Sevgili Okay, sizi şiirlerinizden, öykülerinizden tanıyoruz. Ne oldu da kadınlarla ilgili bir tiyatro metni hazırlama gereği hissettiniz? İşin perde arkasın dinlemek istiyorum sizden.
Uzun zamandan beri kadınlara bir borç ödeme düşüncesi vardı kafamda. Bir özür dileme isteği. Niyeydi bu özür dileme? Çok uzun zamandır dünyada ve Türkiye'de erkek cinsi olarak bizler, kadınlarımıza, annelerimize, kardeşlerimize, tanıdığımız tanımadığımız tüm kadınlara baskı uyguladık. Bu konuda herkes hemfikir. Baskıyı uygulayanlar kimler? Benim hemcinslerim, erkekler. Dolayısıyla ben bu baskıya karşı çıkarken, bunun bir ifade şekli, bu mücadelenin bir yöntemi olmalıydı. Bunu hem erkek arkadaşlarıma hem de kadın arkadaşlarıma nasıl anlatabilirim diye düşündüm. Bu noktada en iyi yöntemin sanat olduğuna karar verdim. Resmi makaleler, kuru istatistik bilgileri insanları sarsmıyor. Sanatın gücü insanları sarsar diye düşündüm işin doğrusu. Mesajımın insanlara daha iyi geçebileceği düşüncesi içinde bir tiyatro eseri yazmaya karar verdim.
Sadece Türkiye'de değil o çok uygar denen Batı'da da kadınlar gece belli bir saatten sonra tek başlarına sokakta gezemiyorlar. Orda da şiddet görüyorlar, orda da baskı görüyorlar.
Şiddet Doğu'da vardır Batı'da yoktur diye bir şey yok. Doğu'da töre cinayeti varsa, Batı'da da üniversite mezunu kadın kocasından dayak yemekte; böyle örnekler de var.
Buna karşı bir tavır almak gerekir diye düşündüm. 8 Mart'ta kadınların bayramını kutlamak yerine bu özrün bir ifadesi olsun istedim. Bir tiyatro oyunu yazmaya koyuldum. Elbette bu oyun bir birikim sonucu ortaya çıktı. Dünyanın üç kıtasını gezdim. Üç kıtadan kadınlar tanıdım. Hep kadınlara zulüm gördüm. O kadınların çektiği çileyi yakından gördüm. Tüm bu gözlemlerin sonucunda böyle bir eser ortaya çıktı diyebilirim.
Erkek arkadaşlarınızın olaya yaklaşımını merak ettim. Bu çalışma ortaya çıkarken ve devamında nasıl tepkiler aldınız onlardan?
Evet, bu konuda bana kızanlar, hatta küsenler bile oldu. Aslında bu tiyatro eserinin öncesi var. Benim bu oyundan önce kadın sorunu üzerine yazdığım bir kitabım var biliyorsun. Hatta sen de o çalışma üzerine çok güzel bir yazı kaleme almıştın, tekrar teşekkür ediyorum. Kitabın adı şu: "Valizini Karısına Hazırlatan Erkek 'Faşist' Sayılır mı?"
Çevremde aydın geçinen o kadar çok arkadaşım var ki, bunlar yolculuğa çıkarken valizlerini eşlerine hazırlatıyorlar demek ki. Eşleri çalıştığı halde hem de. Faşist sözcüğünün anlamını çok iyi biliyorum, ancak amacım birilerini sarsmaktı.
Yine de içlerinden biri geldi ve bir gün bana dedi ki: "Haklısın ben hiç bunu ben böyle düşünmemiştim."
Alman kadın yazar İngeborg Bachmann'ın bir sözü vardır; "Faşizm, meydanlarda veya kalabalıklar arasındaki gerilimlerde değil, fakat iki insan arasındaki ilişkide başlar."der. Bu söz beni çok etkilemiştir aslında.
Şöyle bir dikkat ettiğinizde günlük ilişkilerde kadına sürekli zulüm uygulandığını göreceksiniz. Kadın üzerinde sürekli bir baskı var, taciz var; bunu biz görmüyoruz; yanımızdan geçip giden gerçeğe gözümüzü kapatıyoruz. Ben insanları bu tiyatro oyunumla ve öncesinde kitabımla, bu aymazlıklarından vazgeçmeye davet ettim; kadınları da itiraz etmeye davet ettim.
Kadın sorunu dediğiniz zaman hemen, sorunu yaratan erkeklerdir gibi bir düşünce içinde oluyor insanlar. Ben kadın sorununda kadının üstlendiği rolü öğrenmek isterim sizden. Kadının kadın sorunundaki payı nedir sizce?
Öncelikle şunu söyleyebilirim bu filmde erkekler "esas oğlan" durumundalar. Asıl ve öncelikli suçlu erkekler bana göre. Ama üzgünüm ki suç ortağı kadınlar da var. Ve çok fazlalar. Bakınız töre cinayetlerine. Anneler kızlarını öldüren, öldürten o adamla, yani kızının katiliyle aynı yatağa giriyorlar; ya da kalkıp kızını öldüren oğluna yemek yapıyor. Tamam, Doğu'daki cahil kadının bu durumu bir yere kadar da, Batı'daki sözüm ona medeni dediğimiz kadınlar ne yapıyor? Gözlerini kapatıyorlar baskı gören hemcinslerine karşı; dayanışma içerisine girmiyorlar. Bir kesim diğerine diyor ki, muhafazakâr bir annemiz çağdaş görünümlü bir kadınımıza örneğin: "Namus özürlü."
Peki, çağdaş görünümlü kadınımız diğerine ne diyor? "Çağdışı."
Peki, bu kadınlarımız böylesi bir ayrışma yerine neden dayanışma içine girmezler? Buradaki bu çatışma hali, bu kadınlarımız çok farkında olmasalar da, erkek egemen anlayışa hizmet ediyor.
Oyunun başında, izleyiciyi olarak çok da alışık olmadığımız bir şeyle karşılaştık aslında. Bir slâyt gösteresi sundunuz. O gösterimde dikkatimi çeken, pek çok farklı kesimin ve coğrafyanın kadınından örnekler göstermenizdi. Burada amaçlanan neydi onu öğrenmek isterim sizden? Kadın konusuna yaklaşırken tüm ön yargılarımızdan uzaklaşmamızı sağlamaya mı çalıştınız o gösterimle?
Evet, bir yanıyla öyle bir düşünce içinde olduk aslında. Kadın sorunu dünyanın bitmeyen, bitirilemeyen sorunlarından biridir. Mesela ne diyoruz? Kapitalizm tahrip ediyor diyoruz; doğayı kirletiyor diyoruz; emeğe saldırısı vardır diyoruz vb. Tıpkı bu sorunlar gibi bitmeyen bir sorun da, kadın sorunudur. Maalesef bu sorunun çözülmesi için çaba harcamıyor erkek egemen sistem.
Bu noktada tek bir ideoloji yok, konumuz siyaset değil, slogan atmak değil; bu konu artık evrensel boyutta değerlendirilmelidir.
Dünyanın farklı yerlerinde kadınlar hapse giriyor, kadınlar idam ediliyor, kadınlar zulme uğruyor. Bu kadar kötülüğü paylaşan kadınlar, iyiliği, güzelliği neden paylaşmasınlar değil mi?
Oyunda, aslında benim sol anlayışa, yani kendi cenahıma da eleştirel bir yaklaşımım var dikkat ettiyseniz. Şöyle bir baktığınızda sendikalarda olsun, sol partilerin yönetiminde olsun kadının temsili çok az düzeyde.
Peki devamı gelecek mi diye sorsam; kadını konu alan çalışmalarınız sürecek mi?
Evet gelecek diyebilirim. Biliyorsun metin tek başına tiyatro oyunu olmuyor. Yönetmeniyle, oyuncusuyla, izleyicisiyle buluştuğu anda bir metin tiyatroya dönüşüyor. Bu oyunun prömiyeri Mersin'de yapıldı. İkinci kez Adana izleyicisiyle buluştuk. Sırada turne var diyebilirim.
Elbette ben şimdi olayın ikinci aşamasındayım artık; oyunu kitaplaştırmayı düşünüyorum. Bunun çalışmalarına başlayacağım en kısa zamanda.(SK/BÇ)