Fotoğraf: HDP
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partinin Genel Merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündemi değerlendirdi:
“Çözüm için bir an önce İmralı’daki tecridin son bulmasını istiyoruz. Bu çerçevede sürdürülen savaş siyasetine karşı çözümü tartışmak, Kürt sorununun demokratik çözümünü gündemleştirmek için Eş Genel Başkanlarımız Pervin Buldan ve Mithat Sancar, MYK üyemiz Ömer Öcalan ve benim de içinde bulunduğum heyet bugün itibarıyla İmralı adasına bir ziyaret talebi ile Adalet Bakanlığına başvuru yaptık. Başvurumuza olumlu cevap verilmesi için Adalet Bakanlığına buradan çağrımızı yineliyoruz.
Maden ocağında emeğiyle geçinen, evine ekmek götürmeye çalışan, alın teriyle yaşamını sürdüren 41 işçi ve emekçiyi kaybettik. Enerji Bakanı madendeki patlamanın neden gerçekleştiğini TBMM'de yaptığı konuşmada açıklayamasa da, patlamada hayatını kaybeden bir işçinin yakını "Kardeşim 10 gün önce 'burada gaz kaçağı var, bizi patlatacaklar' demiş. Nasıl ihmal oldu?" diyerek patlamanın nedenini açıkça söylüyor. Evet, biz de soruyoruz! Nasıl ihmal oldu? İşte açık açık gaz kaçağı var, patlama olacak denmiş. Daha ne denmeliydi? Kim duyacak bu işçilerin sesini?
İktidarın küçük ortağı da “Amasra'yı konuşurken 8 yıl önceki Soma felaketini hatırlatmak maksatlıdır, hastalıklı bir yaklaşımdır" diyor. Bizim maksadımız açık, bütün bu ölümler arasında sizin kurduğunuz rant düzenine işaret ediyoruz, ihmaller zincirine işaret ediyoruz, sorumluluğunuzu gösteriyoruz. Maksadını aşan sizsiniz, hastalıklı yaklaşım da sizindir. Tam tersine Soma’yı hatırlamamak suçtur. Sadece Soma değil, cinayet gibi gelen her kazayı, her faciayı hatırlatacağız, unutturmayacağız.
İktidarın Suriye Kürtlerine karşı başlattığı savaş bölgeyi tam bataklığa sürükledi. Suriye’de Türkiye’nin denetiminde bulunan her yer tam bir suç ve çete cennetine dönüşmüş durumda. Türkiye’nin müdahalesinden önce Efrîn’de barış ve huzur hakimdi. Efrîn işgal edildiğinde ilk olarak Kürtlere ait değerler hedef alındı, heykeller yıkıldı, Kürtçe eğitim veren kurumlar kapatıldı. Türkiye bölgeye tekçi eğitim sistemini taşıdı, PTT’yi taşıdı, memurlarını taşıdı. Yani tam bir asimilasyon seferberliği başlatıldı.
Efrîn çeteler arası güç ve egemenlik savaşlarına sahne oluyor. BM tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen HTŞ İdlib’den çıkarak Efrîn’e girdi ve yine Türkiye’nin denetiminde olan bölgelerde cirit atıyor. Bu işgal saldırıları olduğu ilk gün dedik ki, bu saldırılar yenilgiye uğrayan IŞİD’i diriltme saldırılarıdır. Gerçek amaç sınıra yeniden IŞİD ve türevlerini yerleştirme projesidir.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına aralıksız sürdürülen saldırılarda da iktidarın suç karnesi kabarıyor. Saldırılarda kimyasal kullanıldığına ilişkin bilgiler ve açıklamalar bir süredir gündemdeki yerini koruyordu. En son yayınlanan görüntüler, kimyasal saldırıların vahim boyutunu gözler önüne serdi. Tekrar belirtelim ki kimyasal kullanmak toplum vicdanında da, uluslararası hukuk nezdinde de, tarih karşısında insanlığa karşı işlenmiş suçtur. İktidarı derhal açıklama yapmaya ve bu suç pratiğinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Kamuoyu bu vahim suç karşısında sessiz kalmamalı ve ilgili kurumlar, Kürdistan Bölge Yönetimi gerekli incelemeleri yapmalı ve bu suça ortak olmamalıdır.
BOTAŞ’ın Rusya’ya olan borçlarının 2024 yılına ertelenmesi talebini ilettiklerini doğruladılar. Bu itirafın ekonomi dünyasında adı örtük olarak moratoryum ilanıdır. Bu toprakların tarihinde moratoryum ilk olarak 1875 yılında çok özenip mehter marşı çaldığınız Osmanlı döneminde Sultan Abdulaziz tahttayken yaşandı. Çünkü o dönem Kırım Savaşı yaşanmıştı ve Osmanlı borçlarını çevirememeye başlamıştı. İkinci moratoryum AKP’lilerin her ağzını açtıklarında referans verdikleri Adnan Menderes döneminde oldu. 1958 yılında Türkiye, Menderes yönetiminde borçlarını ödeyemez hale geldi. O dönem Osmanlı’daki gibi dış savaş değil ama içeride büyük toplumsal ayrışma yaşanıyordu. 2022 yılı itibariyle Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde üçüncü moratoryum sürecine tanıklık ediyoruz. Bugün hem Osmanlı hem Menderes döneminde yaşananlar AKP döneminde tekrarlanıyor.
Kur Korumalı Mevduat Sistemi'ne para yatıran zengin azınlık, sadece eylül ayında Hazine’den 9,3 milyar TL’yi hesabına geçirdi. Bu zengin azınlık toplamda 84,9 milyar TL’yi halkın olan hazineden kendi hesabına taş atmadan, kolu yorulmadan geçirdi. Enkazın üstüne oturan bankalar yüzde dört yüz kâr ettiler. Enkazın üstünde çoklu maaş alanlar var. Ismarlama ihaleyle halkı sömürenler var.
2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'ne baktığımızda bile enkazın üstünde oturanları görüyoruz. 2023 yılında gençlerden, işçilerden, yoksullardan kaynak saklayan AKP-MHP ittifakı tam 565 milyar TL faiz lobilerine, 468 milyar TL ise savaş baronlarına para aktarmayı planlıyor. Yani bu enkazdan faiz lobileriyle savaş baronları kazanıyor. Ama bir de enkazın altında kalan, yaşam mücadelesi veren milyonlar var.
Enkazın altında olanlar 7 bin 300 TL açlık sınırıyla mücadele ediyor. Bugün Türkiye’de en az 25 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Ama Saray'dakiler halkın açlığından lüks, yoksulluğundan şatafat devşirerek Saray hayatı sürüyor. Bu enkazı kaldırabilecek, enkazın altında yaşayan yoksulları, işçileri, gençleri feraha kavuşturacak tek güç HDP’dir. HDP’nin öncülüğünü ettiği 3. Yol çözümü, demokrasiyi inşa edecektir. HDP’nin öncülük ettiği 3. Yol siyaseti mutlaka halklara kazandıracaktır." (AS)