*Görsel betimleme: Fotoğrafta, müzik grubu Whale Room üyeleri var. Üç kişi bir kanepe üzerinde oturuyor. Soldaki kişi, gözlüklü ve sakallı bir erkek, desenli bir kazak giymiş. Ortada ve sağda iki kadın oturuyor. Ortadaki kadın kısa, düz siyah saçlı ve tek omzu açık bir elbise giymiş. Sağdaki kadın ise uzun dalgalı saçlı ve uzun kollu bir elbise giymiş.
Whale Room, günümüzde iç içe geçmiş, her gün bir yenisi türeyen “kategorize edilmiş müzik” tanımına uzaktan bakan, kendi yollarında yürüyen bir grup.
2019 yılında temelleri atılan Whale Room, ilk şarkısı “The Deep Room” ve Elçin Orçun ile birlikte seslendirdikleri, kadın cinayetlerine dikkat çeken ikinci şarkıları “Beni Sevdiğini Sakın Söyleme”yi geçtiğimiz yıllarda yayınlamıştı.
Şarkılarında “yeni” olanın değil, keşfedilmemiş olanın peşinden giden Whale Room’la müzik geçmişlerini, elektronik müzikle bir araya getirdikleri hikâye anlatıcılığını konuştuk.
Grubun ismi nereden geliyor?
Serkan: “Balina Odası” fikri 2019 Eylül ayında Casablanca’da, okyanus kıyısında bir performans sonrası doğdu. Koskoca deryada yeryüzünün yaşayan en büyük canlısının yalnızlığı ironisi ile tanıştık. Pandemi dönemi bu duyguyu fazlası ile besledi. İlk fırsat bulduğumuzda da su yüzüne çıkıp soluklandık. Casablanca’yı boylu boyunca kese bir tren hattı var. Zengin kent merkezinden çıkıp, yoksul mahallelerden geçerek okyanusa ulaşıyorsunuz. Yaşadığımız bu yolculuğun şarkılarımızda ne kadar etkisi var tam bilemiyorum ama o gece çaldığımız en güzel sahnelerden birisinden coşku ve mutlulukla inip okyanusa inişimiz bizde mutlaka keskin değişimler yarattı.
Nasıl bir araya geldiniz? Whale Room’a kadar “dinleyici” olarak yaptığınız müziğe yakın işlerle mi ilgileniyordunuz?
Ferdane: Aslında yakın bir dostumuzun hayalini gerçekleştirmek için oldu ilk bir araya geliş sebebimiz. Uzun yıllardır tanışıyoruz fakat dövme artisti ve ressam dostumuz Özge’nin emprovize müzik eşliğinde yine emprovize resim yapma hayali vardı. Birlikte Mahal Art sanat galerisinde bir gösteri yaptık. Çok sevdik birlikte çalmayı. Ardından beş performans daha yaptık. Tüm bu performanslar ortak bir hikâye üzerinde kurgulanmış daha çok experimental/ambiental bir sound’la desteklenen alt hikâyelerden oluşuyordu. 2023 Temmuz’unda planlı bir sound arayışı çalışması başlattık. Elimizde seksen beş tema vardı. Sound’a karar verdikten sonra da yeni şarkılar üretmeye başladık.
Aslı: Kendimizi iyi dinleyiciler olarak konumlandırabiliriz. Mesela birlikte dinleme alışkanlığımız var. Yeni sound’lara ayrıca zaman ayırıyoruz. Soundcloud üzerinden günde birkaç tane yeni şey dinliyoruz. Şu anda sektörün bizi konumlandırdığı atmosferik melodik elektronik müzik janrı geçmişte ve bugün de dinlediğimiz işlerin bir füzyonu gibi.
Whale Room alıştığımız elektronik müzik gruplarından farklı bir yolda ilerliyor. Sizin tabiri caizse bir “derdiniz” var. O da hikâyenizi yaptığınız müziğin içinde anlatmak. Elektronik müzik denince (hâlâ ve ısrarla ‘dans’ akla gelse de) bir derdi, meseleyi ele almak, onu müziğinizin içine yedirerek anlatmanın dinleyici nezdinde sound’dan uzaklaşma riski taşıdığını düşünüyorum. Sizin bunu kırma gibi bir niyetiniz var mıydı yola çıkarken?
Serkan: Bu anlayışı kırma girişimi çok iddialı olur bence. Elektronik müzik dinleyicisi aynı zamanda başka janrların da dinleyicileri. Diğerlerinde söz, anlatı, hikâye isterken elektronik müzikte bunu istemiyor olmaları tabii çok ironik. Aslında hepimizin bir şeyler anlatma derdi var. Sizin, benim, herkesin. Toplamda yüz yıldan fazladır hikâye biriktiriyoruz. Bunları anlatmayı seviyoruz. Başka bir röportajda, “Sizi ağlarken bile dans ettirebilmek istiyoruz,” demiştik. Anlayışı kıramayız belki ama sanırım bunu yapabiliyoruz.
“Beni Sevdiğini Sakın Söyleme” misal, acayip asap bozucu bir şarkı. İyi ki de öyle. Sound olarak indie sularında gezinseydiniz bu şarkıda, örnek veriyorum, anlatmak istediğiniz dert “hafif” kalırdı. Zira yaptığınız müzikle anlatıdaki ısrarınızın dengesini korumanın zor olduğunu düşünüyorum. O dengeyi korumaktaki inadın sonucu da sizin şarkınızdaki gibi, meselesiyle örtüşen, “rahatsız edici” bir hâle dönüşüyor. Katılır mısınız bu görüşüme?
Ferdane: Bunu değerli bir iltifat olarak alıyoruz. Hızlı bir duygu durumu değişimi -ki asabımızın bozulması böyle bir şey, hikâyemizi aktarabildiğimiz anlamına geliyor. Bu mutluluk verici. Gerçekten bu denge işine çok önem veriyoruz. Burada önem verme kavramını biraz sarsmak için paylaşmak istiyorum, “Beni Sevdiğini Sakın Söyleme” introsunda yer alan metalofon Serkan’ın kızına aldığı ilk müzik aleti ile kaydedildi ve sonra sentezlendi. Aslında bir müzik aletinden ziyade bir oyuncak. Şimdi yirmi iki yaşında genç bir kadın. Bunu paylaşmamış olsak kimse bilmeyecek elbette ama profesyonel bir vibrafon ile kaydetseydik şarkının devamı ve bütünsel etkisi böyle olmazdı.
Serkan: Fırsat varken anlatmak istediğim bir hikâyem var. Rahatsız edici olma üzerine. Elimizdeki sevdiğimiz temalardan birisinin adı “Çilecilik Ormanı”. Hatta “Ormanın Gülü” de biraz o temadan alır ilhamını. Gerçekten çok rahatsız edici bir tema. Temayı ilk kaydettiğimizde annem ile paylaşmıştım. Bana, “Ne kadar rahatlatıcı,” dedi. “Hayır anne rahatsız olman lazımdı,” dedim. Rahatsız edici olması biraz da dinleyenin tecrübeleri ile de ilintili.
Şarkılarınızda ve performanslarınızda ses, ışık, görselliği bir arada kullanıyorsunuz. Bunu, size “alıcı gözüyle” bakan biri olarak bu “bütünselliğin” bir arka planı olduğu, olması gerektiği konusu kafamı kurcaladı. Serkan, gzt.com’a verdiğin röportajda “Rezonans Kanunu’ndan bahsetmiş. Bunları bir araya getirince de Whale Room’a daha geniş bir perspektiften bakmak gerektiği düştü aklıma. Müzik yapan bir üçlüden ibaret değil bence olay. Siz neler söylemek istersiniz?
Aslı: Kendimizi çok fantastik insanlar ya da çok üst seviye müzisyenler olarak görmüyoruz. Ne güzel ki birçok eksiğimiz ve bunları tamamlama isteğimiz var. Bizim elbette müzik dışında da bir hayatımız var. Müzik dışındaki hayatımızda birbirimize çok yakınız. Çok seviyoruz birbirimizi. Bu müzik yapmadan önce de böyleydi. On yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Birbirimize şarkı yazacak kadar çok yakınız. Ve nihayetinde başka hayatlarımız da var. Ferdane ve ben öğretmeniz. Serkan yazılım mühendisi. Ortak ya da bağımsız inançlarımız ideolojik perspektiflerimiz ve bunların şekillendiği kişiliklerimiz ve yaşam tecrübelerimiz var. Biz samimiyetli olayı ilişkilerin merkezine koyan insanlarız. Sahnede bir şov sergiliyoruz ama “G” çalarken gözyaşımıza engel olmuyoruz. Bu durum şovun bir parçası değil. Biz de ana akım şov bir parçası değiliz. Orada olmayı pek sevmiyoruz.
Bunca etken bir araya geldiğinde şarkılar üzerinde epey kafa patlattığınızı düşünüyorum. İki yıl önce kurulup üç şarkı yayınlamanızın sebeplerinden biri bu mu?
Serkan: Aslında bu tamamen sound konusunda duru bir perspektife sahip olmaya başladığımız anla ilgili bir durum. Doğru. Epey düşünüp çalışıyoruz şarkılar üzerinde. Bu zamanla ilgili bir şey değil. Aslı ile kendi stüdyomuzda otuz dakikada bitirdiğimiz şarkımız var. Ama o kadar fazla efor sarf ettik ki bu otuz dakikada gerçekten “epey” birimini fazlası ile hak ediyor. Biz bir şarkıyı önce canlı olarak yaratıyoruz. Sesi, edebi metni, ışığı, görseli ile birlikte. Sonra zamanı geldiğinde endüstri standartlarında sizinle paylaşıyoruz. Yola çıktığımızda seksen beş temamız vardı. Şu anda dinlediğiniz üç şarkı tamamen yeni şarkılar.
Bundan sonra neler var planlarınız arasında?
Ferdane: Burning Man’de çalmak istiyoruz. Planımız oraya kadar giden yolda yapılması gereken her şeyi yapabilmek.
(BS/AS)