Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul milletvekili ve Diyarbakır milletvekili adayı Garo Paylan'ı yoğun Diyarbakır programı arasında kısa süreliğine geldiği İstanbul'da yakaladık.
Garo Paylan, azınlıkların problemlerinden, ekonomiye, Suruç'tan hakkında 301'den açılan davaya sorularımızı yanıtlarken, 24 Haziran'da "bu karanlık dönemi bitirme" çağrısı yaptı.
Paylan, ekonomiyle ilgili ise "demokratik bir yönetim gelmezse durumun daha da kötüye gideceği" uyarısını yineledi.
Bu kez Diyarbakır'dan vekil adayı olmanızı sormak isterim önce, Ermenilerin Diyarbakır ile bağının eskilere dayandığını söylüyorsunuz...
Diyarbakır'da, özellikle Sur içine baktığınızda her köşesinde bir Ermeni'nin izini görürsünüz.
Demirciler Çarşısı'na gittiğinizde herkes ustalarının Agop, Garabet, Ohannes olduğunu söyler. Ama tabii yıkılıp yok edilmiş bir hikaye var orada.
2012'de kilisemizi restore ederek orada bir hafıza merkezini canlandırmak istedik, nitekim de oldu. Her gün yüzlerce insan gelip dedelerinin, nenelerinin hikayesini anlatmaya ve kimlikleriyle bağ kurmaya başladı.
Maalesef 2015 ve sonrasındaki karanlık dönemle birlikte Sur tekrar bir yıkım yaşadı.
Benim adaylığım, Diyarbakır'ı hak ettiği çok kültürlü kültürel kimliğiyle birlikte ayağa kaldırma iddiasıdır.
"Böyle bir yargı hak etmiyoruz, tuzun koktuğu yerdeyiz"
AYM'nin Demirtaş'ın tutukluluğuna devam kararını onaylaması sıcak gelişmelerden biri. Bekliyor muydunuz bu kararı?
Yargı vesayet altında. Geçen gün Cumhurbaşkanı şöyle dedi; "TRT'ye çıkmasını arkadaşlar sordular, ben de izin verdim".
Düşünün ki Yüksek Seçim Kurulu'nun vereceği bir kararı "arkadaşlar gelip bana sordular" diyor.
Böyle bir yargıyı hak etmiyoruz. 24 Haziran'da hak ettiğimiz yargıya kavuşacağımızı umut ediyorum. Fakat hasar çok büyük. Tuzun koktuğu yerdeyiz şu anda.
Erdoğan'ın il başkanlarına yönelik kapalı bir toplantıda "HDP'yi baraj altında bırakma" talimatı yayınlandı. Ne düşündünüz?
Bu malumun ilanıydı aslında. Biz, daha önce kapalı toplantılarda "HDP'yi sandığa gömün" talimatı verdiğini biliyorduk.
Erdoğan bütün şehirlerde kapalı toplantılar yapıyor ve bu bilgiler bize ulaşıyor. Her toplantısında, birinci gündemi "HDP'yi baraj altı bırakmak" oluyor.
Karşısında demokratik siyasetle bu meselenin çözümünü isteyen insanlar istemiyor.
İstiyorlar ki hiç kimse ekonomik krizi konuşmasın, herkes şiddet sarmalını konuşsun. Çünkü şiddet konuşulmadığı zaman, insanlar ekonominin ne kadar kötü olduğunu, insanların açlık, yoksulluk sınırının içinde yaşadığını konuşuyor.
Her şeye rağmen Türkiye toplumu, HDP'yi baraj altında bırakmamak gerektiğini gördü.
Biz bütün Türkiye halklarının ferasetine güveniyoruz ve bu oyunu bozacaklarına inanıyoruz.
"24 Haziran'ı her türlü provokasyona açıyorlar"
Bu noktada hemen sandık güvenliğiyle ilgili endişeleri sormak isterim. Siz de sandık taşıma kararı alınan illerden birinden adaysınız. Nedir durum?
Diyarbakır'ın yüzlerce köyü var ve bunların bazılarında HDP, bazılarında AKP güçlü çıkıyor.
Neden bu köyler arasında yalnızca HDP'li köylerin sandıklarını taşıyorlar? Maalesef hesap şu: sandıkları uzak yerlere taşımak, o seçmenlerin sandıklara ulaşamamasını sağlamak. Belki yolları kesmek, engellemek dahil her türlü oyunu kurabilirler.
Biz bu oyunu bozmak için gereken her şeyi yapacağız. Herkes seferber olacaktır.
Sandıklara sahip çıkmak yalnızca HDP'nin boynunun borcu değildir. Bütün siyasi partileri de, uluslararası gözlemcileri de Diyarbakır'da, Siirt'te, Şırnak'ta sandık taşıma kararı olan bütün illere çağırıyoruz.
Yapmamız gereken bütün vatandaşların özgürce gidip oyunu kullanmasını sağlamak.
HDP adayları yoğun bir çalışma yürütüyor, hep sokaklarda görüyoruz sizi...
Sabah 7'de başlıyoruz bazen gece 2'de 3'te bitiriyoruz. İnanılmaz bir yoğun çalışma var.
Televizyon, biliyorsunuz büyük oranda bize kapalı. İnsanlarımıza televizyon aracılığıyla ulaşamıyoruz.
Erdoğan her gün onlarca kez vatandaşlara ulaşabiliyor. Gerçi insanlar bir yandan da bıkmış durumdalar, Erdoğan'ın izlenme oranlarının son derece düşük olduğunu görüyoruz.
Biz doğrudan halkımıza dokunalım istiyoruz. Çünkü halkımız çok dertli, inanın çok büyük sıkıntıları var.
Halk barış istiyor. Huzur, refah istiyor. "Êdî bese" yani "yeter" diyor.
Demokrasi krizini çözelim, bir arada yaşama hukukunu yaratalım. Bu ülke dünyanın en zengin coğrafyalarından birisi, burada hepimize aş da var iş de var.
"Dolar 5 liraya yükselmişse bu tek adam rejiminin sonucu"
Tam da konusu açılmışken, dolar bu sınırlara yaklaşmadan çok önce mecliste uyarılarınız oldu, soru önergeleri verdiniz. Merkez Bankası kararına rağmen dolar kuru yeniden yükselişte. Nasıl yorumluyorsunuz ekonomideki gelişmeleri?
Çok uyardım iktidarı. Bakın daha dolar 2.5 lira olmamıştı. Dedim ki "Siz bir Putin dünyası kurmak istiyorsunuz, bir istibdat rejimi kurmak istiyorsunuz. Ama Putin'in petrolü var, doğal gazı var, pek çok doğal kaynağı var. O sayede bu rejimi kurdu."
Türkiye'nin ise yalnızca demokratik bir hikayesi var, ülke bu demokratik hikayesini kaybederse bu ülke her yıl verdiği 50-60 milyar dolar cari açığı finanse edemez." Ama bu uyarıları dikkate almadılar.
AKP 15 yılda, dışarıdan gelen 550 milyar dolar kaynağı aslında israf etti. Bunu üretken bir ekonomiye dönüştürmedi. Toplumun ihtiyaçları için kullanmadı. Kaynakları; silaha, betona, yolsuzluğa harcadı.
Bunların hepsi borç olarak yansıdı, haneler de borçlu, özel sektör de borçlu, devletimiz de borçlu.
Demokratik bir hikaye yaratamazsak, insanlar bir an gelir "Benim param bu ülkede güvende olmayacak, ben bu ülkeye artık para vermeyeyim" diye düşünür. Zaten yatırım yapmıyor şu anda, borcu da ancak çok yüksek faizle veriyor.
Bugün Dolar 5 liraya yükselmişse, Euro 2.5 liradan 5.5 liraya yükselmişse, faizler yüzde 6'dan yüzde 19'a çıkmışsa, neticede üretici enflasyonu yüzde 20'ye yükselmişse bütün bunlar tek adam rejiminin sonuçları.
Yargıyı bağımsız kılmalıyız, basını özgür kılmalıyız. Bu adımlar doları düşürecek. Doları düşürmek için faizi yükseltmeniz yetmez, nitekim yetmiyor. Demokrasi krizi, ekonomik krizi yarattı. Biz demokrasi krizini çözersek ekonomik krizi de çözeceğiz ve hızla çözeceğiz, buna herkesin inanmasını istiyorum.
"Partimle ve partimin seçmeniyle gurur duyuyorum"
HDP'nin başına gelen gözaltıları, tutuklamalar. Parti şu anda ne noktada?
TIKLAYIN - HDP'li Vekillere Tutuklama ve Gözaltıların Kronolojisi
Son 3 yılda HDP'nin başına gelenlerin yüzde 1'i AKP'nin başına gelseydi şu anda AKP diye bir parti yoktu. Bu CHP veya MHP için de geçerli.
Ben partimle ve partimin seçmeniyle gurur duyuyorum.
Eşbaşkanlarınız, vekilleriniz, belediye başkanlarınız, 10 bin kilit yöneticiniz tutuklanmış ve binlercesi, on binlercesi baskılanmış, kanun hükmünde kararnamelerle işinden edilmiş. Buna rağmen partimiz yüzde 10 sınırında görünüyorsa bu bir mucizedir. Bütün medya kapatılmış, televizyonlarda her akşam size küfrediliyor. İtibarsızlaştırılmaya çalışılıyorsunuz ve buna rağmen partiniz yüzde 10 sınırında.
Ben halkların ferasetine güveniyorum. Erdoğan'ın bütün uygulamalarına karşı HDP'nin yanında olacaklarına inanıyorum.
Bu hepimizin geleceği için çok önemli. Yalnızca HDP'nin geleceği için değil. HDP'nin mecliste yer alması AKP'nin çoğunluğu kaybetmesi anlamına geliyor. Onun için de hep "HDP'yi sandığa gömün" talimatını veriyor.
"8 Temmuz'da Erdoğan'dan hep beraber kurtulacağız"
Bu anlamda HDP'nin var olması, barış düşüncesinin mecliste yer alması anlamına geliyor. Onlar çalmaya, çırpmaya çalışacaklar biz sandıkları korumaya çalışacağız.
Ben herkesi sandıkları korumaya çağırıyorum. Yalnızca kendi semtimizde değil, risk görülen bütün illerde olmalıyız ve her sandığın başında bir görevlimiz olmalı. Eğer bunu sağlarsak, ben inanıyorum ki 24 Haziran gecesi Erdoğan için sonun başlangıcı olacaktır. 8 Temmuz'da da Erdoğan'dan hep beraber kurtulacağız.
Erdoğan'ın her şeye rağmen yüzde 42-46 aralığında çıkacağı öngörülüyor, eğer 45 ve altında çıkarsa ikinci turda kaybedeceğini düşünüyoruz.
Cumhur ittifakı yüzde 47 ve altında çıktığında parlamentoda çoğunluğu kaybediyor. HDP'nin meclise %11 ile girmesiyle %14'le girmesi bile 30 milletvekili fark ediyor ve bunların büyük çoğunluğu AKP'den alacağımız milletvekilleri.
Erdoğan'ın hedefi tabii ki bizim %9.9'da kalmamızı sağlayıp, 80-90 milletvekili almak. AKP açısından tek oyun bozucu HDP. Bunu da toplumun gördüğünü düşünüyorum.
Parlamento çoğunluğunu eğer alırsak, cumhurbaşkanı da seçtireceğimizi düşünüyorum.
"Erdoğan'ın B planı da C planı da provokasyon"
2015'te ekonominin hala bir alanı vardı, hala dünyada genişlemeci politikalar vardı, yani para hala akıyordu, Türkiye bu kadar antidemokratik bir ülke olarak görülmüyordu.
Şu anda Türkiye'ye para gelmiyor, para kaçıyor. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun meclisle uzlaşmak zorunda olacak. Ülke ekonomisi yeni bir erken seçimi kaldıramaz.
Parlamento çoğunluğunun oluşmaması için Erdoğan muhalefet arasındaki ayrılıklara oynayacak. CHP, HDP, SP, İYİ Parti... Ama bizim ortak noktalarımız var.
Hepimiz OHAL'i kaldırmak istiyoruz. Hepimiz hukuk devleti istiyoruz, basının özgür olmasını istiyoruz, yargının bağımsız olmasını istiyoruz. Bütün bu asgari müştereklerle mecliste uzlaşarak bir restorasyon sürecini başlatabiliriz.
Bu da toplumsal uzlaşıyı gösterir, o ön yargılara oynamaya çalışıyor. Kandil'den yönetmek istiyor seçim meselesini. Orada bir operasyon yapıp İYİ Parti'yi manipüle etmeye çalışıyor. Yeni bir kurucu iddia olmaması üzerine, Erdoğan'ın B planı da, C planı da budur. B planı da C planı da kaos planlarıdır, provokasyonlardır.
7 Haziran'dan sonra yaşanan olaylar; Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmesi, Suruç katliamı, Ankara Gar katliamı kesinlikle devletin belli kanatlarının yol verdiği katliamlardır. Bunlar darbe planlarının bir parçasıydı aynı zamanda.
Şimdi de ilk tur ve ikinci tur öncesinde her türlü provokasyona açıktır bu seçim.
"Suruç'ta olanlar hesaplarının bir parçası"
Bayram'ın arife günü Suruç'ta yaşadığımız olay planlı bir provokasyondu. AKP milletvekili silahlı adamlarıyla esnafın iş yerini basıyor, hastanede yaralıların polis gözetiminde başları eziliyor, boğazları kesiliyor.
Çok vahim bir olay. Ancak daha vahimi bu olay üzerine ülkenin İçişleri Bakanı'nın söylediği yalanlar, iftiralardır. Suruç'a gittik. Suruç halkında çok büyük öfke var. İçişleri Bakanı'nın söylemlerinden, bu katliamın da üstünün örtüleceğini düşünüyorlar.
Kandil operasyonu, Suruç provokasyonu gibi vakalar ile ülke içinde yeni kaos planları bu hesabın bir parçasıdır. Herkesin kendi hesabı olabilir. Erdoğan'ın ayrı planı olabilir, devlet içinde başka dinamiklerin ayrı oyunları olabilir. Bu oyunu hep beraber bozmalıyız.
Burada kilit olan Meral Akşener'in ve Muharrem İnce'nin tavırlarıdır. Bu planları boşa çıkarmak hepimizin boynunun borcudur.
Şunu becermeliyiz, demokratik siyaseti ele alarak başta Kürt meselesi olmak üzere bütün meseleleri mecliste çözebileceğimizi gösterebilmeliyiz. Bunu gösteremezsek savaşçı politikaların esas olduğu Türkiye'yi isteyen Erdoğan-Bahçeli birlikteliğinin ülkeyi daha da karanlığa sürüklemesinin önünü kesemeyiz.
İktidar alternatifinin iddiasının, iktidarın ortaya koyduğu paradigmanın panzehri olması gerekir. O panzehir de demokratik siyasettir. Burada dört partinin de, CHP'nin de, Saadet Partisi'nin de, HDP'nin de, İYİ Parti'nin de bu sorumluluğu almaya hazır olması gerekir.
Biz bu sorumluluğu almaya hazırız, diğer partilerin de bu sorumluluğu almaya hazır olduğunu göstermelerini bekliyoruz.
İkinci turda destek durumunu soracak olursam...
Bunu Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli de söyledi, Cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş da... Selahattin Bey'in ikinci tura kalması için elimizden geleni yapacağız ama eğer ikinci tura kalamazsa Erdoğan'ın karşısında olan aday eğer bu asgari müştereklerde kurucu bir iddiayı ortaya koyabilirse, o noktada biz desteğimizi açıklayacağımızı ilan ettik.
Beklentilerimiz de normalleşme, olağanlaşma iddiasında buluşmak.
"Demirtaş cezaevinde 7/24 Türkiye için çalışıyor"
Selahattin Demirtaş ile yakın zamanda bir iletişiminiz oldu mu? Nasıldı?
Ben iki hafta önce bir ziyarette bulundum. Bir buçuk yıl sonra ilk kez görebildim. Karşılıklı oturup çalıştık ve kendisinden moral alarak çıktım oradan.
Normalde cezaevindeki bir insana moral vermeye gidersiniz ama o bana moral vererek beni gönderdi, sağ olsun.
Başkanımız dimdik ayakta duruyor ve 7/24 seçim için çalışıyor. Bu devranı döndürmek için çalışıyor, ülkeyi Erdoğan faşizminden kurtarmak için çalışıyor.
Onun cumhurbaşkanı adayı olduğu partinin bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum.
Türkiye'nin hak ettiği cumhurbaşkanı Selahattin Demirtaş'tır. "Ama"sız, "fakat"sız demokrat bir cumhurbaşkanı adayıdır.
Ben herkesin bunu da hesaba katmasını istiyorum. Mesela ilk turda parlamento seçimlerinde HDP'ye, cumhurbaşkanı seçimlerinde İnce'ye oy vereceğini söyleyenlere de şunu demek isterim: Sonuçta rehin alınmış bir cumhurbaşkanı adayı var. Onun demokratik çizgisini de biliyoruz ve o, bu karanlık dönemde yaratılan bütün mağduriyetlerin sembolüdür.
Cezaevinde haksız olarak tutuklanan bütün insanların sembolüdür. Bunu da esas alıp Selahattin Demirtaş'ın oylarının yüksek çıkmasının önemli olduğunu bilelim.
Eğer ikinci tura kalamazsa, Selahattin Demirtaş'ı kimse merak etmesin, ikinci tura kalacak demokrat adayın destekçisi mutlaka olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın ama ilk turda Selahattin Demirtaş'ın ikinci tura kalması için hepimizin elinden geleni yapması lazım.
Selahattin Demirtaş'ın cumhurbaşkanı olduğu bir ülkede biz üç ay içinde bütün sorunlarımızı çözeriz, benim bundan hiçbir şüphem yok.
Bir daha bu ülkede silahlar konuşmaz, bir daha hiçbirimiz birbirimize kıymayız, hem barışı buluruz hem huzuru hem de refahı... Biz ikinci tura Selahattin Bey'i taşımak istiyoruz. Gelin 1 oy HDP'ye 1 oy Demirtaş'a verin. Bu, ikinci tura kalacak adayın da Selahattin Demirtaş'a yakın ve o düşüncede yürümesine de yardımcı olur.
"Bu dönem eninde sonunda bitecek"
O zaman hem Diyarbakır seçmenine hem de Türkiye halklarına seçimle ilgili mesajınız nedir?
Türkiye son üç buçuk yıldır çok büyük bir karanlık yaşadı. Herkesin bir travması var. Her ailede mağduriyetler var. Erdoğan'ın şu 16 yıllık kariyerine baktığımızda, Türkiye'yi demokrasiye ulaştırma iddiasıyla yola çıkan bir partinin lideriyken bir diktatör olarak kariyerine nokta koyacak.
Bu karanlık dönemi ya 24 Haziran'da bitireceğiz ya da bu dönem, daha karanlık bir dönemle, daha büyük bir yıkımla, daha çok acılarla son bulacak. Fakat eninde sonunda bitecek.
Benim Türkiye halklarına çağrım şu, gelin bu karanlık dönemi daha büyük acılar yaşamadan bitirelim. Bu yalnızca HDP'lilere, CHP'lilere çağrım değil, AKP'lilere de çağrımdır.
Türkiye böyle bir yönetimi hak etmiyor, siz de hak etmiyorsunuz. Recep Tayyip Erdoğan kendi partisinin kuruluş programına ihanet etmiş bir liderdir.
Açsın herkes 2003 yılında AKP'nin beyannamesine baksın, Türkiye'ye demokrasi vadeden, Avrupa Birliği vadeden, özgürlükler vadeden bir AKP'den tek adam rejimine gelmiş bir AKP var şu anda.
Bu durumu siz de hak etmiyorsunuz, muhafazakar gelenek de hak etmiyor. Gelin herkes bu karanlık düşünceden elini eteğini çeksin. Hep beraber kucaklaşacağımız, eşitlik hukukunu yaratacağımız bir Türkiye'ye doğru yürüyelim diyorum.
"İklim değişti, 301 izinleri başladı"301'den dava açıldı yakın zamanda hakkınızda. Adalet Bakanlığı da onay verdi. Ne düşünüyorsunuz? 301 katil bir ceza kanunu maddesidir. Hrant Dink'in katili bir maddedir. Bu kadar bir arada yaşamayı savunan bir insanı "Türklüğe hakaret"ten mahkum ettiler ve Hrant Dink için en büyük hakaretti bu. "Nasıl bir arada yaşadığım insanlara hakaret edebilirim ki?" dedi. Ondan sonra maddede bir değişiklik yapıldı, Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlandı, "Bundan sonra sorun olmayacak" dendi. Oysa bizim o zaman da eleştirimiz şuydu; "İklim değişir, tekrar milliyetçi bir yönetim gelir" dedik. Nitekim AKP tekrar milliyetçi ortağıyla birlikte yol almaya başladıktan sonra 301 ile ilgili izinler vermeye başladı. Ermeni Soykırımı dediğim için tekrar "Türklüğe hakaret"ten benim hakkımda bir fezleke düzenlendi. Esas Ermeni Soykırımı'nı reddetmek "Türklüğe hakaret"tir. Ya da adını ne koyarsak koyalım Ermenilerin başına gelen Büyük Felaket'i inkar etmek Türklüğe hakarettir. Zaten bu Büyük Felaket yaşanmış, Ermeni halkı yok edilmiş. Bunu bütün dünya biliyor. Anadolu'nun beşte biriyken, bugün binde biri değiliz. Binlerce kilisemizi, okulumuzu, kültürel varlığımızı, her şeyimizi kaybetmişiz. Biz diyoruz ki "Gelin bunun adını koyalım." "Bunun adil bir hafızayla adını koyalım" diyoruz. Ancak buna verilen cevap "Sen bunu konuşamazsın" oluyor. Bu durumda da Türklüğe hakaret etmiş olunuyor. Şöyle ki; Türk kimliğine sahip insanlar, dünyada Soykırım'ı inkar edenler olarak görülüyorlar. Ben tam tersine, Türklere yapılan bu hakareti kaldırmak için de bu mücadeleyi veriyorum. Patrik seçimlerine gelirsek, yaklaşık 10 yıldır bir tıkanıklık var. Aram Ateşyan karşıtı afişler de en son Kurtuluş sokaklarından söküldü. Nedir orada son durum? Ne yapılması gerekiyor? Ben toplum içinde de uzun yıllar mücadele vermiş bir insanım, Ermeni toplumunun daha iyi yönetilmesi için... Her zaman devletin bir parmağı bizim toplumu yönetmeye çalıştı. Maalesef şu an Patrikhane'yi işgal eden kayyum, iş birlikçidir. Bunu net olarak ortaya koyabilirim. Çünkü bir kayyum olarak atanmıştır ve seçimin olmaması için devlet içindeki yapılarla iş birliği yapmaktadır. Bu devranı döndürmemizin yolu da genel siyaset içinde iklimi değiştirmekten geçiyor. Ankara'da demokratik bir yapı olursa, bu rüzgar mutlaka Ermeni toplumuna da esecektir. Ermeni toplumu, hakkı olan Patriğini seçme hakkını elde edilecektir. Biz yalnızca seçim olsun istiyoruz. Başbakan'la görüşmemde, "kayyum atanmış bir Ermeni toplumu Türkiye'nin utancıdır, buna izin vermeyin, altı üstü ruhani liderimizi seçeceğiz" dedim. Ancak maalesef, devlette bizleri eşit vatandaşlar olarak değil, rehineler olarak gören bürokratik bakış hortlamış durumda. 24 Haziran'da devranı döndürerek, hem Patrik seçimini, hem vakıf seçimlerini yapacağımıza inanıyorum. "Paşinyan Ermenistan'ın hak ettiği liderdi"Bu arada Ermenistan'da sokak gösterilerine öncülük eden muhalif lider Paşinyan'ın başbakan oluşu bütün dünyaya umut oldu bir anlamda. Oradaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben 2017'nin Eylül ayında Ermenistan'a uzun dönemli bir seyahatte bulundum ve yetkililerle görüştüm. O zaman dedim ki "Bütün siyasi partilerle görüşmek istiyorum". O zaman YELQ Koalisyonu da vardı, Paşinyan'ın lideri olduğu koalisyon. Dediler ki "Onlar küçük bir parti, çok da görüşmene gerek yok". "Hayır, o çok değerli bir parti, benim partimin düşüncelerine çok da yakın bir parti. Adaleti, eşitliği, kadın haklarını savunan bir parti" dedim. Uzun bir görüşme yaptık o görüşmede de Paşinyan'a "Ermenistan sizin gibi bir partiyi hak ediyor" dedim. Bu kadar hızlı olacağını beklemiyordum ama altı ay sonra bir devrimle, gerçekten demokratik bir devrimle, kansız bir değişimle iktidara geldiler. Çok mutluyum, kendilerini tebrik ettim, kendisi de Türkiye ile koşulsuz sınırların açılması ve görüşmelerin yapılmasını istiyor. Umarım Türkiye'de de demokratik bir yönetim Ermenistan ile sınırları ivedi olarak açar. Biz bunun mücadelesini vereceğiz, eğer yönetimde de olursak mutlaka, hemen gerekeni yapacağız. Erzurum'un, Muş'un, Bitlis'in hikayesi Erivan'ın hikayesinden ayrı olamaz. Bu hikaye bir bütündür. Anadolu'yu hak ettiği tarihi gerçeklikle barıştırmalıyız. Bakın milliyetçilik milliyetçiliği doğuruyor. İki tane kayalık için Yunanistan ile kavga ederseniz, Yunan milliyetçiliğine can verirsiniz. "Barışçı politikalarla silah almak zorunda kalmayız"Oysa Paşinyan milliyetçiliği reddediyor, burada da ırkçılığı reddeden bir anlayış olursa niye barışmayalım? Barışçı politikalarla silah almak zorunda kalmayız, bakın bütçemizde silah harcamalarını üç yılda üç katına yükselttik. Ekmeğimizden, aşımızdan, geleceğimizden feragat ederek bunları alıyoruz. Oysa barışçı politikalar olduktan sonra silaha bu kadar para yatırmaya gerek yok. Ayrıca bunlar bizim kardeşlerimiz, akrabalarımız; Kobani'deki insan benim akrabam, Erivan'daki insan benim akrabam. Türkmen de orada, Ermeni de orada, niye birlikte bir ortak yol bulamayalım hem içeride hem de komşularımızla? Bu dar kalıptan rahatlıkla kurtulabiliriz. Önemli olan insanların korkularından kurtulması. İşte bölüneceğiz, parçalanacağız korkularından... Kardeşçe buluşacağız, kucaklaşacağız. Yalnızca komşularımızı, akrabalarımızı öldürüyoruz. Uluslararası devletlerin satranç hesapları içinde biz birbirimize kıyıyoruz. Bundan vazgeçmeliyiz. Vazgeçmemiz çok kolay! Yeter ki bu yalan, riya dolu faşist iktidardan kurtulalım. Bundan kurtulma umudumuz var. Yeter ki inanalım. Seferber olalım. Herkes, çocuklarımızın aydınlık geleceği için son hafta üç kişiyi daha ikna ederse bu karanlık kaybedecektir. |
(PT)