6 Ekim'de Türkiye ile ilgili çıkacak ilerleme raporunun içeriğinin "yüzde 99" belirlendiğini ve bu saatten sonra değişmeyeceğini söyleyen Aktar, "Bağımsız Komisyon'un raporunun önemi, uzmanlarca değil siyasi şahsiyetlerce yazılmış olmasından ileri geliyor" dedi.
Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Marti Atisaari'nin başkanlık ettiği Bağımsız Türkiye Komisyonu, dün açıkladığı raporda, Türkiye'ye katılım müzakerelerine başlama tarihi verilmemesi halinde, Birliğin bir saygınlık sorunu yaşayacağını" söyledi.
British Council ve Açık Toplum Enstitüsü'nün desteğiyle kurulan Komisyon, AB üyesi bir Türkiye'nin, Birlik ile İslam dünyası arasında bir köprü görevi üstleneceğini söyledi.
Türkiye'nin tarihsel ve kültürel olarak AB'nin diğer komşularından farklı olarak "Avrupalı" olduğunu söyleyen Komisyon, Türkiye'nin AB üyeliğinin uzun bir sürece yayılacağını belirtti.
Komisyon, müzakerelere başlama tarihi verilmediği takdirde "Türkiye'nin bir kimlik bunalımı yaşayacağını; siyasi karmaşa ve istikrarsızlığın başgösterebileceğini" söyledi.
Bağımsız Türkiye Komisyonu, eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Ahtisaari, eski Fransa Başbakanı ve Avrupa Parlamentosu üyesi Michel Rocard, Saksonya eski Başbakanı Kurt Biedenkopf, Avrupa Parlamentosu üyesi Emma Bonino, eski Hollanda Dışişleri Bakanı Hans van der Broek, London School of Economics'in eski Direktörü Anthony Giddens, eski İspanya Dışişleri Bakanı Marcelino Oreja Aquirre, eski Avusturya Dışişleri Genel Sekreteri Albert Rohan ve eski Polonya Dışişleri Bakanı Bronislaw Gerernek'ten oluşuyor.
Komisyon, dün Brüksel'de açıkladığı raporu Avrupa'nın başka başkentlerinde de toplantılarla duyuracak ve başbakanlarla da görüşecek.
Tüm aday ülkelere eşit uygulama
Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun açıkladığı raporun sonuç bölümünde yer alan dokuz madde şöyle:
1- Bağımsız Komisyon, Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığı anda Birliğe katılma müzakerelerine başlanabileceğini düşünüyor. Müzakerelerin başlamasının daha da uzaması AB'nin saygınlığını zedeleyecek ve "anlaşmalar şereflendirilmelidir" (pacta sunt servanda) genel prensibinin yok sayılması anlamına gelecektir.
Öte yandan, Türkiye de siyasi kriterlerin karşılanmasının yapılan yasal düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesini de kapsadığını kabul etmelidir. Birliğe katılım kriterleri tüm aday ülkelere aynı şekilde uygulanır ve tekil ülkeler için özel durumlar yaratılamaz.
Aynı şekilde, hiçbir aday ülkeye diğerlerinden daha zorlu şartlar uygulanamaz. Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini müzakerelere başlamak için yeterli derecede karşılayıp karşılamadığına karar vermek Avrupa Komisyonunun yükümlülüğündedir.
"Türkiye bir Avro-Asya ülkesidir"
2- Türkiye'nin Avrupa nezdindeki kimliği söz konusu edilirse, Türkiye bir Avro-Asya ülkesidir; kültürü ve tarihi Avrupa ile yakın bir biçimde içiçe geçmiştir; güçlü bir Avrupa yönelimine ve Avrupalı yönetimler tarafından onyıllardır kabul görmüş güçlü bir Avrupa istidadına sahiptir.
Bu bağlamda, Türkiye, Avrupa'nın kuzey Afrika'daki ve Ortadoğu'daki komşularından temelden faklılaşmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin Birliğe kabulü, AB'nin bu ülkelerle ilişkileri açısından bir model teşkil etmez.
Türkiye'nin Avrupa'nın entegrasyonunun bir parçası olmasına temel bir karşı çıkış yapılacak idiyse, bu karşı çıkış Türkiye'nin ilk başvurusunu yaptığı 1959'da, 1987'deki ikinci başvurusunda ya da Türkiye'ye aday statüsünün verildiği 1999'da yapılmalıydı. Hiçbir hükümet, 2002'deki Kopenhag'daki Avrupa Konseyi'nin katılım müzakerelerine ilişkin sonuç kararları da dahil olmak üzere, bu kararların, tüm koşullar gözetilmeden verildiğini iddia edemez.
Kabul değil müzakerelerin başlatılması tartışılacak
3- Avrupa Konseyi'nin Aralık ayında vereceği karar Türkiye'nin AB'ye kabulü hakkında değil katılım müzakerelerinin başlatılması üzerine olacak. Müzakerelerin süresi ve sonucu, bu süreçte yaşanan ilerleme, özellikle de ekonomik kriterlere ve Avrupa Birliği müktesebatına ne kadar uyum sağlandığına bağlı olacak.
Türkiye gibi büyük ve kompleks sorunlarla boğuşan bir ülke söz konusu olduğu için ve Birliğin yeni yaşadığı genişleme hamlesinden sonra karşılaştığı konsolidasyon ihtiyacı müzakerelerin büyük olasılıkla uzun bir sürece yayılacağını gösteriyor.
Bu süreç, her iki taraf için de acil sorunların çözülmesi ve Türkiye'nin AB'ye katılımının yaratacağı olası olumsuzlukların giderilebilmesi için bir fırsat yaratıyor. Bir başka deyişle, son katılım kararı verileceği zaman hem Türkiye hem de AB oldukça değişmiş olacaktır.
Türkiye'nin "önemli" rolü
4- Türkiye'nin AB'ye katılımı hem Türkiye'ye hem de Birliğe önemli faydalar sağlayabilir. AB için, Türkiye'nin Balkanlar, Ortadoğu, Güney Kafkaslar ve Orta Asya'nın kesiştiği kendine özgü jeopolitik konumu; Avrupa'nın enerji kaynaklarının güvenliği açısından önemi ve siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığı önemli kazanımlar. Daha da ötesi, AB'yle sıkı bağlar kurmuş olan büyük bir Müslüman ülke olarak Türkiye, Avrupa'nın İslam dünyası ile ilişkilerinde önemli bir rol oynayabilir.
Türkiye için de, AB'ye katılmak yüzyıldır süren Batı yöneliminin doğru bir seçim olduğunun ve Avrupa tarafından en sonunda kabul gördüğünün kanıtı olacaktır. Ayrıca, AB'ye katılması, ülkenin, modern, demokratik bir topluma dönüşümünün geriye döndürülemez hale gelmesini ve bu sayede Türkiye'nin, zengin ekonomik ve insan gücü kaynaklarından tam anlamıyla yararlanabilir hale gelmesi demek olacaktır.
Türkiye'nin katılım sürecinin kesintiye uğraması, sadece her iki taraf için de önemli olanakların harcanması anlamına gelmeyecek; aynı zamanda, Türkiye'de önemli bir kimlik sorunu yaşanmasına ve Birliğin kapısında politik çalkantılar ve istikrarsızlık yaşanmasına da neden olabilecektir.
Üyeliğin bedeli
5- Büyüklüğüne, özel karakteristiklerine ve bir üye olarak AB'nin heterojenliğini arttıracak olmasına rağmen, Türkiye'nin AB'yi ve onun işleyişini ve kurumlarını temelden değiştirmesi pek mümkün görünmüyor.
Türkiye'nin katılımı entegrasyon süreci üzerinde şu an varolan karşıtlıkların vurgulanmasına yol açabilir fakat tartışmanın niteliğinde bir değişime yol açmayacaktır. AB'deki karar alma süreçlerinin devamlı değişen ittifaklar üzerinden yürüdüğü ve üye devletlerin ağırlığının ekonomik güç kadar büyüklük ve demografik ağırlığa da bağlı olduğu akıldan çıkarılmamalı.
Türkiye'nin üyeliğinin bedeli söz konusu olduğunda, Türkiye'nin AB'den uzun yıllar boyunca mali desteğe ihtiyacı olacağı, desteğin boyutunun AB'nin finansal politikalarının ve Türkiye ekonomisinin katılım anındaki durumuna bağlı olduğu söylenebilir.
Kimi Avrupa ülkelerinde, toplumun direnci sabit kalmaya ve hükümet politikaları kamuoyu görüşlerinden farklı olmaya devam ettiği takdirde, Türkiye'nin üyeliğe kabul edilmesine bağlı olarak önemli problemler ortaya çıkabilir. Bu konu, sözkonusu hükümetler, Türkiye ve Avrupa Komisyonu tarafından ortak bir çabayla ele alınmalıdır.
Avrupa'nın değişik köşelerinde Türkiye'nin dini ve kültürel gelenekleri ile ilgili duyulan korkular ve Türkiye'nin köktenci bir İslam ülkesi olabileceği algılamasına verilecek en iyi cevap Türkiye'deki değişim sürecinin devamlılığının sağlanması ve Türkiye'nin uzun zamandır süregiden seküler siyasi sisteminin Avrupa demokrasileri birliğine alınarak korunması olacaktır.
Farklı kesimlerin reformlara direnci
6- Türk hükümetinin beklenmedik reform çabaları ve Türk halkının AB üyeliğine verdiği büyük destek, ülkenin yasal, siyasal ve sosyal sisteminde yaşanan kapsamlı değişimin Türkiye için ortaya çıkardığı büyük sorumluluğu gizlememeli. Türk toplumunun değişik kesimlerinin yaşanan köklü değişime gösterdiği direnci gözardı etmek yanlış olur. Reform sürecinin devamlılığının sağlanabilmesi büyük ölçüde Türkiye'nin katılım sürecinde yakalanan momentumun sürdürülebilmesine bağlı.
7- Türkiye ekonomisi geleneksel olarak, hala da devam eden, makroekonomik istikrarsızlık ve yapısal eksikliklerden muzdarip. Fakat 2001 krizi, yumuşak bir toparlanma ve kurumsal ve düzenleyici çerçevede yapılan köklü reformlarla sonuçlanarak, Türk ekonomisinin esnekliğini ortaya koydu. Türk hükümetinin, ekonomik reform sürecine Uluslar arası Para Fonu ve Avrupa Birliği'nin yakın işbirliği ile devam etmesi şu an büyük önem taşıyor.
Ülkenin büyüklüğü, coğrafi konumu ve genç, dinamik işgücün göz önüne alındığında Türkiye'nin ekonomik potansiyelini inkar etmek mümkün değil. AB üyeliğinin Türk ekonomisine, istikrarlı bir sistemle bağlanmasını sağlayarak çokça yararlı olacağı da eşit derecede aşikar. Tek başına katılım müzakerelerinin başlaması bile Türkiye'nin ekonomik istikrarına olan güveni büyük ölçüde arttırabilir.
"Komisyon adil ve duyarlı davranmalı"
8- Kimi ülkelerde Türkiye'den göç yaşanacağı kaygısı var. Bu durum, AB ve Türkiye'deki demografik ve ekonomik gelişmeler de dahil olmak üzere birkaç faktöre bağlı. Emeğin serbest dolaşımı ilkesi, büyük olasılıkla uzun bir geçiş döneminin ardından hayata geçebilecek ve bu sayede hükümetler Türkiye'nin katılımı sonrasında uzun bir süre göçü kontrol edebilecek.
Daha önceki genişleme hamlelerinden edinilen deneyim Türkiye'den gelecek göçün, nüfusun azaldığı ve yaşlandığı dolayısıyla birçok Avrupa ülkesinde işgücü açığının oluştuğu ve varolan sosyal güvenlik sistemlerinin devam edebilmesi için göçün hayati önemde zamanlarda, kabul edilebilir düzeyde olacağını gösteriyor.
9- Türkiye'nin AB üyeliği için yeterliliği geçmişte birçok kereler onaylandı. Türkiye, gerekli koşulları sağladığı takdirde Birliğe katılmayı beklemek için her türlü gerekçeye sahip. Dolayısıyla, Bağımsız Komisyon, AB'nin bu konuyla ilgili süreçler söz konusu olduğunda Türkiye'ye adil ve duyarlı davranmalıdır. (EÜ)
* Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun açıkladığı raporun Sonuç kısmını Erhan Üstündağ Türkçeleştirdi. Bağımsız Türkiye Komisyonu hakkında daha fazla bilgi almak ve raporun tamamına ulaşmak için buraya tıklayınız.