Fotoğraf: HDP
Halkların Demokratik Partisi (HDP), haziran ayına kadar sürecek olan “Herkes İçin Adalet” kampanyasını başlattı. Dört ay boyunca sokakta, meydanda, sanal ve gerçek ortamlarda toplantı ve etkinlikleri kapsayacak kampanyanın tanıtım toplantısına HDP yönetici ve milletvekilleri, sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti temsilcisi katıldı.
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, HDK önceki dönem Eş Genel Başkanlarından Onur Hamzaoğlu, eski bakanlardan Ziya Halis, Kürt siyasetçi ve yazar Tarık Ziya Ekinci, akademisyen - yazar Doğu Ergil, Anavatan Partisi eski Genel Başkanı Nesrin Nas, toplantıya görüntülü mesaj gönderdi.
Kampanyanın deklarasyonu Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar birlikte açıkladı.
HDP’nin toplumsal adaleti sağlamak için Haziran ayına kadar sürecek mücadele programının deklarasyon metni özetle şöyle:
1- Türkiye’de uzun süredir yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal kriz, bir adaletsizlik ve eşitsizlik rejimi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yaşamın tüm alanlarına sirayet etmektedir. AKP-MHP iktidarı tarafından ekonomi, yargı, sağlık, eğitim, siyaset ve kültür alanlarında yaratılan çürümüşlük, çözümsüzlük ve tıkanmışlık topluma katlanılması zor bir yaşam olarak yansımaktadır.
Bir toplum ancak adaletle var olabilir. Adalet yoksa toplum çözülmeyle, ülke çöküşle karşı karşıya kalır. Toplumsal ve siyasal yaşamdan adaleti çıkardığınızda, geriye bugün olduğu gibi yalan, talan ve zulüm düzeni kalır. Türkiye’nin bugün en büyük ve öncelikli sorunu adaletsizliktir. Tarihte bugünkü gibi yalanın, gaddarlığın, riyakarlığın geçer akçe olduğu; adaletin, vicdanın ve ahlakın yok sayıldığı dönemler çok enderdir.
Yargıdan kadın haklarına; vergiden ücrete; işçi haklarından tüketici haklarına; sağlığa erişimden konut hakkına; ifade özgürlüğü hakkından engelli haklarına; çocuk haklarından hayvan haklarına, barış hakkından yaşam hakkına, su ve toprak hakkından ekolojik haklara kadar her alanda adaletsizlik bu rejimin temel özelliğidir.
Çözümsüzlük acılara her gün yenisini eklemektedir. Dün Cizre’deki bodrum vahşetinin yıl dönümüydü. Cizre’yi unutmadık. Bu vesileyle yaşamlarını yitirenleri anıyor ve bir daha bu karanlık sürecin yaşanmaması için demokratik barışçıl çözüm ve adalet mücadelesinde sonuna kadar ısrar edeceğimizi buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz.
İşsizler ordusu her gün büyüyor
2- Adaletsizlik ile ekonomik sömürü ve yoksulluk arasında sıkı bağlar bulunmaktadır. Kayırmacılığın, yolsuzluğun hâkim anlayış haline geldiği, gelir dağılımı uçurumunun her geçen gün büyüdüğü; halktan toplanan vergilerin iktidar eliyle yandaş sermayeye aktarıldığı, talan ve sömürü çarkı toplumun en ağır yaşadığı adaletsizliklerin başında gelmektedir.
Bir yandan iktidar yandaşı olanlara büyük ekonomik ayrıcalıklar bahşedilirken; öte yandan çöpten ekmek toplayan insanların bulunduğu bir insafsızlık düzeni işlemektedir. Bu ülkenin kaynaklarına çöreklenenler, yurttaşa çöp konteynerlerini ve pazaryeri çöplerini reva görmektedir. İşsizlik, yoksunluk, yoksulluk ve hayat pahalılığında yakın tarihin en vahim tablosu yaşanmaktadır.
Emekçi alın terinin karşılığını alamazken, evine ekmek götüremeyen, hayatını insanca idame ettiremeyenlerden oluşan işsizler ordusu her geçen gün büyümektedir. Asgari ücretle milyonlarca insan karın tokluğuna çalışmaya mahkûm edilmektedir. Kendileri şatafat içinde yüzerken, bu ülkeyi insanların aç yattığı, sabaha umutsuzca uyandığı, borç batağında süründürüldüğü, çaresizlikten yaşamına son verdiği, bir sefalet coğrafyasına çevirdiler.
"Siyasal alan lav edildi"
3-AKP-MHP iktidarı keyfi ve adaletsiz rejimini sürdürebilmek için siyasal alanı tamamen lağvetmek hevesindedir. Bunun en tipik örneği kayyım rejimidir. Siyasi hırsızlık ve soygun düzeni olan kayyım rejimi, bu iktidarın seçimsiz, halksız ve haksız bir darbe düzenine geçiş özleminin aynasıdır.
Bu düzende demokratik hak ve özgürlükler kullanılamadığı gibi katılım adaletinin işlemesi de engellenmekte, demokrasinin en temel ilkeleri bile askıya alınmaktadır. Kuvvetler ayrılığı, denge denetim mekanizmaları yok edilerek tek adama dayalı Olağanüstü Hal rejimi kalıcı hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Demokratik siyasetin temel özellikleri olan müzakere, diyalog ve mutabakat arayışını ortadan kaldıran AKP-MHP iktidarı, bütün alanları şiddet mekanizmalarıyla yönetmeyi tercih etmektedir. Kamu yönetiminde şeffaflık ve denetimi ortadan kaldıran bu iktidar tam bir haramiler düzenine geçmekte, mütemadiyen adaletsizlik üretmektedir.
"Adliyeler adaletsizlik saraylarına dönüştü"
4- Adaletsizliğin hassas bir teraziye vurulduğu yargı alanında da tam bir çürümüşlük yaşanmaktadır. Bugün en büyük hukuksuzluklar, baskı ve tasallut altına alınan liyakatsiz savcı ve hakimler eliyle yapılmaktadır. Evrensel hukukun temel ilkelerine değil Saraya bakan yargı sistemi, bu ülkenin geleceğini müebbet adaletsizliğe çevirmeye çalışmaktadır.
Hukuku adeta bir tasfiye ve tedip mekanizmasına dönüştüren bağımlı ve taraflı yargı düzeni, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başta olmak üzere evrensel hukuk değerlerini hiçe saymakta, ortaçağ engizisyon mahkemelerine rahmet okutmaktadır.
Adaletsizlik bütün toplumu bir uçtan ötekine kat ederken, 2015’ten bu yana siyasal alanda Halkların Demokratik Partisi’ni, toplumsal alanda Kürt halkını mevcut hukukun da ötesine geçerek bertaraf etmeyi hedefleyen bir paralel düşman hukuku düzeni işletilmektedir.
AİHM, geçmiş dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş’ın açtığı davada iktidarın, yargıyı, siyasi mücadeleyle yenemediği HDP’yi adaletsizce vuran bir silaha dönüştürdüğünü ve Demirtaş’ı siyasi rehine olarak alıkoyduğunu karara bağlamıştır. İktidar, AİHM’in bu kararına uymayacağını ilan ederek, uluslararası yargının Saray’ın yargıya emir verdiğine dair tespitini doğrulamaktadır. Adalet sarayları, Saray’ın adaletsizliğini temsil eden adaletsizlik saraylarına dönüşmüştür.
"Nefret dili tüm farklılıklara yöneldi"
5- AKP-MHP iktidarı, kökten adaletsizliğe dayanan harami düzenini ne pahasına olursa olsun sürdürme gayreti içerisindedir. Halkın desteği ve rızasıyla ayakta kalamayacağını bildiğinden toplumu sürekli kutuplaştırarak, ötekileştirerek, nefret dilini yaygınlaştırarak, cebir ve şiddetle ömrünü uzatmanın arayışındadır. Düşmanlaştırıcı nefret dilini ise Kürtler başta olmak üzere toplumun kimlik, inanç, cinsiyet ve kültürel farklılıklarına yöneltmektedir.
Kürt halkının en doğal ve insani hakkı olan kültür, kimlik, anadilinde eğitim ve kendini özgürce ifade etme hakları gasp edilmekte, bunların talep edilmesi bile ceza konusu yapılmaktadır. Hukuk ve kanun dışı oluşturulan kayyım rejimiyle Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı gasp edilmekte, yerel demokrasi, yerelden ve yerinden yönetim imkanları ve hakkı yok edilmektedir.
"Açlık grevi 74. gün"
6- Hapishaneler her türlü insanlık dışı muamelenin sistematik olarak uygulandığı; yasalar bir yana asgari ahlaki ve vicdani değerlerin dahi çiğnendiği yerler haline getirilmektedir. Evrensel bir suç olan tecrit işkencesi İmralı’da Sayın Öcalan ve diğer hükümlülere karşı siyasi bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.
CPT raporlarının ve Avrupa Konseyi kararlarının açıkça tespit ettiği hukuksuzluklar, ağırlaştırılmış bir tecrit rejimi biçiminde sürdürülmektedir. Bu duruma direnen siyasi tutsakların başlattıkları dönüşümlü ve süresiz açlık grevinde 74 gün geçilmiştir.
Hapishane ve gözaltı merkezlerinde uygulanan çıplak arama işkencesi normalleştirilmektedir. Hukuksuzluk ve adaletsizlik o denli fütursuzlaşmıştır ki, verilen cezaların infazının bitmesine rağmen, insanlar keyfi bir şekilde tahliye edilmemekte, hapishane yönetimlerinin keyfine göre ve hiçbir izahat yapılmadan zindanda tutulmaktadır.
"İktidar kadınlardan korkuyor"
7- İktidar ittifakının zihniyet kodları nedeniyle adaletsizliğe en fazla maruz kalan kesimlerin başında kuşkusuz kadınlar gelmektedir. Kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetler ve bu uygulamaların faillerinin korunmasının yarattığı adaletsizliklerin yoğunluğundan dolayı, kadınların maruz kaldığı diğer adaletsizlikler gündem bile olamamaktadır.
Kadınların yaşadığı ağır işsizlik ve yoksulluk, eşitsiz ücretlendirme ve emek sürecindeki taciz sorunlarının, ev içi emeğin karşılıksız kalmasının yarattığı adaletsizlikler yeterince gündem olmamaktadır.
Bu ağır saldırılar sürerken, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma hamleleri ve söylemi ise durumun daha da vahimleşeceğine dair çok güçlü işaretler taşımaktadır. Kadına karşı artan şiddetin tekçi erkek iktidar eliyle teşvik edilmesinin başlıca sebebi, bu iktidarın kadınlardan korkmasıdır. Çünkü kadınlar bu iktidarı sallamaktadır. Kadınların başkaldırdığı hiç bir düzenin ömrü uzun olamaz.
"Gençlerden korkan bir iktidar var"
8- AKP-MHP iktidarı yürüttüğü politikalar ile gençlerin tüm yaşam alanlarına müdahale etmekte, gençleri nefessiz bırakmaktadır. İtaat ve biat etmeyen gençliği tehlike ve düşman olarak gören iktidar, gençleri eleştirel düşünmekten, mücadeleden, özgürlüklerini savunmaktan ve siyasetten uzaklaştırmak için her türlü zorbalığa başvurmaktadır.
KHK’ler ile demokrat ve muhalif öğretim üyelerini üniversitelerden uzaklaştırmak, kampüsleri kolluk ile doldurmak, kayyım rektörler atamak adaletsizliğin sadece bazı görüntüleridir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri şahsında tüm muhalif üniversite öğrencileri hedef alınmaktadır.
Gençlerin yaşadığı en büyük sorunların başında işsizlik gelmektedir. Bugün genç işsizlik yüzde 30’lara dayanmaktadır. İktidarın gençlere yönelik politikaları onları geleceksizliğe mahkum etmektedir. Bu nedenle adaletsizliği en yoğun yaşayan toplum kesimlerinin başında, hoyratça politikalara ve saldırılara maruz kalan gençler gelmektedir. Gençlerden korkan bu iktidarın, hukuk dışılıkları tehlikeli bir yere doğru gitmektedir.
Eğitim alanında adaletsizlik
9- Sağlık ve eğitim alanlarında yaşanan adaletsizlikler toplumun çok büyük kesimleri için güvencesizlik ve geleceksizlik yaratmaktadır. Kamu kaynakları bu alanlarda halkın hizmetine sunulmamakta, parası olanlar nitelikli sağlık ve eğitim hizmeti alabilmektedir. Pandemi her daim sorunlu olan bu alanlardaki adaletsizliğin derinliğini ve büyüklüğünü daha çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir.
Covid-19 salgını bağlamında adaletsizlik, halk sağlığı gereklerini çiğneyen bir keyfi yönetim statüsü edinmektedir.
İklim adaletsizliği
10- Adaletsizliğin en tahripkar uygulamalarının yürütüldüğü alanlardan biri de doğadır. Türkiye bir yandan gelişmiş ülkelerin çöp depolama alanı haline getirilirken, diğer yandan yer altı kaynakları yandaş şirketlere doğa katliamı pahasına peşkeş çekilmektedir.
İktidar öncelikle tarıma elverişli toprakları, ormanları, kırsal alanları, su kaynaklarını ve sulak bölgeleri çoraklaştıran yatırımlara, ÇED raporlarının göz ardı edildiği maden sahaları uygulamalarına, büyük ölçekli yapı ve yol inşaatlarına, İstanbul Kanalı gibi rant projelerine yönelerek ve Paris İklim Sözleşmesi’ni imzalamaktan kaçınarak, hem küresel hem yerel ölçekte iklim adaletsizliğini, toprak ve su adaletsizliğini derinleştirmektedir. (RT)