Halkların Demokratik Partisi (HDP) Urfa Milletvekili Dilek Öcalan, Suruç davasının ilk duruşmasında, duruşma salonunu yeri, zamanı ve usulü açısından gerçekleşen hukuksuzlukları Meclis’e taşıdı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması talebiyle verilen soru önergesinde, Suruç Katliamı ve 10 Ekim Barış Mitingi Katliamı davalarının aynı güne denk geldiği, her iki davanın ortak sanığının bu nedenle duruşmaya katılamadığı hatırlatıldı.
Öcalan, “Her iki davanın ortak ve tek tutuklu sanığının bu nedenle duruşmaya katılmamış olması sizce de davanın ciddiyeti açısından sorgulanması gereken bir durum değil midir?” diye sordu.
Dava 21 ay sonra başladı
Urfa Suruç’taki 20 Temmuz 2015’te gerçekleşen bombalı saldırıda 33 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100 kişi yaralanmıştı. Katliamla ilgili açılan “İslam Devleti (IŞİD) üyeliği” suçlamasıyla davanın ilk duruşması, olaydan 21 ay sonra, 4 Mayıs 2017’te Urfa’nın Hilvan ilçesindeki Urfa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü içerisinde bulunan 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Dilek Öcalan, “duruşma öncesinde ve duruşma sırasında olayda yaralananlar ve yakınlarını kaybeden aileler başta olmak üzere, duruşmayı izlemek için gelen siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri ve sivil toplum örgüt temsilcileri mağduriyetler yaşadı” dedi.
“İzlemeye gelenler altı saat bekledi”
Soru önergesinde, duruşma öncesi yaşananlar şöyle anlatıldı:
“Duruşmanın yeri, zamanı ve usulü açısından ciddi hak ihlalleri gerçekleşti.
“Öncelikle şehir dışından gelen çok sayıda yaralı, yaşamını yitirmiş olanların aileleri, şehir merkezine 45 kilometre uzaklıkta ve cezaevi kampüs alanında bulunan mahkeme salonuna kendilerine tebliğ edilen saatten tam altı saat sonra girebildi.
“Çünkü Mahkeme Heyeti, ailelerin uzun mesafelerden gelerek beklediklerinden haberdar olmasına karşın, diğer duruşmaları öne alarak, Suruç Davasının 9.30’da başlaması gereken duruşmasını saat 15.00’de başlattı.”
“Bu altı saatlik süre zarfında kişisel ihtiyaçların karşılanabileceği hiçbir koşulun olmadığı, açık bir alan olan cezaevi kapısında bekletildiler.
“Bu sırada alınan yoğun güvenlik önlemleri; aileleri ve yaralıları değil, mahkemeyi ve mahkeme heyetini koruma amaçlıydı.
“Sanıksız olan mahkemeye girecek olanlara sınırlamalar getirildi, yaralılar ve aileler yoğun güvenlik önlemlerinden geçirildikten sonra içeri alındı.
Müştekilere “sanık muamelesi”
Duruşma sırasında olanları ise şöyle sıraladı:
“Mahkemeye izleyici ve müşteki olarak gelenlerin cep telefonlarına el konuldu.
“Mahkeme salonunda ve dışında gerek kolluk güçleri gerekse de mahkeme heyeti tarafından suçtan zarar gören ve davacı gibi değil aksine sanık muamelesi gördüler.
“Davanın tutuklu tek sanığı ve Ankara Garı saldırısının da faillerinden olan Yakup Şahin, Ankara davası aynı güne denk geldiği için mahkemeye getirilmedi. SEGBİS sistemiyle de bağlantı kurulamadı.”
“Sanıksız yargılama, usulsüzlük değil mi?”
Dilek Öcalan, Bakan Bozdağ’dan şu soruları yanıtlamasını istedi:
* Duruşma günü ailelerin ve yaralıların yaşadığı mağduriyetlere ilişkin bir inceleme başlatıldı mı?
* Alınan yoğun güvenlik önlemlerinin duruşmaya gelen ailelere ve olayın mağdurlarına yönelik değil de mahkeme alanı ve mahkeme heyetine yönelik olmasının nedeni nedir?
* Davanın tebliğ edilen saatten altı saat sonra başlatılmasını 21 aydır dava gününü bekleyen ve uzak mesafelerden gelen ailelere dönük bir hak ihlali olarak görüyor musunuz?
* Suruç Katliamı ve 10 Ekim Barış Mitingi Katliamı davalarının aynı güne denk gelmesi, her iki davanın ortak ve tek tutuklu sanığının bu nedenle duruşmaya katılmamış olması sizce de davanın ciddiyeti açısından sorgulanması gereken bir durum değil midir?
* Sanıksız yargılama; ceza yargılaması usulü açısından bir usulsüzlük değil midir?
* Sanıksız bir yargılama olmasına rağmen, dava için cezaevi kampüsünde bir mahkeme salonunun seçilmesi ve katliama uğrayanların yakınlarına yönelik alınan yoğun güvenlik önlemleriyle, yakınlarını kaybedenler nezdinde adalet duygusunun zedelenebileceğini düşünüyor musunuz?
* Urfa Cezaevi kampüsü içerisinde yürütülen tüm duruşmalarda bu tür güvenlik önlemleri alınıyor mu?
Ne olmuştu?
20 Temmuz 2015’te, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla, Kobanê’ye oyuncak ve insani yardım malzemeleri götürmek için Suruç’ta olan 300 genç, konakladıkları Amara Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yaptıkları sırada intihar saldırısı gerçekleşti.
Meydana gelen patlamada 33 kişi hayatını kaybetti.
Saldırıyla ilgili soruşturmaya 23 Temmuz 2015’te “dosya içerisinde bulunulan belgelerin incelenmesinin soruşturmanın amacını tehlikeye düşüreceği” gerekçesiyle gizlilik kararı getirildi.
Katliama ilişkin, 9 Ocak 2017’de görülen kamu görevlilerin yargılandığı davada, dönemin ilçe emniyet müdürü Mehmet Yapalıal’a “görevi ihmal ve kötüye kullanma” suçundan 7 bin 500 TL para cezası verildi, ceza 12 takside bölündü.
Saldırıda ölenlerin isimleri: Koray Çapoğlu, Cebrail Günebakan, Hatice Ezgi Sadet, Uğur Özkan, Nartan Kılıç, Veysel Özdemir, Nazegül Boyraz, Kasım Deprem, Alper Sapan, Cemil Yıldız, Okan Pirinç, Ferdane Kılıç, Yunus Emre Şen, Çağdaş Aydın, Alican Vural, Osman Çiçek, Mücahit Erol, Medali Barutçu, Aydan Ezgi Salcı, Nazlı Akyürek, Serhat Devrim, Ece Dinç, Emrullah Akhamur, Murat Yurtgül, Erdal Bozkurt, İsmet Şeker, Süleyman Aksu, Büşra Mete, Duygu Tuna, Polen Ünlü, Nuray Koçan, Vatan Budak, Mert Cömert. (AS)