Fotoğraflar: Hikmet Adalı/bianet
Aralarında müzisyen Hikmet Açiçek, Hemşin araştırmacısı Mahir Özkan ve şair İbrahim Karaca’nın da olduğu bir grup Hemşinli tarafından çıkartılan kültür sanat dergisi Gor’un yeni sayısı çıktı. Gor, Hemşince'de "imece" anlamına geliyor.
TIKLAYIN - Evrim Kepenek: GOR, Birçok Hemşinli İçin Yüreğin Kapısı
Kolektif bir emek
Derginin teması ile “Hemşinliler’de yaylacılık.” Derginin en önemli özelliklerinden biri de kolektif bir emekle yayına hazırlanması. Derginin bu sayısına Hikmet Akçiçek, Cemil Aksu, İsmail Akyıldız, Songül Alper, Nursel Çakmak Ataman, Temal’i Bag’i, Ramazan Balcıoğlu, İrfan Çağatay, Mehmet Demrici, Mine Erdoğan, Adnan genç, Oya Gümüşkaya, Armenag Haygunin, İbrahim Karaca, Evrim Kepenek, Mahir Özkan, Seda Turan, Yusuf Vayiç, Hovhannes Tumanyan, Asiye Yalçın ve Birkan Yüksel katkıda bulundu.
Derginin "Merhaba" yazısında, okura, "E hayde ne duruyoruz, 'çikalum yaylalara.." diye sesleniliyor.
Hemşin kültür yazıları dışında Hemşince yazıların da yer aldığı dergiyi şu adreslerden bulabilirsiniz:
Lusnika Kafe-Kadiköy
Mephisto -Kadiköy
Mephisto - Beyoğlu
Scala Kitapçi - Hazzopulo Pasajı Beyoğlu
Nostalji Kitap Kafe - Pangaltı
Dergiden Gor'da gazeteci Adnan Genç'in Hemşin'in Zuğa Köyün'deki kadınlarla yaptığı "yaylacılık" üzerine söyleşiden "Yaylalara göç, katar katar..." başlılı yazısına yansıyanları paylaşıyoruz. Konu yaylacılık olunca özellikle Hemşin'in yüksek köylerinden ortalama 50/60 yıl önce yaylacılığa başlayan kadınlarla konuşmak istedim. Çünkü zamanında her evden ortalama 15 kadar havvan taşınırken; şimdi, sadece 2 evden 20 kadar hayvan gidebiliyor Göçebe hayvancılık ve yaylacılık konusu, özelliğinin doğal bir getirisi olarak, coğrafyanın dışında diğer pek çok bilim dalının da araştırma alanı içerisinde yer almaktadır. Örneğin tarih bilimcileri, geçmiş zamanlarda kayıtlara işlenmiş olan aşiretlerin listelenmesi, nüfus ve vergi miktarları, aşiretlerin yerleştirilmeleri, sürgünleri gibi konularla ilgilenirken, dilbilimciler göçebe hayvancılık ve yaylacılık yapanlann kullandıkları dil ve ağız özellikleri, yaşam düzenlerine ilişkin kavramlar gibi konulara değinirler. Genel olarak düşünüldüğünde göçebe hayvancılık ve yaylacılığı araştırma konusu yapan bilim dallarının başlıcaları coğrafya, tarih, ekonomi, antropoloji, mimarlık, sanat tarihi, sosyoloji, edebiyat, halkbilim, etnolojidir, Bunlarm ele aldıkları konuların ise sistem analizi, sosyal yapı analizi, geçim kaynakları, üretim ve ticaret, beslenme şekilleri ve yemekler, hayvancılık ekonomisi, mesken nitelikleri, nüfus hareketliliği, kültür yapılan ve farklılıktan, aile kurumu, dokuma çeşitleri, doğum, ölüm, evlilik törenleri, dil ve ağız özellikleri, ad verme, inanışlar, dua-beddua gibi gelenekler, halk oyunları vb. olduğu görülür, (Akademisyen Hazan Azaklinın bitirme tezi girişinden) Konu yaylacılık olunca özellikle Hemşin in yüksek köylerinden ortalama 50/60 yıl önce yaylacılığa başlayan kadınlarla konuşmak istedim. Çünkü zamanında her evden ortalama 15 kadar hayvan taşınırken; şimdi, sadece 2 evden 20 kadar hayvan gidebiliyor. Köylerde bütün bir yıl yaşayan kalmadı gibi, Hemşin'in Zuğa köyünden Pipuğun Evden Mahmure Genç, Kantar'ın Evden Fatma Genç ve Nazire Cihan ile konuştum. Fotograt çekimlerinde ise kız kardeşim Mihrace Menderes ile öğretmen kardeşim Arzu Cihan yardımcı oldu. Genelde şu somları sorarak genel bir yanıt aldım ve topluca okumanız için düzenledim; Yaylacılık nedir; çocukların veya kadınların yaylada olmalarının sebebi nedir? Bir sosyal olgu olarak yazları hayvanları daha serin coğrafi ortamlara taşımak ve kimi kışlık hazırlıklarını orada yapmak mı? Ki, öyle olduğunu bilerek kimi somlarımı da ekliyorum. Mevsimi, zamanı var mıdır; ne kadar kalınır; kaç hayvana kadar götürülür; gitme işi kaç gün (veya ne kadar zaman sürer); eskiden yamaçtaki dar yollardan gidilirmiş, zorlukları nelerdir; oradaki barınma işlemi (hem insanlar hem de hayvanlar için) nasıl oluyor; yiyecek işleri nasıl sürüyor ve hangi yaylaları çıkar Zuğalılar; oralarda yeşillik üretimi yok diye biliyorum; ihtiyaçlar köyden taşınarak mı gideriliyor? İlginç anılar neleridir; yaylaya gel-geç konuklar nprelprdpn eelir ve konaklamaları söz konusu mudur; yaylada doğum yapmak vaki midir; bebek bakımı yapması gereken anneler, yaylaya gider mi; oradaki günlük hayat nasıl geçer ve dönüşe ne zaman karar verilir; iklim olayları ve hava durumları nasıldır; yaylalar insanlarda huy değiştirir mi; rutin eğlenceler ve ev içi vakit geçirmek nasıl olur ve ne zaman dönülür? Yaylalara Nisan sonu veya Mayıs ayında gidilirdi; çünkü kar çıktığında yollar açılmış olurdu. Temmuzun ortalarına kadar Gito'da kalınırdı; sonra, yeniden göç edilip Ambarlıya (Zarevit'e) çıldırdı. Bunun önemli bir sebebi vardı; hayvanlarımızın daha serine ve daha çok ota ihtiyacı olurdu ve hep taşınmak bize zor gelmezdi. Ambarlıdan Vartevor (Yayuk -Yayık-) Şenliğini yapar ve yeniden Gido'ya döneriz. Bu şenliklerden köylerimizden de gelenler olurdu ve belki de nüfusumuz bini bulurdu. En güzel giysilerimizle gelirdik şenliğe... Gito'dan Ambarlıya giderken Heong, Gundiyon, Cocon üzerinden yaylaya ulaşırdık.. Bu arada Cocon'dan Horoz Yokuşuna vurulurken en güzel giysiler giyilir ve silah atılırdı.. Her evin tabancası ve tüfeği vardı... Bir de yukarı yaylada bir ay kalmamızın temel bir nedeni vardı; 3 bin metre civarındaki bu yaylamızda hem çok sert rüzgâr olurdu hem de çok serin olurdu. Dayanamaz ve aşağı yaylaya inerdik. Gito'da Eylül ortalarına kadar kalırdık. Şimdi iklim değişikliği nedeniyle kolay kolay ve zamanında kar yağmadığı için daha uzun kaldıklarım duyuyoruz. Yaylaya gideceğimiz vakit; hayvanlar yapılan genel hazırlıktan göç yapılacağını anlardı ve güneşe çıkarttığımızda yayla yönüne burunlarını yöneltip derin derin solurlardı. Hatta yol için sabah önlerine ot (onları alaflardık) verirdik ama yemezlerdi bile. Köyden çıkardık ve patika (kaban) yollardan zor koşullardan yaylaya yürürdük... Küçük duraklamalarımız vardı; bazılarımız Çat kahvesi, Mollaveis kahvesi, Gito'da komşuların evinde kalınırdı. Sonra Kale yaylasına ulaşılıyordu. Çayeli Arsevos'tan gelen katırcılar olurdu. Yabancı erkek oldukları için tedirgin olurduk. Bu arada gittiğimiz yayları da topluca sayalım: Ambarlı, Gito, Cağpeik, Kale, Çiçekli, Başyayla... Gene bir kısmımız da; Evat, Hozon düzü, Şortuhud, Uzunoluk, Salahhur, Ehad'm Arkurluk (patika yolu), Badara merzesi, Gedelmoç, Badaranın Bezli (Bezgin) Gito ve sonrasında da asıl yaylamız Gito'ya gelmiş olurduk. Sabalun çok erken saatlerinden yola çıkıp akşamüstü yaylaya varırdık.. Herkesin yiyeceği, azığı sırtında olurdu ve yükümüzü de katırlar taşırdı... |
(EMK)