Özer Ersan Değirmenci'nin patlamada bir ayağının tarak kemiği parçalandı, ayağına, bacağına, karnına onlarca şarapnel saplandı.
“Evde yalnız kaldığım zaman acaba yürüyebilecek miyim, bir işe yarayacak miyim, diye düşünüyorum. Patlama anı, arkadaşlarımızın çığlıkları, uzuvları kopup da ‘ayağım yok’ diye bağıranlar... İnsanların sesleri bir dönem unutamadım. Yani biz kurtulduk ama ölen yoldaşlarımızı düşündükçe…” diyor.
İstanbul’da yaşıyor. Ataşehir Belediyesi'nde çalışıyor. Barış talebiyle gitmiş Ankara'ya 1 Ekim günü; KESK kortejindeymiş.
Tedavi süreci boyunca en iyi ağrı kesicinin ziyaretçiler olduğunu anlatıyor.
Bir de aklından çıkmayan bir olayı paylaşıyor; patlamada bacağını kaybeden genç bir öğretmen adayının, patlamadan 1,5 ay önce çizdiği bir resmi: “Tekerlekli sandalyede, ayağı olmayan bir kız çizmiş... Sanki kendisini çizmiş, geleceği okur gibi. Yok böyle bir şey…”
Söz Özer Ersan Değirmenci’de.
“Sendikaların çağrısına uyarak 10 Ekim’den bir hafta önce oraya gideceğim kesindi. KESK’le birlikte gitmiştim. Ama barışı getirmek için ortak yaşamı savunmak için bir kuruma gerek yok. Vicdanı olan herkes 10 Ekim’de oradaydı.
“Sabah 8.30 gibi vardık oraya. Arena Spor Salonu’nun orada otobüslerden indik. Orada bir trafik polisi vardı sadece, patlama yerine uzak bir yerde. Otobüsleri başka yerlere yönlendiriyorlardı. Garın karşı tarafı trafiğe kapanmıştı. Orada halay çeken insanlar vardı. Sohbet ediyorduk... Kahvaltı edelim daha vakit var. Simit yiyelim. Eylemden sonra yiyelim, dedi arkadaşım, iyi bir kahvaltı yerine gideriz.
“Eski bir arabadan megafonla müzik çalıyordu. Tabii etrafı da gözlemliyordum. Ben halayın solunda kaldım. Fakat dikkat ettiğim bir şey oldu orada, o bizi patlatan kişi benim önümde duruyordu. Elbisesi yeniydi, sırt çantası yeniydi. Hatta kendi kendime düşündüm, bizim gençlerde yeni sırt çantası olmaz.
"İkinci bombanın sesini duydum"
“Bir süre sonra, 5-6 dakika sonra sol tarafımda elinde telefonla mesaj yazıyordu. Sonra tekrar kafamı çevirdim. O sırada üç kadın arkadaşla konuşurken bir anda patlama oldu. İnsanlar uçmaya başladı patlamanın şiddetinden, filmlerdeki gibi. İlk düştüğümde yere bir refleks ile kalkmaya çalıştım ancak yerdeki bir arkadaş ‘ikinci bir bomba olabilir’ diyerek kafamı yere bastırdı. Tam o sırada ikinci bombada patladı. İkinci bombanın sesini duydum, yerde olduğum için göremedim.
“Kalkamadığımı anlayınca, sol tarafımın vurulduğunu anladım. Koluma bacağıma darbe aldığımı hissedebiliyordum. Daha sonra hastanede öğrendim, karnıma da şarapnel parçaları isabet etmiş. Sonra Yahya diye bir arkadaşımı gördüm alanda, kendi dizlerine vuruyordu. Fakat sesleri bir süre duyuyorum bir süre duymuyorum.
“Sonra bir polis aracı alana girmeye çalıştı. O sırada sandım üstümüzden geçecek. O an bizim çocuklar da o kadar öfkeli ki polis aracını devirdiler.
"Yaralı olanları çıkarmaya çalıştılar gazın içinde"
“Yan tarafıma baktım. Yaralı olan, şehit olan arkadaşlarımız yatıyor. Bir baktım bir yerden duman çıkıyor. Bu ne ki, dedim bilmeden. Polis gaz fişeği atmış, duman çıkıyor...
“Sonra yaralı olanları çıkarmaya çalıştılar gazın içinde. Ben de arkadaşım Yahya’ya dedim ki, 'Yahya beni kaldırarak değil sürükleyerek buradan çıkartın'. Çünkü ayağım parçalanmıştı.
“Yoğun gaz olan bölgeden 20-30 metre ileriye sürükleyip çıkardılar. Sonra yukarıdan kitle gelmeye başladı, onu görüyorum yani. Kaldırıma kafamı koydum. Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, o TOMA’yı görüyorum. TOMA kitleyi görünce çekilmek zorunda kaldı. O sırada hemen ambulanslar alana giriş yapabildi. Birkaç ambulans geldi, başkalarını aldı. Daha sonra başka bir ambulansta doktor beni de gösterdi ve o sırada ambulansın o arasına koydular, yer olmadığından sedyesiz. 10 dakika sonra kapıların açıldığını görünce, hastaneye geldiğimi anladım.
"Ameliyatta aldılar. İki gün benim için kayıp"
“Orada hemşireye dedim ki; ölürsem ismim Özer Ersan Değirmenci, şuralıyım, cüzdanım cebimde. Hani ölebileceğimi hissedebiliyordum, çok kan kaybetmiştim. Sonra hastaneye girdik. Benim iç organlar delindiği için idrar torbam da delinmiş. Beni sedyeye yatırdıklarında fark ettim karnımdan vurulduğumu. Ve o an idrarımı tutamadım ve üstüme yaptım. İdrar torbam patladığı için. Ve hatta utandım o sırada...
“Doktorlar geldi, sonda taktılar ve ameliyathaneye aldılar. İki gün benim için kayıp. Ancak kendime gelebildim. Karnımda 35’e yakın dikiş var, kasığımdan göbeğime kadar açmışlar. Ameliyat sonrası sol tarafımın her yeri bandajlıydı mumya gibi.
"Ameliyattan sonra sonra doktor mideme giren şarapnellerden bir tanesini bulamadıklarını söyledi. Hastaneye sonra kardeşlerim, akrabalarım geldiler. Doğal olarak şöyle bir süreç yaşadık: oraya herkesin akrabaları, geliyor çok kalabalık, insanların kalacak yerleri yok. Ailelerden öğrendiğim kadarıyla KESK, DİSK, TTB otel odaları tutmuşlar. Her yaralanın üç misafir sınırlandırması vardı doğal olarak. Ailelerimiz kalabalık ve çok insan geldi. Annemle babama haber vermemişler o sırada endişelenmesinler diye.
“Ben oradan ambulans ile İstanbul Kartal’a geldim. Doktorlar gitme dedi ama ben gitmek istedim İstanbul’a. Çok kalabalığız, gelen insanlar buralarda telef oluyorlar diye İstanbul’a transferimi istedim.
"Bedenimde hala şarapnel parçaları var"
"İstanbul’da 16 gün tedavi gördüm. Ameliyat olurken ameliyat mikrobu kapmışım, üç gün de o yüzden yattım. Kartal Hastanesi’nden Marmara Hastanesi’ne gidip bir hafta orada kaldım. Ayağıma 12 tane şarapnel girmiş. Ameliyatlar sırasında bazılarını çıkarabildiler. Şu an bedenimde, diz kapağımda, ayak bileğimde ve midemde şarapnel bulunuyor. Tarak kemiğim parçalandı, diz kapağımda sıkıntı var. Depar ve uzun adım atamıyorum. Tabii bu süreçte 4 ay alçıda kaldı ayağım. Sürekli kontrollere gittim. Özellikle TTB’nin doktorları bize çok sahip çıktı. Psikiyatristler geldiler.
“Ciddi bir travma yaşadık. Evde yalnız kaldığım zaman acaba yürüyebilecek miyim, bir işe yarayacak miyim, diye düşünüyorum. Patlama anı, arkadaşlarımızın çığlıkları, uzuvları kopup da ‘ayağım yok’ diye bağıranlar... İnsanların sesleri bir dönem unutamadım. Yani biz kurtulduk ama ölen yoldaşlarımızın, şehit olan yoldaşlarımızı düşündükçe...
"Tekerlekli sandelyede ayağı almayan bir kız"
“Hastanede eşim refakat etti bana. Eşime dedim ki, git bana gazete al. Yaklaşık 10. gündü. Aşağıya indi, akşam saatleriydi. Esim gazete alıp çıkarken asansörde yaşlı bir kadın ‘Kızım geçmiş olsun, hayırdır’ demiş. Eşim de ‘patlamada yaralandı’ demiş. Bunu duyan bir kadın, beni ziyaret etmek istemiş. Geldi, oturdu. Patlamada bir arkadaşı ayağını kaybetmiş. Bu arkadaşı İngilizce öğretmenliği okuyormuş ama çok iyi resim de çiziyormuş. Bir buçuk ay önce bir toplantıda bir resim çizmiş, onlar da çok beğendikleri için fotoğrafını çekmişler.
“Çizdiği resim ne biliyor musunuz? Tekerlekli sandalyede, ayağı olmayan bir kız çizmiş... Sanki kendisini çizmiş, geleceği okur gibi. Yok böyle bir şey. Tabii tutamadım orada kendimi… İnanamadım arkadaş, sanki bir ay sonra bu katliama maruz kalacak, kendi ayağı topuk hizasından kopacak... Müthiş bir ironi gibi mi desem, cümleyi tam bulamıyorum...
“Çok zor zamanlar yaşadık, çok uzun bir dönem yürüyemedim. Çocuklarım da büyük travma yaşadı. Üniversitede okuyorlar. Oğlum üniversitede çok başarılı bir öğrenciydi. Üç zayıf getirdi bu olaydan sonra. Kızım mezun olacaktı, yarım dönem uzatmak zorunda kaldı. Yani tabii aldığımız devrimci öğretilerden güçlü olmayı öğrendik. Bunun bize çok yararlı faydası oldu. Yani sonuçta mücadelede bunların olabileceğini biliyoruz. Bizden önceki olanlardan daha değerli olmadığımı hissetmeye başladım. Böyle atlatmaya çalıştım. Bir süre psikiyatrik ilaçlar kullandım. İşe başladıktan sonra psikiyatristim ‘sürekli görüşelim, kontrollere gel’ diyordu. Ama yaklaşık 5 aydır gitmiyorum kendisine.
"Artık 43 numara ayakkabı giyiyorum"
“Bu arada hastanede binlerce kişi geldi ziyaretime, özellikle Anadolu Kartal bölgesinde yattığımda. Gerçekten içtenlikle, samimiyetle bir şey söylemek istiyorum. O kadar güçlü ağrı kesiciler veriyorlardı ki, 11. gün katı yemek yiyebildim, sürekli serumla beslendim. Şunu fark ettim; bu süreçte beni ziyaret eden insanlar olunca ağrılarım geçiyordu, hatta bana gelen insanlara ‘gitmeyin, kalın’ diyordum. Ziyaret yasağı olduğu sıralarda odanın önüne sedye çekiyorlardı. Sedyenin önünde el sallıyorlardı.
“Ziyaret yasağı kalktığı zaman konuşmayı özlemiştim. Bana gelen ziyaretçilere sanki hep ben konuşayım, diyordum. Hastanede toplam 19 gün kaldım. 4 ay bacağım alçıda kaldi.
"Sonra 2 aydan sonra diz kapağıma kadar indi. 6 ay sonra bastonla yürümeye başladım. Artık 43 numara ayakkabı alıyorum fakat sağ ayağıma küçültücü alıyorum. Eskiden ayağım 41.5 numaraydı. Kan dolaşımı olmadığı için sol ayağım şişiyor. Parçalanan tarak kemiklerime platin konmasını istemedim çünkü ameliyat olmaktan yoruldum. Benden çıkarılan şarapnel parçalarını halen saklıyorum. Bu arada kanlı elbiselerimi de saklıyorum." (OÜ/ÇT)
10 EKİM KATLİAMI'NIN 1. YILI RÖPORTAJLARI
Ümran Tekdal: Üsküdar'dan 35 Kişi Gittik, 7 Arkadaşımı Arkada Bıraktım
Uğur Yaman: O Gün Döktükleri Kan İçinde Kalan Barışı Tekrar Yükseltmek İçin...
Gökhan Yaralı: Barış İçin Gittim; Yine Giderim
Meliha Sayan: Babam Herhangi Bir Şekilde Ölmedi, Katledildi
10 Ekim Katliamı'nda öldürülenlerin isimleri |
Abdülkadir Uyan, Metin Kürklü, Gökhan Akman, Orhan Işıktaş, Gülhan Karlı Elmascan, Yılmaz Elmascan, Nevzat Sayan, Bilgen Parlak, Hacı Kıvrak, Rıdvan Akgül, Rıdvan Akgül, Hacı Mehmet Şah Esin, Gökmen Dalmaç, Elif Kanlıoğlu, Hakan Dursun Akalın, Ercan Adsız, Ayşe Deniz, Berna Koç, Fatma Esen, Gülbahar Aydeniz, Eren Akın, Canberk Bakış, Tayfun Benol, Nizamettin Bağcı, Kasım Otur, Başak Sidar Çevik, Nilgün Çevik, Resul Yanar, Mehmet Ali Kılıç, Tekin Arslan, Sezen Vurmaz, Dilaver Karharman, Onur Tan, Umut Tan, Sarıgül Tüylü, Dilan Sarıkaya, Ali Kitapçı, İsmail Kızılçay, Muhammet Demir, Korkmaz Tedik, Veysel Atılgan, İbrahim Atılgan, Emine Ercan, Kübra Meltem Mollaoğlu, Meryem Bulut, Seyhan Yaylagül, Ebru Mavi, Ali Deniz Uzatmaz, Ziya Saygın, Vahdettin Özgan, Cemal Avşar, Ahmet Katurlu, Selim Örs, Azize Onat, Dicle Deli, Güney Doğan, Binali Korkmaz, Mehmet Zakir Karabulut, Leyla Çiçek, Metin Peşman, Mesut Mak, Adil Gür, Gökhan Gökbönü, Şebnem Yurtman, Osman Turan Bozacı, İdil Güneyi, Abdullah Erol, Mehmet Hayta, Özver Gökhan Arpaçay, Şirin Kılıçalp, Uygar Coşgun, Ahmed Alkhadi, Nurullah Erdoğan, Gözde Arslan, Aycan Kaya, Yunus Delice, Sevgi Öztekin, Mehmet Tevfik Dalgıç, Sevim Şinik, Emin Aydemir, Fatma Karabulut, Ramazan Tunç, Erol Ekici, Feyyat Deniz, Necla Duran, Osman Ervasa, Ramazan Çalışkan, Vedat Erkan, Abdülbari Şenci, Niyazi Büyüksütçü, Gazi Güray, Sabri Elmas, Erhan Avcı, Ümit Seylan, Serdar Ben, Nevzat Özbilgi, Hasan Baykara, Fatma Batur, Bedriye Batur, Ata Önder Atabay. |
İddianame: Sorumlu IŞİD |
Saldırıyla ilgili iddianame 13 Temmuz 2016’da kabul edildi. 36 kişi hakkında dava açan savcılığın iddianamesinde, saldırı talimatını, İslam Devleti (IŞİD) Türkiye sorumlusu İlhami Balı'nın verdiği ifade edildi. İddianamede, Suruç saldırısını da aynı kişilerin organize ettiği belirtildi. İddianamede, Balı'nın da aralarında bulunduğu 14 sanık hakkında “birden çok kasten öldürme” suçundan 100'er kez ağırlaştırılmış müebbet, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet ile kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından 5 bin 83 yıldan 7 bin 820 yıla kadar hapis cezaları istendi. (AS) * Ölenlerin aileleri ve yaralılarla ilgili hukuki durum hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. |