...
Bağa götürdü beni
Ah ne bileydim ben
Üzüm toplayacaz
sandımı dımı ben
Eteğimi indirdi
Ah ne bileydim ben
Çamaşır yıkayacak
Sandımı dımı ben
...
Çoğu kişinin melodisini ilk duyduğunda el çırparak eşlik edeceği bu türkü, toplumsal yapımızın da bir aynası aynı zamanda. Türkü sadece sözleri ile değil, internetteki arama motoruna kayıtlı "saf kızın şiiri" başlığıyla da ilgiyi hak ediyor. Kadının uğradığı tacizi saflığına veren türküde kadına yönelik her türlü aşağılayıcı ve cinsiyetçi söylemi bulmak mümkün.
Kadına yönelik kullanılan dilin sadece bu türküye has olduğunu söyleyip geçebilseydik keşke ama değil. Yüzlerce türküye, şarkıya sirayet etmiş bu dil, gündelik hayatımızın da bir parçası. Hemen hemen her küfürde kadın bedeninin kullanılmasının bir tesadüf olmadığı gibi...
Bu dilin, hayatımıza nasıl yayıldığını ve kendini nasıl akladığını bir tiyatro oyununda görmek ister misiniz? O zaman buyrun "Yollu" oyununa... Ancak şimdiden uyarmak gerekiyor. Oyunda yazının başında belirtilen türkü baştan sona büyük bir iştahla, ağızlarından salyalar akıtan erkekler tarafından söyleniyor ki, dinlemek sağlam bir sinir istiyor.
"Alayına Tiyatro" düsturu ile hareket eden Janti Tiyatro, Yollu isimli oyunlarında şiddetin ve tecavüzün sadece bedene yönelik olmadığını da hatırlatıyor. Bunu da Türkiye'de tecavüze uğrayıp, öldürülen barış gelini Pippa Bacca'dan yola çıkarak yapıyor. Tecavüzü yaratan koşulları, zihniyeti, bu duruma bakışımızı, kayıtsızlığımızı, ikiyüzlülüğümüzü görünür kılmaya çalışan oyun, odağına Pippa'yı öldüren kamyoncuyu alıyor.
Anlattığı hikaye ve çıkış noktası itibari ile ağır bir dram olabilecekken oyun, komedi ve fantastik unsurlar ile kederli bir komediye dönüşüyor. Kamyoncunun kullandığı ilaçlar yüzünden penisini düşürmesi ile başlayan fantastik anlatım, kadına dönüşmesi ile son buluyor.
Her ne kadar oyun yazarı Ali Ömür Ulusoy bu dönüşümü, hayvandan insana olarak tanımlasa da akıllara kabaca "yorgan gitti, kavga bitti mi?" sorusunu getiriyor. Hem bu sorunun cevabını öğrenmek hem de kadına yönelik bakışımızı oyun üzerinden konuşmak amacı ile Yollu'nun yazarı Ali Ömür Ulusoy ve yönetmeni Bülent Çolak ile buluştuk.
"Komikliğin kederini dışarı çıkartmaya çalıştık"
Oyunun çıkış noktası olarak neden Pippa Bacca'yı belirlediniz? Pippa'nın hikayesi size ne anlatıyor?
A.Ö.U: Pippa Bacca çok görünür bir vakaydı. Bir de Pippa'nın hikayesinin iki alt metni var. Birincisi dünya barışı diğeri de toplumsal cinsiyet. Oyunda ancak Pippa'nın hikayesini anlatmıyoruz, onun üzerinden başka şeyleri görünür kılmaya çalışıyoruz.
Kadına yönelik şiddeti anlatmanın yaygın yolu, bunu bir kadın hikayesi üzerinden aktarmak. Oyun bunun yerine şoförün hikayesine odaklanıyor. Neden?
A.Ö.U: İki nedenim var. Hayatım boyunca ajitasyondan nefret ettim. Ben bunun yerine komediyi kullanmayı tercih ediyorum. Kamyoncunun hikayesini anlatmamın nedeni oradaki ironik yönü ön plana çıkarmaktı.
İroni kelime içindeki "iron" gibi insanın kafasını yarabilecek güce sahip. Alt metni asla unutmadan, komedi yönü ile ele alındığında bir hikaye ister istemez kederli bir komediye dönüşüyor. Dışarı çıkarmaya çalıştığımız şey, komikliğin kederi oldu.
"Herkes iyi ve herkes kötü"
Kadına yönelik şiddet her alanda ancak en çok kendini dilde gösteriyor. Bu şiddetten uzak durmak için neler yapıyorsunuz? Mesela dilinize dikkat ediyor musunuz?
A.Ö.U: Özellikle kaçınıyorum desem tam da doğru söylememiş olurum. Argo kelimeleri çok kullanan biri değilim. O nedenle rahat olduğumu söyleyebilirim.
B.Ç: Bülent Arınç'ın söyleyemediği o bilimsel organı, maalesef küfür bazında kullanıyorum. Bunu itiraf ediyorum. Kullanmanın vicdan azabını duyuyorum ancak dikkat etmeye çalışıyorum.
Oyunda buna dikkat çekerken kendi hayatınızda kullanıyor olmanız ironik.
A.Ö.U: Oyun hazırlıkları sırasında en çok konuşulan konulardan biri oldu argonun kullanımı. Oyunun birinci perdesinde erkek egemen, ikinci perdesinde de kadın egemen bir söylem var. Finale yaklaştıkça oyun erkeklikten soyutlanıyor, argo azalıyor, söylemler dişi hale geliyor, Irak savaşı daha çok ortaya çıkıyor. Erkek kadın ayrımı yapmaktan ziyade hayvandan insana dönüşümden bahsetmek daha doğru olabilir.
Çıkışını gerçek bir hikayeden yapan oyun ilerledikçe fantastik bir havaya bürünüyor. Dikkat çekmek istediğiniz nokta, komedi ve fantastik öğeler arasında kaybolacağı endişesini yaşadınız mı?
A.Ö.U: Karakterleri farklı açılardan ele almak gibi bir kaygım var. Televizyonda gördüğümüz karakterlerdeki gibi kötü ve iyi insan ayrımı yok gerçek dünyada.
Herkes iyi ve herkes kötü aynı zamanda. Paul Klee'nin bir lafı var: Sanat yalnızca görüneni yansıtmaz, görünmeyeni de görünür kılar. Görünmeyeni hangi teknikle görünür kılacağınıza inanıyorsanız o tekniğin üzerine gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu oyunda kendi adıma fantastik, çok doğru bir tercihti. Kimse elinde çükü ile dolaşmaz ama oyunda en güzel şey çükünü eline vermekti.
B.Ç: Gerçeği daha gerçek anlatabilmek için sürreal anlatıma ihtiyaç duyuyorsun. Şoförün organ olarak penisi temsil etmesi gibi.
"Bence tanrı da dişi"
Oyun, şoförün kadına dönüşmesi ile son buluyor. Bir kadının yaşadıklarını anlamak için illa da kadın mı olmak gerek?
A.Ö.U: O süreci birebir yaşamak gerekmiyor ama algılaması için o sürecin içine eklemlenmesi gerektiğine inanıyorum. Çekmeden anlaşılmıyor. Bu nedenle de o dönüşüm gerekiyor sanırım.
B.Ç: Erkeklerin kadınlara saygı duyması gerekiyor. Çünkü farklı hormonlar taşıyoruz ancak bende kadınlık hormonu olduğu kadar sende de erkeklik hormonu var. Anne karnında bebekler belli bir haftaya kadar dişi kalıyor, daha sonra cinsiyetini kazanıyor. Tüm insanlar ve kainat en başta dişi ve bence tanrı da dişi...
Oyunda seyircinin şoförle empati kurmasını istediniz mi?
A.Ö.U: Benim derdim empati değil, mesafe koymaktı. Komedi türünün amacı da seyircinin mesafe koyarak oyunu izlemesi. Zaten empatiyi devreye soktuğunuzda, ajitasyona kaçıyorsunuz. Bir de empati kurulduğunda karaktere hak vermiş oluruz.
B.Ç: Bu çok riskli bir yaklaşım olur. Toplumsal bir vicdan varsa bizim ona ortak olmamız gerekiyor. Seyircilerden geri dönüşler de aldık. "Eğlendik ama kendimizi çok da kötü hissettik" diyen oldu. Demek ki, amacımıza ulaşmışız.
"Savaş da bir ülkenin diğerine tecavüzü"
Oyunda kadına bakış açısını çok net görüyoruz ancak bu zihniyeti besleyen aile ya da iktidar söylemini görmüyoruz.
A.Ö.U: "Görmüyoruz"dan ziyade dile getirmiyoruz. Zaten şoförün yaşadığı toplum erkek egemen bir toplum. Şoförün etrafındaki karakterler de öyle... Mesela şoförün karısının, kocası ile ilgili neden tecavüz ettiği, toplumsal barışla ilgilenmediği gibi dertleri yok.
O sadece kocasının onu aldattığını ve zor duruma soktuğunu düşünüyor. Bunun yanında yaşanan savaşlara da bir kayıtsızlık söz konusu. Çekirdeğimizi çitleyip televizyondan savaş yayınlarını seyrediyoruz. Aslında savaş da ve özelinde Irak savaşı bir ülkenin başka bir ülkeye tecavüzünden başka bir şey değil.
Oyunda karakterler şoförün tecavüzcü ya da katil olduğunu dillendirmiyor. Karısı tek bir yerde bunu söylüyor ancak şoför genel olarak olumsuz bir tepki ya da davranış ile karşılaşmıyor. Karşılaşsaydı oyun ya da hayat daha farklı akar mıydı?
A.Ö.U: Şoförün hücre arkadaşı ona özeniyor. Zaten kadınlarla problemi olan bu adam şoföre hayranlık duyuyor. Toplumsal yapıda bunu olumsuzlayan bir durum yok. Yıllar önce bir haber okumuştum ve çok etkilenmiştim. Bir adam kadına tecavüz ediyor, neden yaptığı sorulduğunda ise "çok seviyordum, söyleyemedim" cevabını veriyor.
B.Ç: Çiçeği koklayamayıp, çiçeği kopartıyor. Toplumsal baskı böyle bir şey. Sevmeyi beceremeyip, yok edenler yaratıyor.
"Şoför doğduğunda katil değildi"
Oyun metnini ile eline aldığında kafanda neler oluştu?
B.Ç: Çok beğendim. Ali'yi hemen aradım ve bunu yapmamız gerektiğini söyledim. Oyundaki ironik yaklaşım beni acayip etkiledi. Ajitasyon olmamasını ve her şeyle dalga geçmesini, bunun yanı sıra bir derdi olmasını sevdim. Klasik giden hiçbir şey yok oyunda. Bir fotoğraf çekip ortaya kokuyor. Karamsar bir tablo çıkıyor ancak durum bu.
Oyun tek bir mekanda, yol üstünde oynanıyor. Sahneler değişse de yol değişmiyor. Hepimiz aynı yolun yolcusu muyuz?
B.Ç: Açıkçası oyunun son bir haftasına kadar elimizde dekor yoktu. Arkadaş öyle yazmış. Şaka bir yana boş sahnede oynamayı planlıyorduk sonra vazgeçtik. Hem aynı hem de akan bir dekor olmasını istedik. Bir yol hikayesi yapmamız ve aslında aynı yolun yolcusu olmamız bizi dekor olarak yol kullanımı fikrine götürdü.
Kadına yönelik şiddeti ele alan bir oyun yönetme fikri seni tedirgin etti mi?
B.Ç: Çok tedirgin oldum. Pippa Bacca gibi barış gönüllüsü biri üzerinden hikaye anlatmak çok zor. Hayatını kaybeden, tecavüze uğrayan biri var çıkış noktasında. Seyirci oyunda gülüyor ama biz suçluluk hissediyoruz bir yanıyla da.
Yaşanan gerçeği hiç unutmadan komedi yapıyoruz. Oyunda parodik sahneler var ancak bu sahnelerin toplumsal bir karşılığı var. Oyun aracılığı ile bunlarla dalga geçiyoruz. Bu sebeple şoförün karakterini daha karanlık işledik. Oyunda insani duygu ve hareketlere daha geniş yer verdik. Dalma ve düşünme durumlarını uzattık. Şoför, katil ve tecavüzcü olması bir yana her şeyden önce bir insan. Doğduğunda katil değildi, onu toplum bu hale getirdi. (MC/EKN)
Not: Yollu oyunu, 24 Aralık, 7 Ocak, 21 Ocak Pazartesi günleri, saat 20:30'da, Sahne Hal'de...
* Fotoğraf: Emre Çayla