Burada herkes birbirine bağımlı: Devlet militarizme, vatandaş devlete bağımlı. Her bağımlı, bağımlı olduğu şeyi kutsamaktan da geri durmuyor. Döne dolaşa hep aynı noktaya geliyoruz: Varlığım varlığına armağan olsun.
Gerçeği ıskalayıp, gerçekliği menkıbeler üzerine oturtma alışkanlığı değişemiyor. Yasa yapmak ile hukuka uymak arasında bir denge kurulamıyor. "Hukuk", insanların eşit, adil ve güvenceli bir ortamda yaşamalarının bir gereği olarak değil, her seferinde devletin ve onun kutsal bekasının devamın bir gereği olarak ele alınıyor. "Hukuk Devleti" sloganı muasır medeniyet seviyesinin alameti farikası olduğundan ferman çıkarılamıyor, ama ferman benzeri yasalar çıkarılmaktan geri kalınmıyor. Yasama süreçleri toplumsal iradenin vücut bulduğu süreçler değil, zaman zaman kutsal sözün onandığı süreçlere dönüşüyor.
İnsan haklarının, devletin müdahale sınırlarını ve hatta "milli irade"'nin arzularını sınırlayan özü nedeni ile, bu alanda yapılacak her türlü düzenleme de sorunlu oluyor. Tabii, sorun oluyor sözü, bizim ülkemiz açısından her zaman doğru söz değil.
Zira, bizde diğerinin sesine kulak verme ve uzlaşma kültürü zayıf olduğundan muhalefetin sözü de çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Sadece yetkisi olanın etkisi olduğu bir halimiz var.
Yeni taslakta ne var?
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanıp, prosedür gereği Meclise sevk edilen son Terörle Mücadele Yasası (TMY) değişiklik taslağı, bize dair olan bütün kronik hallerin fotoğrafı gibi.
Önceki tasarılarında var olan bazı değişiklik önerilerinden vazgeçilmiştir. Ancak bu tasarı da önerilen şeyler, bir zorunluluktan değil, keyfiliğin yasallaşması keyfiyetinden ya da fazla insan haklarına tahammülsüzlükten ortaya çıkmaktadır. Hani mesele yıllar önce bir polis yürüyüşünden atılan slogana benzemektedir bir nevi: "Kahrolsun insan hakları!"
Terör suçlarının sayısı artırılıyor: Terör suçlarının sayısı artırılmış ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Ceza Kanunundaki 60 ayrı suç, terör suçu olarak kabul edilmiştir. Ki Ceza Kanunu toplam 345 madde olup, 345 maddenin 2'si yürürlük ve yürütme, 75'i genel hükümdür. Geriye kalan 268 maddenin 60 maddesi terör suçu kabul edilmiştir. Bu 268 maddenin doğrudan suç düzenlemeyen maddeleri çıkarıldığında Ceza Kanunu'nun yüzde 30 kadarı terör özelleştirmesine uğramıştır.
Devlet terörü görmezden geliniyor: İnsanlığa karşı suç ve soykırım suçu gibi uluslararası örneklerinde görüldüğü gibi daha çok devlet gücü kullananların işlediği suçlar terör suçu kapsamına alınmazken, yani bir anlamda "devlet terörü" görmezden gelinirken, halkı askerlikten soğutma gibi ifade özgürlüğü ile doğrudan ilgili "suçlar" ile bu kapsama alınmıştır.
Binlerce yıllık hapis cezalarının önü açılıyor: TMY kapsamına giren suçlarda cezanın artırılarak verilmesine dair hüküm korunmuş ancak, verilecek cezaları bir üst sınır ile sınırlayan hüküm kaldırılmak istenmektedir. Bu durumda, bazı kişiler için binlerce yıllık hapis cezalarının yolu açılmıştır. Bu hüküm özellikle, basın yayın ya da ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda dramatik sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Mevcut yasaya göre, bu kanundan dolayı bir kişiye artırılarak verilecek hapis cezalarının toplamı maksimum 36 yılken, bu süre ortadan kalkmaktadır.
Gazetecilere cezaevi yolu açılıyor: Mevcut Yasanın 6. maddesinden yer alan para cezaları 1 yıldan 3 yıla hapis cezasına dönüştürülerek, gazetecilere cezaevi yolu açılmıştır. Ayrıca, özellikle muhalif yayınlar için uygulanacak para cezaları ile yayın hayatının devamı iknasız kılınmak istenmektedir. Bu hükme göre yayın sahibine minimum 20.000. YTL, maksimum 1.000.000. YTL para cezası verilebilecektir. Aynı şekilde yayın müdürüne de 20.000. YTL'den 500.000. YTL'ye kadar para cezası verilebilecektir. Bu kadar ağır ceza tehdidi altında yayın yapmak cesaret gerektirecektir. Mevcut yasada var olan ekonomik duruma göre nispi ceza tayini ceza adaletine daha uygunken, yeni düzenleme yayın hayatının bitirilmesine dönük intikamcı bir öfke içermektedir.
Savcıya yayın durdurma yetkisi: Yine 6. maddeye eklenen bir hüküm ile, yayınların Cumhuriyet Savcısı tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, 15 günden bir aya kadar durdurulması düşünülmektedir. Aynı bina içinde faaliyet gösteren adli görevlilerden hakimin değil de savcının böyle bir yetkiyi kullanacağını öngörmenin bazı nedenleri olmalıdır. Bu neden de kanımca şudur: Yapılması savcı kararına bağlanmış işlemlerde, talep genelde güvenlik kuvvetlerinden gelmektedir. Acil bir yazı ile ya da faksla savcılığa iletilen bu talepler çoğu zaman uygun bulunmakta, savcı kolluğun istem yazısı altına şerh düşerek işleme onay vermektedir. Oysa hakim kararının söz konusu olduğu durumlarda, talebin hakime yazılı olarak iletilmesi ve talep üzerine bir karar verilmesi, bunun yazılması ve uygulanması gerekmektedir. Bu da bir zaman sürecini gerektirmekte ve sonucu kısmen kolluk inisiyatifinden çıkarmaktadır. Daha hukuki olan bu yoldan vazgeçilmesi, yayın durdurma işine fiilen güvenlik güçlerinin karar vermesi anlamına gelmektedir.
İfade özgürlüğü "teröre yardım" kapsamında: TMY'nin kaldırılan 8. maddesindeki pek çok düzenleme, muğlak şekilde 7. madde değişiklik önerisi ile geri getirilmiş ve ifade özgürlüğü içinde kalabilecek pek çok değerlendirme ve düşünce açıklaması "teröre yardım" kapsamına alınarak suç haline getirilmiştir. Yine, yardım kabul ettikleri eylemlerin basın aracılığı ile gerçekleşmesi durumunda basına da ağır cezalar verilecektir.
Örgüt amacının propagandası nasıl olacak?
Maddede, örgütün ya da amacının propagandasının yapılmasından bahsedilmektedir. Örgütün propagandasının suç olarak kabul edilmesi anlaşılabilir bir önerme olabilir. Ancak, örgüt amacının propagandasının nasıl suç olacağı sorunludur. Cebir ve şiddet kullanarak bir amacı gerçekleştirmeye çalışanlar ile bu yola başvurmaksızın aynı sonuca demokratik yollarla varılması gerektiğini savunanlara arasında bir fark kalmamıştır. Demokratik toplumlarda, şiddete başvurulmadıkça her türlü fikrin ifade edilebilir ve tartışılabilir olması gereği ihlal edilmektedir. Diyelim ki Kürtçe eğitim yapılmasını amaçlarından biri olarak açıklayan silahlı örgüt üyesi biri ile silahlı mücadeleye karşı çıkan ancak Kürtçe eğitimin olması gerektiğini söyleyen ve savunan biri aynı şekilde terör suçlusu kabul edilecektir. Bu durumun, demokratik tartışma ortamını ve ifade özgürlüğünü tümüyle ortadan kaldıracağı kuşkusuz.
Gösteri hakkını ortadan kaldırmak: Tasarının yüzün kapatılması ya da bayrak flama taşınmasını da terör suçu olarak tanımlayan ve cezalandıran önerisi, gösteri yürüyüşü hakkını ortadan kaldıran bir öze sahiptir ve kuşkusuz bu amaçla kullanılacaktır. Herhangi bir gösteri de bir ya da birkaç kişinin yüzünü kapatması ya da bayrak, döviz ya da flama taşıyor olması, bundan bağımsız olarak ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan diğer insanların bu hakkını ihlal eder şekilde kolluk müdahalesine yasal temel oluşturacak ve bu hak zedelenecektir.
Yardım ve yataklık zaten var: 8. Madde olarak önerilen ve basının da terörün finansmanına ceza geliyor diye olumladığı madde, büsbütün gereksiz bir madde olup, bu kapsamdaki fiiller zaten yardım yataklık içinde değerlendirilen fiillerdir ve Ceza Yasasına göre de suçturlar.
"İşkence de yaparım, savunma hakkını da elinden alırım": Yasa tasarısının soruşturma ve yargılama usulüne dair 10. maddenin değiştirilmesi önerisi, şüphelinin yakınlarına haber verilmesi hakkı ile müdafi yardımından faydalanma hakkını bir yakın ve bir avukat ile sınırlamakta, avukatla görüşmeyi 24 saat erteleme öngörmekte, müdafiinin dosya içeriğini inceleme yetkisinin sınırlanmasını öngörmekte, soruşturmayı yürüten görevlilerin kimliklerinin gizli tutulmasını öngörmekte, müdafi ile şüpheli görüşmesinin bir görevli huzurunda yapılmasının yolunu açmakta, iletişimin kontrolü, ajan kullanma, teknik izleme ile ilgili kısıtlamaları ortadan kaldırmaktadır. Bu önermeler, işkencenin ve sanıktan delile gitmenin önündeki engelleri ortadan kaldıran, savunma hakkını hiçleştiren düzenlemelerdir. Bu önermelerin gizli anlamı, "ihtiyaç duyduğumda işkence de yaparım, savunma hakkını da elinden alırım, hukuka aykırı delil de toplarım"dan başka bir şey değildir.
Hukuku ihlal eden güvenlik görevlisine koruma: Yine 15. maddenin değiştirilmesi önerisi ile devlet, hukuku ya da yasaları ihlal etmeleri durumunda kendilerini koruyacağı yolunda kolluk görevlilerine açık destek vermektedir. Bu düzenleme ile, bu kanundaki görevleri yerine getirirken suç işleyen memurların savunması için belirledikleri üç avukatın giderinin devlet tarafından ödenmesi öngörülmektedir. Mevcut CMK'de yer alan hukuki yardım hakkının ötesine geçen bu koruyucu düzenleme dikkate değerdir. Üstelik, terör suçu şüphesi altındaki kişinin bir avukatın hukuki yardımından yararlanacağı düzenlemesine karşılık, aynı yasanın uygulanmasını ihlal eden kamu görevlisine üç avukat hakkı tanınmaktadır.
İşkence yapana tutuklama yok: 15. maddenin 2. fıkrası ile CMK'nin 100. maddesinde tutuklama sebebi olarak yer alan işkence suçunda tutuklama gerekçesi ortadan kaldırılmakta ve cezanın süresine bağlı olmaksızın terörle mücadelede görevli olanların adli kontrol altına alınmasına da karar verilebileceği öngörülmektedir.
Yaşam hakkı ihlalleri yasallaşıyor: Mevcut TMY'de yer alan ancak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen, silah kullanma yetkisinin otomatiğe bağlanması düzenlemesi, eskisi gibi Ek 2. madde olarak düzenlenmekte ve yaşam hakkı ihlalleri yasal hale gelmektedir.
Mevcut TMY uygulaması ile pek çok hukuki ihlale ve mağduriyete yol açılırken, bunun daha da ağırlaştırılarak devam ettirilmesi, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz.
Devlet ya söylemini ya zihniyetini değiştirmeli
Devlet ya demokratikleşme konusundaki söylemini ve dilini ya da demokratikleşmeye karşı olan zihniyetini değiştirmek zorundadır. Bize, yurttaşlarına ya açıkça demokratik hukuk devleti olmadığını söylemeli ya da demokratik bir hukuk devleti olduğunu göstermelidir.
Yıllardır yaptığı gibi, vatandaşına "kel" muamelesi yapmaktan vazgeçmelidir. Çok uzun sürmedi mi dersiniz "Böyle başa böyle tıraş" uygulamaları. (AK/TK)