Görsel: Pinterest
Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu'nun ortak yayını "Memleket Manzaraları: Bir Dayanışma Arkeolojisi"nden, "Terekeme İmecesi Moğdamlık" öyküsüyle devam ediyoruz.
Dayanışma öyküleri dizisinde Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu katılımcısı Bilgehan Od, Terekeme kültüründe bir dayanışma modeli olan moğdamlığı anlatıyor.
Terekemelerde dayanışma denildiğinde akla ilk olarak moğdamlık kavramı geliyor. Moğdamlık ise bu kültürde en basit ifade ediliş biçimiyle "gün hesabı üzerine kurulu bir dayanışma anlaşamasıdır".
Kars, Ardahan, Iğdır köylerinde yaygındır.
Aynı zamanda Terekeme olan Bilgehan Od, Moğdamlığı kaleme aldı:
"Tarihe 93 Harbi olarak geçen 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, önce Iğdır’a, oradan da Ağrı merkezdeki Yazılı –eski adıyla Mengeser– köyüne yerleşmiş Karapapak-Terekeme torunuyum.
Hayat işte, babam da Ağrı’dan Denizli’ye gelmiş ve ben Denizli’de doğdum, büyüdüm ama hep dedemin, babamın köyünün hikâyelerini, gelenek ve göreneklerini dinledim. Bizim yörenin ve köyümüzün elbette birçok geleneği var ancak ben dayanışma örneği olarak en uygun olanın “kotan ve moğdamlık” geleneği olduğunu düşünüyorum ve bunu sizinle paylaşmak istedim.
Tarım ve hayvancılık, cennet vatanımızın birçok köşesi gibi bizim yöremizin de geçim kaynağıymış. O zamanların koşullarına göre değişiklik gösteren tarımsal faaliyetlerin o dönemde de kendine özgü özellikleri varmış.
"Rus köylülerinin getirdiği gelenek"
'O dönemlerde işleri tamamen insan ve hayvan gücüyle yaptıkları için büyüklerimiz epey zorlanır ve işler de uzun zaman alırmış' derdi babam. Tarımla uğraşanlar, bu zorlukları keyifli hale getirmek için yardımlaşarak yapar, aynı zamanda mani ve türküler söyler, birbirlerine şakalar yaparlarmış böylece işlerini eğlenceli bir şekilde tamamlarlarmış. Bu yazıda bahsedeceğim geleneğimiz 'kotan' veya 'kotan sürme ve moğdamlık' diye bilinir.
Peki, 'moğdamlık' nedir? Yörede daha önce pullukla sürülen tarlalar daha sonra Rus köylülerinin yöreye getirdiği ‘kotan’la yapılmaya başlanmıştır. Kotan, toprağı çok derin ve geniş işlediğinden duruma göre kotana sekiz ila on iki çift öküz koşulması gerekmektedir. Bu kadar öküz de her ailede bulunmadığından birkaç aile birleşerek tarlalarını ortaklaşa sürerler ve bu geleneğe yörede ‘moğdamlık’ denir. Kotanın ‘karakotan’ ve ‘demirkotan’ olmak üzere iki çeşidi vardır.
Karakotana on-on iki, demirkotana ise sekiz çift öküz veya manda koşulur. Kotanlar iki bölümden oluşur: Toprağı süren kısma ‘kotan’, önündeki tekerlekli kısma ise ‘harazan’ denir. Kotan sürme ne zaman yapılır? Yaz mevsiminin başladığı günlerde gündönümü diye adlandırılan 21 Haziran tarihinden sonra başlar ve ot biçimi ya da hasat mevsimine yani ağustos ayına kadar sürer. Bu döneme halk arasında 'kotan ayı' denirmiş.
"Bir kişinin yapamayacağı zorlukta"
Kotan sürme nedir, nasıl yapılır sorularını cevaplamak gerekirse öncelikle 'kotan sürme' işinin zor ve külfetli olduğu ve elbette bir kişinin yapamayacağı zorlukta bir iş olduğu söylenebilir. Birden fazla kişinin çalışmasıyla yapılan kotan sürme işinde çalışan kişilerse 'macgal', 'hodağ' ve 'öküzcü' olmak üzere üç gruba ayrılırmış. Kotanın yetkili kişisi kotanı sapından tutarak yönetirmiş. Kotanın sapına 'mac' dendiği için bu işi yapan kişi de 'macgal' olarak isimlendirilmiş.
Öküzleri boyunduruğa koşma, sürme ve boyunduruktan açma görevlerini yerine getiren kotandaki çocuklara da 'hodağ' denirmiş. 'Hodağ'arın sayısı kotana koşulan hayvan sayısına göre değişirmiş. Her bir hodağ ise iki çift öküzden sorumlu olurmuş. Hodağların en kıdemlisi de 'harazan hodağı' olarak isimlendirilirmiş. Kotanda çalışan diğer bir grup ise öküzcülermiş. Öküzlerin bakımından, otlatılmasından ve kotanın bekçiliğinden sorumlu bu kişiler de kendi aralarında gece öküzcüsü ve gündüz öküzcüsü olmak üzere ikiye ayrılırmış.
Halk arasında kotan ayı olarak tabir edilen haziranın 22’sinden ağustos ayına kadar olan zamanın gelmesiyle birlikte herk etmek üzere kotana çıkılırmış. Kotana çıkma diye tabir edilen bu işlerin başlama günü olarak perşembe ve cuma günleri seçilirmiş. Kotana çıkma gününün sabahında kotana gidecek öküz ve manda (camuş) gündüz öküzcüsüne teslim edilirmiş.
"Kuş ötümü denilen zamanda başlar"
Kotan sürme işi için gerekli malzemeler arabaya yüklenir ve birlikte tarlaya gidilirmiş. Öncelikle kotan sahibi kimse onun tarlasına gidilirmiş. Kotan sürme işi 'kuş ötümü' denilen zamanda başlarmış. Bu zaman dilimiyse imsaktan yarım saat önce yani yaklaşık olarak gece üç civarıymış.
Kotan sürme işinde uzun saatler çalışılırmış. Bir günlük iş neredeyse 16 ila 18 saat sürer ve akşam güneşiyle sona erermiş. Aralarında moğdamlık kuran kişiler de bu yüzden gün hesabı üzerinden anlaşma yaparlarmış. Çalışan kişilere yemeklerini, tarla sahibi olan kişi getirirmiş.
Kotanda çalışanlar, başta da bahsettiğimiz gibi bu yorucu ve uzun işleri eğlenceli hale getirmek ve uykularının gelmesini önlemek isterlermiş. Bunun için de birbirlerine değişik şakalar yaparlar, mani ve türküler söylerlermiş. Kotan sürerken söyledikleri şiirlere de “horavel” denirmiş.
“Horaveller macgalın ‘hey hey hey’ demesiyle başlar ve kıtanın sonunda hep birlikte ‘hoo hoo hoo’ denir. Horeveller bazen ‘güzelleme’ bazen ‘atışma ve sataşma’ şeklinde olur. Bazen de neşe verici, uyku dağıtıcı özellikte olur.” Kotan sürme işi tamamlandığı gece kotan çalışanları tarlada yatarmış. Sabah ise etraftan çiçek, kımı ve yemlik gibi yenilebilen bitkilerden toplar, eşyalarını toparlayıp arabalara yüklerlermiş.
"Türküler söylenerek yola çıkılır"
Öküzleri de kotana koştukları sıraya göre dizerlermiş. Öküzlerin boyunduruklarını çiçeklerle süslerlermiş. “Macgal” yani kotanı yöneten kişi ise arabanın en iyi ve en rahat yerine otururmuş ve türküler söylenerek eve doğru yola çıkılırmış.
İlk önce elbette kotan sahibi kimse onun evine gidilir, yemek orada yenilirmiş. “Macgal”, çocukların yani “hodağ”ların gözlerinden öperek gönüllerini alırmış. Kotan çalışanları, eşyalarını alıp evlerine dönerlermiş. Tüm bu toparlanma ve kotan sürme işinin bitmesinde de “kotan açma” denilirmiş.
Eminim, bu gelenek birçok yörede belki başka isimlerle hâlâ devam eden bir gelenektir çünkü ülkemizin her köşesinde imece usulü işler bugün de yapılıyor. Bu gelenek sayesinde tarlası olan ama tarlasını sürecek aracı olmayan ya da işçi tutacak gücü olmayan insanların işi kolaylaşıyor.
"Tarımla uğraşma hevesi kazandırıyor"
Varlıklı olanın ihtiyaç sahibine yardımını sağlayan ama bunu da başa kakmadan, ihtiyaç sahibinin kalbini kırmadan yapan bu gelenek bana göre, hayatı ve yaptığı işi insana sevdiren bir gelenektir.
Birlikte yaşamayı kolaylaştıran, yardımlaşmanın verdiği huzuru her an hissettiren, ürününü her sofraya koyduğunda tarladan getirdiği günleri tebessümle hatırlatan ve bence hayatın anlamını keşfettiren bir gelenek. Tarım ülkesi olan canım vatanımın bu günlerde değerini çok daha iyi anladık.
Tarımın değerini de her geçen gün konuşur olduk. Sizin sayenizde bu gelenek bana toprağın kokusunu ve üretmenin heyecanını hatırlattı. Askerlik süresince düşünüp arındığım bir dönemde bana tarımla uğraşma isteği ve hevesi kazandıran bir gelenek oldu."
Kaynaklar: Caferoğlu, Ahmet, “Tarla Kültürü Etnoğrafyasına Göre ‘Kotan’”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 19 (2012 ): 43-50 Karabaği, Mirza Cemal Cavanşir, Çev. Kemaloğlu Muhammet, “Karabağ Tarihi”, hikmetyurdu. com, Yıl:7, C:7, Sayı:14, Temmuz-Aralık, 2014/2, ss.209-253 Köse, Mürsel, “Kars’ta Kotan”, Türk Folklor Araştırmaları, Ağustos 1963, Yıl.15, C.8, S.169 Oğan, Sinan, “Türklerde Nevruz Bayramı ve Törenleri”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Mart 1973, Yıl.7, s.75 Uca, Alattin, “Türk Toplumunda Nevruz II” A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı:33, Erzurum, 2007.
18 dayanışma öyküsüKitapta farklı bölge ve kültürlerden 18 dayanışma öyküsü anlatılıyor. Kitabın editörlüğünü Ulaş Bayraktar yapıyor. Kitapta, Aysun Avcı (Acıdan Bal Çıkarmak), Bilgehan Od (Terekeme İmecesi Moğdamlık), Dilvin Yılmaz (Her Derde Deva: Dayanışma), Emel Türker (Bir Umut: Dayanışma) Erdost Onur Berktaş (Avanos Okutma ve Kalkındırma Derneği), Ersan Arsen Hubeseryan (Bir Dayanışma Pratiği: Karagözyan Ermeni Yetimhanesi), Hakan Altınay (Dayanışmanın Sandıklı Hali) İbrahim Karslı (Yol Kardeşliği -Musahiplik) ,İpek Aslan (Hatay'da Ziyaretler), Murat Pehlivanoğlu (Sofralı Gelmek), Nihat Çam (Agonya'da Düğün Cemiyetleri), Okan Işık (Samsun'un Vezirköprü İlçesinde Görülen Birliktelik Yemekleri), Püren Mutlutürk Meral (Kurtlarla Açılan Dayanışma), Raif Bozdemir (Kerpiç Evlerdeki Büyük Emek), Remziye Yeşilyaprak (Boş Tabaklar), Şeyma Karasu (Mevsim Kapatmak), Afette Dayanışma Tuğrul Paşaoğlu ile Röportaj Derya Kap ve Volkan Gültekin (Ekmeği Taştan, Dayanışmayı Ekmekten Çıkarmak) dayanışma öyküleriyle kitapta yer alıyor. |
(RT)