Sosyalist gelenekten gelen birisiniz, darbe sonrası sosyal demokrat partilerde kendinizi ifade etmeye çalışmışsınız. Sonra DGB ve bugün de Bin Umut Projesi'nin ortak sol adayısınız. Bu, siyasi hayatınızda bir takım zikzakların olduğunu mu gösteriyor? Yoksa kendini ifade edebilecek bir yer bulma çabası mı?
Hayır. Ben neysem oyum. Değişen bir siyasal görüşüm olmadı hiç. CHP ya da SHP sol partiler olmamasına karşın tabanda sıkışmış sosyalist kökenli, iyi sosyal demokratlarla bir şeyler yakalanabilir mi duygusu vardı bizlerde. Aşağılık duygusuna kapıldık biz bu darbelerle. Ama geçen zamanda kendimize bir türlü öncü bir sol parti kurup duruma el koymayı beceremedik. SDP, ÖDP, TKP ve EMEP bu düşüncenin partileşme şekilleriydi ama iktidara yönelimde yeterli olamadılar. Umutsuzca "sosyal demokrat" partilere yöneldik. Onların içinde siyaset yaparak bazı yolları açmayı denediysek de çoğu kere başarılı olamadık... Ama şimdi kendimizi ifade edebileceğimiz çok sesli bir yapının içinde hep birlikte tek bir güç olarak kendimizi ifade etme olanağının olduğunu gördük.
Bu seçimden umudunuz nedir?
Geçen seçimlerin sonuçlarına göre Antalya ve çevresinde yaklaşık 25 bin oyumuz var. Polisin verilerine göre - bakın bunu biz söylemiyoruz - Antalya genelinde 55-60 bin oy alacağımız belirtiliyor. Yıllardır siyaset yapıyoruz burada. Yeni insanlar değiliz ki. Dolayısıyla 1 milletvekili çıkaracağız buradan. Tabanımız sadece DTP ve sosyalist gelenekten gelen insanlar değil. Mevcut kitle partilerinden rahatsız olanlar gençler, Çingeneler, hatta rock'çı gençler de var. Gençler destekliyor. Ortak adayıyla milletvekilini Meclis'te görmek istiyor artık bu taban. Biz birleştik, gerisi halkta artık.
Seçilirseniz diğer adaylarla birlikte neler yapacağınızı umut ediyorsunuz?
Biz ortak adaylar İstanbul'da Baskın Oran'dan, İzmir'de Levent Tüzel'e, Mardin'de Ahmet Türk'e kadar hep birlikteyiz. Sanıyorum 35 civarında milletvekili çıkaracağız. Eğer bu gerçekleşirse AKP, CHP ve MHP'nin yer aldığı Meclis yapılanması içinde gerçekten sol sosyalist pencereden hayata bakan ve en kritik yerde duran bir grup oluşacak.
İktidar partisi her ne şekilde, her kim olursa olsun bağımsızlara ihtiyacı olacak alınacak kararlarda. Yani eşeğin sevmediği ot burnunda bitecek. Peki, bizler neler yapacağız derseniz öncelikle mevcut kardeş kavgasının önüne geçmek hedefimiz var. Silahların susmasını, dağdakilerin silahlarını bırakıp siyasetin içinde yer almasını sağlamaya çalışacağız. Siyasetin içindeki insanlara o alanda müsaade edilmesini sağlayacağız. Suçlusu varsa yargı kurumları yerlerinde duruyor. Herkes gidip gerekenin yapılmasını isteyebilir. Ama öyle genelkurmay başkanının ikide bir de yaptığı gibi çıkışlarla, "tek terörist ölünceye dek" edebiyatıyla çözülmez bu sorun...
Türkiye'de bağımsız aday projesinin hayata geçmesi pek çok kişinin kimyasını bozdu. Bunların başında da aynı kentten aday olduğunuz Deniz Baykal var. Sizleri kastederek "bölücü" ya da "terörist" olmakla suçladı...
Baykal bu kentlidir ama ne buraya ne ülkeye 5 kuruşluk bir faydası olmayan biridir. Ben 23 senedir bu kentte siyaset ve hekimlik yapıyorum. Bu halk kimin kendi yanında olacağını bilir. Baykal'ın dedikleri hikâye yani. Ben de onu zaten hedef göstermekten mahkemeye verdim. "PKK'nın adamları" diye hedef gösterildik. Bir sürü faşist katil dolaşıyor ortalıkta. Hrant Dink de böyle öldürtüldü. Ama Baykal kantarın topuzunu kaçırmış durumda.
Seçim sürecine ya da bağımsızların kampanyalarına medyanın etkisi nasıl olacak?
Eskiden medya mı vardı... Solun en önemli propaganda aracı bire bir çalışmaktır. Darbe sonrası süreçte kitle partilerinin içinde bu çalışma metotları da unutulmuştu. Ama biz şimdi bunu yapıyoruz.
Toplumun her kesimine Alevisi, Sünnisi, işçisi, emekçisi, köylüsüne kadar herkesle konuşmaya, sohbet etmeye, aydınlatmaya çalışıyoruz. Yaygın medyanın bizlere neden ilgi göstermeyeceğinin ya da kitle partileriyle sıkı fıkı olmasının nedeni ortada. Olası bir iktidar olma durumunda birtakım katakulli ilişkilerinin devamı için bu yapılıyor. İşte Petrol Ofisi'ni alırsınız ya da bilmem ne özelleştirmesinin sahibi olursunuz. Böyle bir yapılanma içinde bunlar olacak tabii.
Seçim döneminin - özellikle yerel medyalar için - iyi bir para kazanma dönemi olduğu ortada. Daha önce programlarına çıkarmak için yalvaran adamlar şimdi fiyat tarifeleriyle karşımıza çıkıyor. TV'ye çıkmak için 3-4 milyar para ister olmuşlar...
Göçle gelip yerleşmiş Kürt nüfusla, Antalya'nın yerli Türk nüfusu arasında yaşanan bir takım gerginlikler oluyor, linç girişimlerine tanık olunuyor. Kadriye'de yaşananlardan sonra siz sürece dahil oldunuz. Bu gerilim seçimlere nasıl yansıyor?
Bu yaşananlar bizim seçim sürecimizi filan etkilemiyor. Bir de yaşanan örneklerde o olayları kimin yaptığını, bombayı kimin patlattığını ya da saldırıları kimin yaptığını iyi bilmek lazım. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bombayı gerçekten PKK mı yoksa karanlık bir takım odaklar mı patlatmıştır, bunu iyi ayrıştırıp değerlendirmek gerekir. Kadriye'de yaşananlar da ilginçtir. Oradaki belediye başkanını seçimde Kürtler destekledi. Daha sonra bir yol ayrımı başladı ve Kürt nüfusu Kadriye'den çıkarmaya çalıştılar. Buna karşın biz de gidip buna tavır koyduk. Zaman zaman bir şoven dalga olur, bu dalgayı da birilerine karşı kullanırsınız. Şimdi Kürtlere oluyor, 6-7 Eylül'de gayrimüslim azınlıklara oldu. Bunun temelinde rant yatar. Kadriye'deki durum da budur.
Ama olan aradaki yoksul Türk ve Kürt'e olur. Kadriye'de de birçok Kürt yerinden yurdundan oldu. 300 aileden 220 kadarı göç etmek zorunda kaldı. Ama valilik bu göçü bile duyurmaktan kaçındı, gizledi. Kürt halkının tümünü kastederek söylüyorum, onlar bu ülkede kendileri dışında yer alan insanlarla yaşamak istiyorlar. Bizler de onlarla birlikte yaşamak istiyoruz.
Devleti Sünni Müslümanlar ve Türklerden oluşan bir imparatorluk gibi gören bir zihniyet var. Bu çok tehlikelidir. Yarın Aleviler de gitsin, diyecekler. Sonraki gün Çingeneler, eşcinseller, sosyalistler... Farklı olan herkesin dışlandığı bir ideali hayata geçirmeye çalışıyorlar. Tahammül gösterilmek istenmiyor.
Hayır, Fırat'ın doğusu da batısı da burada kalacak ve bir arada yaşayacağız. Ayrışma hepimizi karanlığa götürür. Kürtleri sömürgeleştirir, bizi yok edecek bir süreç olur bu. Biz bunun farkındayız. Onun için de burada Antalya üzerinden baktığımızda Türkiye genelinden farklı düşünmüyorum. Burada insanlar bir arada yaşıyor ve yaşayacak. Şimdi kıyıda yaşayan Kürtler olduğu kadar ondan daha çok yoksul mahallelerde yaşayan bir Kürt nüfus var.
Bu kentte sadece Kürtler değil, ayrım yaşayan Çingeneler var mesela. O kadar yoksular ki ve Antalya'da yaşıyor bunlar. Bu kentten başka bir yere gittiğimizde "vay be cennette yaşıyorsunuz" diyorlar. Tamam, Antalya'nın cenneti var ama cehennemi de. Hem cenneti hem cehennemi olan bir kent burası.
Antalya'da bağımsız aday deyince akla Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kepez geliyor. Ancak son yerel seçimlerde AKP'yi destekledi bu bölge. Kürtlerin bu oy verme refleksini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçen seçimde oylarının boşa gideceğini düşünen birçok insan gitti ona buna oy verdi. Ama bu kez öyle değil, daha umutlu bakılıyor. Geçen yerel seçim bizim için apar topar geçen bir seçimdi. Bir de yoksulların oyları satın alındı. Bu oyunları o oyları satın alanlara sormak lazım. (AŞ/TK)
* Ahmet Şık'ın bağımsız aday Kubilay Döşeyen'le röportajı aylık Antalya Çağdaş'ın Temmuz 2007 sayısında yayınlandı.