Özellikle dar gelirlilere, işsizlere ve emeklilere ağır yükler getiren reformları seçim kampanyalarının merkezine alan aşırı sağ iki partinin, pazar günü gerçekleştirilecek iki eyalet seçiminde kendileri açısından "tarihsel başarılara" imza atmaları bekleniyor.
Yasaklanması yolunda hükümet ve yasama organlarının açtığı dava geçen yıl Anayasa Mahkemesi'nde fiyaskoyla sonuçlanan Alman Milliyetçi Demokrat Partisi (NPD) ve Alman Halk Birliği (DVU), yüzde 5'lik seçim barajlarını aşmayı garantilemek, bu yolda birbirine engel değil, destek olabilmek için kendi aralarında seçim bölgelerini paylaştılar.
Yüzde 5 barajını aşmak
İlk kez 13 Haziran'da gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu ve yerel seçimlerde çeşitli kentlerde "Milliyetçi Birlik" adı altında işbirliği yapan ve bu girişimden oyların yüzde 10.3'ünü alarak başarılı çıkan aşırı sağcı partiler, 19 Eylül'de Saksonya ve Brandenburg'da gerçekleştirilecek eyalet meclisi seçimlerinde de işbirliği yapıyorlar.
NPD Genel Başkanı Udo Voigt ve DVU Genel Başkanı Gerhad Frey, iki eyalette bir önceki seçimde oy oranı daha yüksek olan partinin seçime girmesi ve diğerinin de seçime girmeyip, taraftarlarını "kardeş parti"yi desteklemeye çağırması yolunda anlaştılar. Buna göre Saksonya'daki seçime NPD, Brandenburg'daki seçime de DVU girecek ve böylece yüzde 5'lik barajı zorlayıp, meclise aşırı sağı sokmaya çalışacaklar.
NPD Genel Başkan Yardımcısı ve Saksonya liste başı adayı Holger Apfel, anlaşmayı doğrulayarak, "Artık birbirimizin çorbalarına tükürmeyeceğiz" diyor. "Milliyetçi" partiler arasındaki "kişisel kimyanın uyuştuğu"nu savunan Holger'e göre aşırı sağın Almanya'nın batısında başaramadığı seçim işbirliği, doğuda olumlu sonuç verecek. Nitekim son kamuoyu yoklamaları her iki partinin de eyalet meclislerine girebileceklerine işaret ediyor.
Buna göre NPD'nin Saksonya'daki oy oranı yüzde 9'u, DVU da Brandenburg'da yüzde 6'yı yakalayabilir.
Doğuda ırkçılık yükseliyor
İstihbarat örgütleri ve siyasi gözlemcilerin değerlendirmeleri de bu partilerin hedeflerine ulaşmalarının mümkün olduğu ve bu yeni işbirliğinin Almanya'da politik manzarayı değiştirebileceği yorumlarını destekliyor.
Irkçı partilerin Almanya'nın doğusunda, yıkılan sosyalist Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin (DDR) toprakları üzerinde kurulan yeni eyaletlerdeki yükselişi, bir yandan buradaki ağır ekonomik ve toplumsal sorunların, yaygın işsizliğin, artan yoksulluğun bir sonucu.
Ancak, bu örgütlerin Almanya'nın "zengin" eski eyaletlerinde, batısında da son zamanlarda giderek güçlendiklerinin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Nitekim, NPD iki hafta önce batıdaki Saarland eyaletindeki seçimde oyların yüzde 4'ünü alarak, meclise giremese de, büyük bir başarı kazanmıştı.
Ancak, doğudaki ekonomik ve soysal ortamın ırkçılığı beslediği yorumu doğru. Bazı kent ve kasabaların neo-nazilerin kurtarılmış bölgesi haline geldiği doğuda, ırkçı parti ve örgütler, büyük bir hayal kırıklığı içindeki geniş kitlelere "sistem partileri sorunlarınızı çözemez" propagandasını başarılı bir biçimde yürütebiliyorlar.
Aslında bu gelişmeler ülkedeki doğu-batı ayırımının, sosyalizmin çözülüp, DDR'in Batı'yla birleşmesinin ardından geçen 14 yılda halen "Alman birliği"nin tam olarak sağlanamadığını gösteriyor.
Hükümetin reform politikalarına karşı her pazartesi günü gerçekleştirilen protesto kentlerine ülkenin doğusundaki kentlerde binlerce kişi katılırken, batıda kentlerde, Frankfurt, Köln gibi metropollerde gösterici sayısının birkaç yüzde kalması da bunun bir göstergesi.
Demokratik sosyalizm de yükseliyor!
Doğudaki sorunların bir yandan ırkçı partileri beslerken, diğer yandan da "demokratik sosyalist" muhalefetin de güçlenmesine yol açıyor. Kökeni DDR iktidar partisini Sosyalist Birlik Partisi'ne (SED) dayanan Demokratik Sosyalizm Partisi'nin (PDS), pazar günkü seçimlerin asıl galibi olması bekleniyor.
Partinin oy oranları sürekli yükseliyor. Son kamuoyu yoklamalarına göre PDS, Brandenburg eyaletindeki seçimde en fazla oy alacak durumda. Bunun gerçekleşmesi halinde PDS'in bir diğer partiyle koalisyon yapıp, hükümet kurması mümkün.
Almanya PDS'li eyalet hükümetlerine yabancı değil. Doğudaki çeşitli eyaletlerde bu zaman zaman gerçekleşti, ancak bu kez durum başka. İlk kez PDS'li bir politikacının Eyalet Başbakanı olması gerekecek.
Sosyal Demokratlarla Hıristiyan Demokratların "çözümü"
Sosyal demokratlarla Hıristiyan demokratların bunu önlemek için yeniden bir koalisyon hükümeti kurmaları mümkün, ancak bu durumda da PDS eskisinden çok daha güçlü bir şekilde muhalefet olacağı için onlar açısından uzun vadede oldukça riskli bir "çözüm" bu.
Almanya'nın bölünmüşlüğünün aşılamaması, son yıllarda büyük bir hızla "sosyal demokratlaşan" PDS'i güçlendirirken, doğuda "Aslında soyalizm iyiydi!" anlayışının da canlanmasına yol açıyor. Son anketlere göre Doğu Halkı'nın büyük bölümü (yüzde 76), "Sosyalizm iyi bir ideal, ancak uygulaması kötüydü" görüşünü paylaşıyor.
Bu gelişmeler, Batıda Doğululara karşı "Nankörler, yıllardır batıdan doğuya miyarlarca mark aktı, halen sızlanıyorsunuz" anlayışının yaygınlaşmasına neden oluyor.
Köhler'in çıkışı
Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanlığı görevini bırakıp, Almanya Cumhurbaşkanlığı'na seçilen Horst Köhler'in, geçen hafta halka seslenip, "ülkenin farklı bölgelerinde farklı yaşam standartlarının olmasının normal görülmesi"ni istemesi, yaşanan doğu-batı ayrımını daha bir belirginleşmesine yol açtı.
Köhler'in sözleri haklı olarak "doğuluların doğunun geri kalmışlığını, yoksulluğunu kader olarak kabul etmesi gerektiği" yorumlandı. Devletin en yüksek makamındaki bir kişinin acı gerçeği böylesine açıklıkla ifade etmesi, sosyalizmden "gönüllü" olarak kapitalizme geçen Doğu Almanlara ağır geldi.
Köhler'in sözleri, bir yandan kendi partisi CDU dahil, tüm partilerden tepki alıp, "Alman Anayasası'nın eşitliği hedef olarak ortaya koyduğu" vurgularının öne çıkmasına neden olurken, diğer yandan da başta SPD-Yeşiller hükümetinin başı Schröder olmak üzere üst düzey politikacılar aslında cumhurbaşkanının "doğuluların yoksulluğunu" kader olarak görmediğini anlatmaya çalıştılar.
Kohl'un itirafları
Bu arada CDU'lu eski Federal Başbakan Helmut Kohl'ün "birleşmede hata yaptık" itirafları geldi. Tarihe "Almanya'nı yeniden birleşmesinin şansölyesi" olarak geçen Helmut Kohl'ün itirafları, Köhler'in mesajının sertliğini biraz olsun yumuşattı.
Doğu Almanya'nın içinde bulunduğu ekonomik krizden kendisinin de sorumlu olduğunu itiraf eden Kohl, CDU'nun seçim kampanyasına destek toplantılarından birinde, hem kendisinin, hem de başka politikacıların birleşmenin ekonomik zorluklarıyla ilgili hatalı tahminlerde bulunduklarını açıkladı.
Kendisinin o dönemki zafer atmosferinde parlak vaatlerde bulunduğunu itiraf eden Kohl, "Şimdi beklediğimizden daha büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Bunların bir kısmının sorumluluğunu kendi üzerime alıyorum" dedi.
Batı Almanya'daki sanayicilere de ağır eleştirilerde bulunan ve "Batıda sanayide yüksek konumlarda bulunup, Doğu Almanya'daki işletmelerin geliştirilmesine en ufak bir ilgi göstermeyen kişiler vardı" diyen Kohl, batılı işadamlarının Doğudaki 17 milyon insanı sadece kendi ürünleri için tüketici olarak gördüğünden yakındı.
Bilindiği gibi birleşmeden sonra DDR'den kalan ve işleyen fabrikaların hepsi birbiri ardına, daha yenileri ve verimlileri yapılacağı vaatleriyle kapatılmış, ancak bu sözler yerine getirilmemişti. Doğuda günümüzde yüzde 20'i aşan işsizliğin temel nedeni işte burada yatıyor.
Geç gelen "hak veriş"
Kohl, batılı işadamlarının doğunun kalkınmasına ilgi göstermemesi ve doğudaki kimya sanayiine yatırım yapma konusunda direnmeleri nedeniyle, Fransız şirketi Elf Aquitaine'yi yatırımcı olarak buralara çekebilmek için dönemin Fransız Devlet Başkanı Francois Mitterand önünde "diz çökmek" zorunda kaldığını ileri sürdü.
Eski Başbakan, bu arada "SPD içinde birleşmeye karşı olanlar, şimdi ortalıkta konuşuyorlar" diyerek o dönemki rakibi, SPD eski Genel Başkanı Oskar Lafontaine'e de yüklendi.
Lafontaine, o dönemdeki birleşme tartışmalarında, bugün yaşanan ekonomik sorunlara dikkat çektiği için CDU tarafından "Birleşme karşıtı" olarak damgalanmış ve SPD, 1990'daki genel seçimleri kaybetmişti.
Birleşmenin şansölyesi Kohl, bir yandan itiraflarıyla o dönemde ve halen "birleşme karşıtı" olarak suçladığı Lafontaine'ye geç de olsa hak vermiş oluyordu, elbette.
Pazar günü gerçekleşecek eyalet seçimleri, bir yandan faşizmin, diğer yandan solun yükselişinin ne aşamada olduğunun göstergesi olacak. (GK/BA)