine geldi. Mesela Stalin'in bunun için özel bir çabası oldu. 1936'da da kapitalistler İspanya'da anarşistler kendileri tehlike oluşturduğundan marjinal etmek için çabaladılar. O zamandan bu zamana anarşizmin hitap ettiği sınıflar da, söylemler de değişti açıkçası. Mesela küresel kapitalizm karşıtı harekete bakıldığında bunların çoğu orta sınıf çocuğu.
1940'tan önce "klasik anarşizm" olarak görülen sürecin söyleminde bugün birçok anarşist topluluğun doğrudan kabul etmeyeceği bir sürü şey var; Mesela klasik anarşistler için ekonomi merkezci olmaları, insan merkezci olmaları veya doğayla çok fazla dertlerinin olmaması vs... Bunlar o dönem anarşistleri için "normaldi" ama bugüne aynen alınamayacak bir sürü yönü var. Bugüne geldiğimizde özellikle ekoloji, eşcinsel hareketleri, anarko feminizm, anti militarizm ve pasifistlik gibi birçok farklı noktada çok çeşitlendi anarşizm. Ama anarşizm eskiden daha çok İspanya'dan Japonya'ya veya Güney Amerika'ya kadar daha çok dışarıda, yani kapitalizmin çeperinde kalmış yerlerde aktifti. Şimdi de buradaki anarşizm ile batıdaki veya İran'daki anarşizm arasında çok fark var.
Türkiye'de ve Türkçe'de köklü bir anarşist yazın geleneği olmadığı için yazdığınız yazılarda veya günlük hayatta terminolojiye dair problemleriniz oluyor mu?
Çok zorluk yaşıyoruz. Birincisi terminoloji farklı olduğu için o terminolojiyi iyi kullanmak gerekiyor. Mesela Türkiye'de anarşistlerin 86'dan beri dergileri var. (En periyodik olarak çıkanı Özgür Hayat). Bu sürecin yarattığı bir birikim de var. Örneğin "hiyerarşi" kelimesi daha çok batıdan alınmış bir kelime ama son zamanlarda kullanılan "tahakküm" kelimesi biraz daha "buralı" olan bir laf. Zaten bir gelenek olmadığı için zorluk yaşıyoruz ama bunun bir kolay tarafı da var anarşizm denen şey zaten "yeni" olandır. Şimdiye kadar buradaki anarşistler anarşizmi daha çok çeviri kitaplardan ve biraz da AQ'su yüksek olan kitaplardan öğrendikleri için ister istemez onu yansıtırken de aynı seviyede yansıtıyorlar. Bu da ancak "hareket ederek" değişebilir. Biz hem gelenek yaratmaya çalışıyoruz hem de mücadele ediyoruz. İkisini birlikte yapmaya çalışırken de zorlanıyoruz.(HA/NK)