Evliliğinin ikinci gününde ilk tokadını yer kocasından. İşte o gün biter, kocasının gözlerine bakınca duyduğu heyecan. Dayağın şiddeti arttıkça, kocasına duyduğu sevgi de nefrete dönüşmeye başlar. Tekrar "babaevine" dönme cesaretini bulamaz kendinde. "Kendi düşen ağlamaz" der ve katlanmaya karar verir. Bir yandan da kocasının değişeceği umudunu yitirmez içinde. Aslında kocası kendisine vurmayı bıraksa yediği dayakları bile yok saymaya razıdır. Ona göre, çaresizliğinden kurtulmanın tek çaresi budur. En acı yolu seçer, hiç olmamış gibi davranıp gördüğü şiddete alışmaya çalışarak...
Elleri titriyor Fatma'nın, yaşadıklarını anlatacak kelimeleri bulmakta zorlanırken...
"Babamın evine dönmek zulüm olurdu benim için zaten ailemin rızası olmadan evlendim. Beni kabul etseler bile dul bir kadın olmak çok korkutuyordu beni. 'Belki düzelir her şey' diyordum. İnandırmıştım kendimi."
Gördüğü şiddete karşın, dur demeye cesaret edemez; öfkesini başka yollarla gösterir kocasına:
"Bana yaptıklarına karşılık ona verdiğim bir cezaydı. Belki de içimde ona karşı biriken nefretimdendi. Konuşurken hiç yüzüne bakmazdım. Bir süre sonra ismini de almamaya başladım ağzıma. Soyadıyla çağırırdım hep onu. O ise çok sinirlenirdi bu duruma. Sırf yüzüne bakmadığım için sabaha kadar dövdüğü anlar olurdu. Evde olmadığı zamanlar, güneş doğuyordu sanki tepeme. Nefes alabildiğimi o zaman hissediyordum."
Çoğu zaman komşuya gitmek olur yediği dayağın nedeni, kimi zaman pencereyi açık bırakmak. Çarşıya çıkmak, kim olursa olsun bir erkekle konuşmak, yasaklanır bir bir.
Küçük yaşta evlendiğinden uzun süre çocuğu olmaz Fatma'nın. Dört yıl bekler ilk çocuğunu kucağına alabilmek için. "Kız" doğurduğu için kocası üç gün geç çıkarır hastaneden. Üç yıl arayla iki kız çocuğu daha olur; bu kez de dayak nedeni, erkek çocuk doğuramamasıdır... Zamanla Fatma'nın yediği dayaklardan çocukları da nasibini almaya başlar.
"Bir keresinde bana vururken kızım arkadan poposunu ısırdı. Üç yaşındaydı o zaman. Çocuğa tekme atıp duvara fırlattı. Üç gün hastanede yattı yavrum. Kızlarıma da vurmaya başladı. Bir erkekle tek bir laf etmeleri dahi yasaktı. Gezmeye gitmeleri, arkadaşlarıyla buluşmaları yasaktı. Ayrılmak için çocuklarımın büyümesini bekliyordum. Ya da aslında korkuyordum çocuklar bahaneydi. Görünmez bir duvar vardı önümde aşamıyordum."
Kocasına, uzun yıllar katlanmak zorunda kalır Fatma. Her geçen yıl, kocasından gördüğü şiddet artar. Çocuklar da bir an önce ayrılması için baskı yaparlar Fatma'ya. Küçük kızı bu strese daha fazla dayanamaz ve ilaç içip intihar etmeye çalışır. O an karar verir boşanmaya, o akşam çocuklarıyla beraber yeni bir hayata doğru yolculuğa çıkar...
Uzak bir akrabasının yanına yerleşirler. Bir süre sonra evlere temizliğe gidip az da olsa para kazanmaya başlar. Büyük kızı da çalışmaya başlayınca, küçük bir daire tutarlar kendilerine. Kocasını terk ettiği o akşam ilk defa huzurla uyuduğunu söyleyen Fatma şöyle devam ediyor:
"Kızım bana o akşam 'anne hayat bizim için yeni başlıyor. Çok mutluyum' dedi. Kızım ilk kez mutlu olduğunu söylüyordu. O an öyle bir suçlu hissettim ki kendimi. Bugüne kadar onun mutsuz olmasının en büyük nedeni, benim korkaklığımdı.
Kimseye muhtaç olmamak için çok çalışıyordum. Evlere temizliğe gidiyordum. Bir taraftan kazak örüp satıyordum. Çocuklarıma onlarca yıl borçluydum. Onları ödemeye çalışıyordum.
Hayatla aramda görünmez bir duvardı kocam. Kalkınca duvar aradan, hayat bana daha yumuşak davranmaya başladı. Boşandığımız günden bu yana, ne kızlarım gördü onu ne de ben... Duyduğum kadarıyla yeniden evlenmiş. Çok rahatım, en azından huzurluyum. Kızlarımın üçü de üniversiteyi bitirdi. Elleri ekmek tutuyor. Yalnız hiç birini daha evlendiremedim. Pek yanaşmıyorlar."
Kendisiyle aynı kaderi paylaşan kadınlara da öğütler vermeyi ihmal etmiyor Fatma ve onlara şöyle sesleniyor:
"İlk adımı atmak çok sancılı oluyor. Ama yaşadıklarınızı, çektiğiniz acıları yeniden düşünün, çocuğunuzun üzerinizden ayırmadığı o kırık bakışları hatırlayın. Her zaman bir çıkış yolu vardır." (EM/BB)