Bugün (9 Aralık 2011) 31'i tutuklu 93 kişi hakkında hazırlanan futbolda şike iddialarına ilişkin iddianame İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Dün akşam saatlerinde Cumhurbaşkanı Gül'ün veto ettiği "şike yasası" Meclis'teki komisyondan geçmişti.
Taraf yazarı Gülengül Altınsay Temmuz 2011'den bu güne Türkiye'nin gündeminden düşmeyen şike sürecini dört ana noktadan; kulüplerin, medyanın, siyasetçilerin ve taraftarın tavrını ele alarak değerlendirdi.
Bu işin esası "kirlilik ve kirliliği savunmadır" diyen Altınsay, kurulmuş düzenin varlığına dikkat çekti ve geçmiş yıllarda futbola giren parayla günümüzde giren paranın çok farklı olduğunu, buna bağlı olarak da kirliliğin arttığını vurguladı: "Artık çok dikkate değer paralar dönüyor ve bundan nemalanmak isteyen güçler de futbola orasından burasından giriyorlar. Öyle bir ağ oluşturulmuş durumda ki, Kulüpler Birliği müthiş bir dayanışma içine girdi.
"Ne yazık ki bütün ayaklar; kulüp yönetimleri, federasyon, medya, siyasi partiler hepsi birleşti. Varolan sistemin, çarkların aynen dönmesini istiyorlar. Buna da şaşırmamak gerek. Zaten bütün bu bölümlere yerleşmiş durumdalar; kimden kimi savunmasını bekliyorsunuz..."
Kulüplerin bu süreçteki tavrını değerlendirir misiniz?
Bu bir safları tutma mücadelesi. Yıllarca süren, adalet ve hukukun hiçe sayılarak futbolda haksız kazançların elde edildiği bu ortamda kulüp yönetimleri çok önemli bir sorumluluğa sahip. Ortam bu hale bir günde gelmedi. Futbolda kirlenme yıllardır var. Bu süreç içinde sürekli kazananlar, adaletsiz kazanç elde edenler oldu. Kulüp yönetimlerinin hangi anlayışla bezeneceği meselesi şu anda da önemli. O yüzden canhıraş bir biçimde yıllardır birbiriyle büyük rekabet yaşamış kulüp başkanlarının yöneticilerinin nasıl bir anda birleştiklerini gördük. Çünkü büyük kulüpler birbirine benzeyen yapıdalar. Böyle bir ortamda ne kulüp yönetimi olarak ne bağlantılı kesimler olarak farklı kalmanız olası değil.
Medyanın tavrı?..
Medyanın önemli bölümü, özellikle merkez medya önce sessiz kaldı, ki tarafsız kalmak da bir anlamda varolanı desteklemek demektir. Ne zaman ki nisanda çıkan futbolda şiddet yasası değiştirilmeye kalkıldı, bir değişiklik ümidi ortaya çıktı, gördük ki o zaman bütün medya canhıraş bir şekilde bunun arkasına sığındı, savundu, gündeme getirdi.
Yayıncı kuruluş da önemli bir rol oynadı. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) kanaatle -ki böyle bir yetkisi var- bu kulüplere yaptırım uygulasaydı en başta yayıncı kuruluş karşı çıkardı, çıktı da zaten. Bu süreçte ortada gözükmemesine rağmen, etkili bir merkez yayıncı kuruluş.
Federasyon yeterince etkili olabildi mi?
Kulüpler kötü yönetildikleri için en büyük gelirleri spor totodan iddiadan, yayın gelirlerinden kazanılan paralarla yönetiliyor. Bu süreçte TFF'nin tavır alamamasında önemli bir etken bu işin ekonomik yönüydü.
Kulüpler küme düşerse kulüpler batar, futbol batar diye bir tavırla güya futbolu düşünüyormuş gibi baskı uyguladılar. Oysa, futbol esas şike ve teşvike taviz vererek batar. Maalesef bu süreci yaşıyoruz... İlerde bugünleri de arayacağız. Futbol dışı olayları futbolun içine sokarsanız, futbolu öldürürsünüz.
Bu yasa için siyasetçiler ilk kez bir araya geldi...
Bu süreçte Meclis'in alacağı tavır da önemliydi. Kulüpler Birliği şike ve teşvik konusunda gösterdiği dayanışmayı aynen Meclis'e yansıtmayı düşündü. Bu kulüplerin milyonlarca taraftarı var, tabii ki oy kaygısı, kitleler üzerinde etkisinin ne olacağı kaygısı işin içine girdi. Meclis'teki üç büyük parti hiçbir konuda anlaşamazken ilginç bir tavır gösterdi; ilk ve belki de son kez biraraya gelip şike ve teşviki destekleme ve yaptırımların hafifletilmesi konusunda müthiş bir dayanışma gösterdi.
İktidar partisiAdalet ve Kalkınma Partisi (AKP) eğer değişikliği kabul etmeseydi, muhalefet bunu kullanacaktı. Taraftarların saf duygularını kullanacaktı.
AKP sonra biraz karıştı...
Sonuçta AKP döneminde bu operasyon başlatılmış oldu. Kendi başlattıkları temizlik harekatını kendileri baltalamak durumunda kaldılar. Ama bu arada Bülent Arınç gibi, Şamil Tayyar ve Hayati Yazıcı gibi kişiler gereken cezaların verilmesi ve şike ve teşvike karşı tavır alınması konusunda doğru tavır gösterdiler. Gelinen noktada hükümet de zorda kaldı. Büyük bir çoğunluk bu geri dönüşten hoşnut değil ama siyasi kaygılar nedeniyle bu noktaya gelmiş oldular.
Bu noktadan sonra taraftarlar nasıl etkilenecek?
Yasa böyle geçerse, artık taraftarların emrinde hareket eden, onlardan direktif alan, o insanların tribünleri denetlediği, son derece suni ve bugünkünden farklı bir seyirci/taraftar profiline neden olacak. Aklı başında bir insan şike ve teşvikin açığa çıktığı, ama sonra geri alınıp cezalandırılmadığı bir ortamda, gönül rahatlığıyla, maç izlemek istemez.
Ayrıca artık tribünlerde bir özgürlük söz konusu olmayacak. Örneğin, yönetime karşı muhalefet edenler, anında bu insanlar tarafından denetim altına alınacak, tribünlerden kovulacaklar. Bu da tribünlerin geleceği açısından çok iç karartıcı bir tablo.
Süreç pek de tatmin edici olmadı o zaman?..
Ben şunu düşünmeye başladım. Soruşturma başladığında kulüp başkalarının hadlerini aşan bazı tavırları olduğu, hükümetin bazı kulüp başkanlarından hoşnut olmadığı şeklinde bir söylenti vardı. Dokunulmaz hale gelen başkanlar rahatsız ediciydi ve hükümet Aziz Yıldırım'ı değiştirmek için bunu yaptı deniyordu.
Biz hep olayı kişisellikten, tek tek kulüpler düzeyinden çıkarmaya çalıştık; bunun bir temizlik olduğunu söyledik, birlikte futbolu toparlayalım dedik... Fakat gelinen noktada şu haber yayınlandı bugün: Cumhurbaşkanı ve karşı çıkanları yumuşatmak amacıyla küçük bir değişiklik yapılacak, yargılanan insanların bir daha kulüplerde yöneticilik yapmaması gibi bir şey eklenecek yasaya. İşte tam da ilk söylentileri doğrulayan bir noktaya gelmiş oluyoruz. Şu an ismi geçen yöneticiler yönetici olmayacak ama sistem aynen devam edecek, temizlik olmayacak. (YY)