Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ayhan Bilgen, İbrahim Ayhan ve Ahmet Yıldırım’ın vekilliklerinin düşürülmesini protesto için iki gün Meclis genel kurul çalışmalarına katılmayacaklarını belirtti.
Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında konuşan Bilgen “Bundan sonra ne kadar katılacaklarına dair kararları da parti kurullarımız alacaktır” dedi.
“Bir halkın iradesinin yok sayılması”
Daha önce Figen Yüksekdağ, Nursel Aydoğan, Besime Konca ve Ferhat Encü’nün vekillikleri haklarında kesinleşmiş cezalar gerekçesiyle; Faysal Sarıyıldız, Tuğba Hezer Öztürk ve Leyla Zana’nın ise devamsızlık gerekçesiyle düşürülmüştü. Ahmet Yıldırım ve İbrahim Ayhan’ın vekilliklerinin düşürülmesiyle Meclis’te 59 sandalyesi olan HDP’nin sandalye sayısı 50’ye düşmüştü.
Bilgen, vekilliklerin düşürülmesiyle ilgili şöyle konuştu:
“Şimdiye kadar da hem milletvekillerimizin tutuklu yargılanması, hem milletvekilliklerinin sadece yargı süreçleriyle değil yoklama gerekçesiyle de düşürülmüş olması, söz konusu HDP seçmeni olduğunda halk iradesine tahammülsüzlüğün, iradenin yok sayılmasının göstergesidir. Ama dün milletvekilliği düşürülen arkadaşlarımızla ilgili durum sadece Türkiye siyasi tarihinin değil dünya demokrasi tarihi açısından örnek vaka olarak ele alınabilir.
“İki milletvekilimizden biri olan Ahmet Yıldırım’ın milletvekilliği cumhurbaşkanına hakaretten düşürüldü. Urfa milletvekilimiz İbrahim Ayhan’ın da ‘Aziz Güler ölümsüzdür’ yazılı sosyal medya paylaşımı nedeniyle milletvekilliği düşürüldü. IŞİD’e karşı mücadelede yaşamını yitiren Aziz Güler’le ilgili bir paylaşım milletvekilliği düşürme gerekçesi oluyorsa Türkiye IŞİD’e karşı verdiği mücadelede ne kadar samimi olduğu konusunda sınav vermiş olacaktır.
“Milletvekilliği düşürme uygulamaları da hangi anlayışla, hangi düzeyde sergilendiğine dair önemli işaretlerdir. Bu bir halkın, bir partiye oy veren seçmenin cezalandırılmasıdır. Onların tercihinin, iradesinin yok sayılmasıdır. Yoksa bizim hiçbir arkadaşımız koltuğa, rozete değer vermiyor; bir halkın mücadelesini, bir toplumsal mücadeleyi her şart altında yürütme kararlılığı içerisindeler. Bu kararla kaybeden HDP olmayacak. Kaybeden Türkiye’de yarım yamalak parlamenter demokrasi olacak, göstermelik siyasi platformlar ve parlamento olacak.
“Trafik suçlarından milletvekilliği düşürülecek noktaya gelindi
“Elbette bu durum geçiştirilecek bir durum değil. Bugüne kadar uyarılarımızı yaptık ve kimseyi siyasete karşı umutsuzluğa sürükleyecek ve siyasete güveni dibe vuracak yaklaşımlarla ilgili tepkimizi gösterdik. Dünkü duruma da hiçbir şey olmamış gibi davranmak mümkün değil. Grup yönetimimiz bu durumu protesto için iki gün genel kurul çalışmalarına katılmama kararı aldı. Bundan sonra ne kadar katılacaklarına dair kararları da parti kurullarımız alacaktır.
“Her iki milletvekilimizle ilgili karar bir tahammülsüzlüğün yansımasıdır. Bir siyasetçinin doğal eleştiri hakkı olarak kabul edilmesi gereken cümleleri suç gibi tarif etmek ve bu kadar keyfi milletvekilliği düşürmek HDP’ye yönelik korkunun korkunun ifadesidir. Bundan sonraki aşama HDP’li milletvekillerinin trafik cezalarının da trafik suçlarının da düşürülme gerekçesi olmasını doğuracaktır. Bu aşamaya kadar gelmiştir. Bunu kimse yargı bağımsızlığı ile açıklayamaz.
“Herkes biliyor ki bu süreç başlarken milletvekillerimizin araçlarında silah taşıdığı senaryosuyla yürütülen kampanyalar vardı. Hiçbir fezlekede geçmeyen, yalan, boş algı operasyonlarıydı. Yetmedi, ‘yargıdan kaçıyorlar, ifade vermiyorlar’ kampanyaları yürütüldü. Dün vekilliğini düşürdüğünüz arkadaşlarımızla ilgili hangi iddia var. TV’lerde sadece alt yazılar geçiyor. Bu iki milletvekilinin milletvekilliği neden düşürüldü? Bunun nedenini bilmek Türkiye toplumunun hakkı değil mi, cevaplanamaz mı?”
“Çocuk istismarında ziyaret değil hesap vermesini bekliyoruz”
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, çocukların korunması amacıyla başbakan yardımcısı ve beş bakandan oluşan bir komisyonun kurulmasının ardından Bozdağ’ın CHP ve MHP’yi ziyaret edeceği açıklamasıyla ilgili şöyle dedi:
“Partimize yönelik ön yargı bütün alanlarda kendini gösteriyor. 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisiyle ilgili hakaret davalarından ‘HDP’liler hariç’ olmak üzere vazgeçmişti. Bu ayrımcı yaklaşımın bir benzeri: Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, çocuk istismarı ile ilgili çalışmalar kapsamında sadece CHP ve MHP’yi ziyaret edeceğini söylemiş.
“ Biz çocuk istismarı konusunda kimseden ziyaret beklemiyoruz, biz bu konuda iktidarın bilgi vermesini değil hesap vermesini istiyoruz. Mecliste bir komisyon kuruldu, Başbakan Yardımcısı azıcık vicdana sahipse dönsün baksın o komisyonun çalışmalarına baksın. En ciddi değerlendirme, en ciddi çalışmalar hangi parti tarafından yapılmış? Sayın Kerestecioğlu o komisyonun çalışmalarında bulunmuş, hem sivil toplumun hem akademinin katkılarının alınmasında partimiz en ciddi önerileri ortaya koymuştur.
“Çocuk istismarı konusunda bile ayrımcılık yapabilen, bu konuda bile ortaklaşmayı, uzlaşmayı, partiler üstü sorunun çözümünde bile partilerle eşit diyalog kuramayan bir yaklaşımla karşı karşıyayız."
“Türkiye’nin son BM kararıyla ilgili tavrı tam bir sorumsuzluk”
Bilgen ayrıca Birleşmiş Milletler’in Suriye’de 30 günlük ateşkes kararına ve Türkiye hükümeti yetkililerinin Afrin operasyonunu kapsamadığı yönündeki açıklamalarına değindi.
“Bütün Türkiye’nin iç politikasını da etkileyen Afrin’le ilgili süreç de önemli gündemimizdi. Başından beri Suriye politikasının yanlış olduğunu, Suriye’de kalıcı çözüm ve barış için farklı inançların, kimliklerin birlikte yaşamını güvence altına alacak bir anayasa ve demokratik bir seçim için olumlu bir tavır sergilenmesinin altını çiziyoruz. Ne yazık ki komşular ateşi bitirmek değil ateşi körükleyen uygulamalara devam ediyorlar. Türkiye’nin son BM kararıyla ilgili tavrı tam bir sorumsuzluktur. Elbette Türkiye’nin güvenliği her ülkenin güvenliği gibi önemlidir ama bir ülkenin güvenliği ile ilgili kaygılar komşu ülkenin egemenliği ile ilgili kaygıların alternatifi olarak tartışılamaz. Bunlar birbirinin alternatifi değil dengeli yaklaşımla birbirini tamamlayacak konulardır.”
“Eğer siz Doğu Guta’da BM kararlarının uygulanmasını, ateşkese uyulmasını istiyorsanız BM kararındaki ‘tüm Suriye’ ifadesinin Afrin’i de kapsadığını kabulleneceksiniz ve gereken tavrı sergileyeceksiniz. Eğer BM kararını dikkate almazsanız Doğu Guta’da söyleyeceğiniz şeyin inandırıcılığı olmayacağı gibi İsrail’in benzer hiçbir kararını dikkate almayan yaklaşımlarıyla ilgili söylediklerinizin hiçbir inandırıcılığı, caydırıcılığı olmayacaktır.” (BK)