Kitapta, İletişim Fakültesi'nden yedi, Sosyoloji Bölümü'nden de bir akademisyenin katkısıyla, toplam sekiz makale bulunuyor.
Medya, kuşatma ve yabancılaştırma...
İlk makalede, Soner Yağlı, egemen ideolojinin ya da baskın olanın kuşatıcılığı altında, basından medyaya evrilme sürecinde, enformasyon ağının değişmesiyle, bunun toplum ya da medyaya göre alıcı konumunda bulunan kitle üzerindeki etkilerini tartışıyor.
Mesut Yücebaş ise, "Mekân ve çalışma koşulları bakımından değişen medya ortamı ve gazeteci kimliği" başlıklı makalesiyle, medyanın üreticileri ya da ideolojik yayıcıları konumundaki gazetecilerin çalışma koşullarını irdeledikten sonra, medyada tezahür eden işbölümünün gazeteciler açısından olumsuz sonuçlar ortaya koyduğunu ileri sürüyor.
Yücebaş, "Çalışan gazetecilerin işbölümü neticesinde, emek verdiği ürüne yabancılaştığının" altını çizerek, tartışmaya farklı bir boyut katıyor. Kitabın bir sonraki makalesinde, gündelik hayatımızı fazlasıyla meşgul eden ve insanları adeta inanmadıkları bir dünyaya inandırmaya çalışan, bunun yanında sıradanı "sıradışılaştırma"ya çabalayan çeşitli televizyon programlarının kendi kendilerini yeniden üretmeleri üzerine bir tartışmaya giriliyor.
Yurdagül Bezirgan Arar'ın kaleme aldığı, "Sıradanı Üretmek-Sıradanı Tüketmek, Kenarda Kalanın Sıradışı Potansiyeli Üzerine" başlıklı makale, sabah kuşağı programlarında, çeşitli ünlü isimleri davet ederek, onların aslında insanları hiç ilgilendirmeyen ama zorla içine çekildiği renkli hayatları üzerinden kendilerini yeniden tanımlamaları, taraf olmaları ya da kendilerini paralamaları üzerine anlamlı tespitlerde bulunuyor.
Kitabın editörü olan Selda İçin Akçalı da, tüketim kültürü perspektifinden medyaya bakarak, reklâmların insanlar üzerindeki etkilerini tartışmaya çalışıyor. Akçalı, reklâmların bir endüstriye dönüştüğünü belirterek, insanların ihtiyacı olmadığı halde bir şeyler tüketmeye yönlendirilmesinde, tüketim kültürünün pazarlayıcısı olarak medyayı eleştiriyor.
Akçalı, "Toplumsal hayat, gündelik hayatın ekonomik, politik, kültürel ve ideolojik örgütlenmesinden ayrı bir yerde değildir, topyekün gündelik hayatın bir parçasıdır. Gündelik hayatın kavranabilmesi, seçimler/dayatılanlar, özgürlükler/esaretler, arzular/doyumsuzluklar gibi karşıtlıkların sorgulanmasını gerektirir" diyor.
Sembollerin toplum üzerindeki etkisi
Hanifi Kurt, kitapta yer alan "Türkiye'deki egemen politik kültür sembollerinin medyadaki tezahürü üzerine" başlıklı makalesinde, Türkiye medyasında kullanılan siyasi sembollerin, toplum tarafından çok kısa bir sürede benimsenmesinin, toplumu kamplara bölmesinde etkili olduğunu tartışıyor.
Kurt, Hürriyet Gazetesi'nin, "Türkiye Türklerindir" sloganından hareketle, medyanın birçok yayın organının kurucu ideolojinin sembollerini ya da sloganlarını, militan anlayışıyla kullanmasını eleştiriyor.
Kitapta, medyanın sadece yazılı tarafına değil görsel tarafına da önem veriliyor. Televizyon programlarının insanlar üzerindeki etkilerinin tartışılmasının yanında, belgesellerin toplumdaki algılanışları ve kurgu ile gerçek arasındaki çatışma üzerine de çok önemli bir makale kitapta yer alıyor.
Huriye Kuruoğlu'nun, "Kuzeyli Nanook'tan Fahrenheit 9/11'e belgesel filmlerin toplumsal ve ideolojik dönüşümü" üzerine yazdığı makalede, toplumun belgeselden ne anladığı, neyin belgesel sayılıp sayılmayacağı, çeşitli görüntülerin birleştirilmesinden oluşturulan bütünün toplumu yönlendirmede ne gibi etkisi olduğu tartışılıyor.
Futbol sadece futbol değil
Kitabın son iki makalesi, spor ve medya ilişkisi üzerine temellendirilmiş. Futbolun sosyolojik bir olgu olduğu düşüncesinden hareketle Ahmet Talimciler makalesinde, futbolun bir oyundan öte, seyirciyi müşteri yerine koyan büyük bir endüstri olmasında medyanın payını, rakamlarla ve güncel örneklerle tartışıyor.
Son makalede de Olcay Canbulat, dopingin beden üzerindeki iktidarı biçimlendirmesini Süreyya Ayhan örneğinden hareketle gözler önüne seriyor.
Canbulat, sporun; Cumhuriyet'in kuruluşundan beri, gençlik üzerinden bedene yüklenmenin, iktidarı sağlamlaştırma yönünden gelenek halini almasını Faucault'dan örneklerle tartışıyor.
Son olarak, "Gündelik Hayat ve Medya" kitabı, evlerimizden iş yerlerimize, sokaklarımızdan mahallelerimize, büyük kentlere, teknoloji sayesinde dünyanın iletişebilir her yerine, kısaca yaşamımızı biçimlendirdiğimiz her alana müdahale edebilen medyanın hallerini, eleştirel gözle okumayı sağlayan akademik bir çalışma olarak değerlendirilebilir. (UB/EÖ)