“Uyandırılmaktan kimse hoşlanmaz, uyumayı herkes sever. Terler içinde de olsanız, karabasan da çökse üzerinizi yine de uyandırılmak iyidir. Zorla da olsa uyandım. Hayatı boyunca kaç kez uyanır ki insan?”
Sahnedeki çeyiz sandığının başında duran kombinezonlu kadın tüm çıplaklığıyla karşımızda. Adı Alev, yaşı 45, çalışıyor. İki çocuklu, dul. Bugüne kadar çeyiz sandığında ne varsa ortaya döküyor.
Önce Yeşilırmak’a anlattı, sonra İstanbul Boğazı’na, şimdi kadınlara anlatıyor. Bakın neler anlatıyor: Bir kadın, ilk kez dans ediyor, ikincisini reddediyor, 23’ünde evleniyor, cinci hocaya gidiyor, büyü yapıyor, jinekolojik muayeneden geçiyor, aldanıyor, intikam yemini ediyor, kumpas kuruyor, adam tutuyor, çocukları alıp evi terk ediyor, zar zor iş buluyor, ev kuruyor, ödül alıp tatile gidiyor, dava açıyor, savunuyor, kırkında boşanıyor.
Bir kadın uyanıyor ve soruyor: Hayatı boyunca kaç kez uyanır insan?
Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'nun (BGST) gerçek bir hayat hikayesinden sahneye uyarladığı, reji ve oyun metni Sevilay Saral’a ait olan Aysel Yıldırım’ın oynadığı tek kişilik kadın oyunu “Bir Kadın Uyanıyor” Amed Tiyatro Festivali’ndeydi.
Aysel Yıldırım, 2005 yılından beri oynadıkları oyunun İstanbullu orta sınıf bir kadının gerçek hikayesinin aslında nasıl bir mücadeleye dönüştüğünü, erkeği merkezden kaydırarak kadının anlatısıyla sahneye koyduklarını anlatıyor.
“Kadın kadına oynadık”
Yıldırım yıllarca sadece kadın izleyiciye oynadıklarını aktarıyor. “Kadınlar hep ‘aslında erkeklerin izlemesi gerek’ dedi. Daha sonra karma oynamaya başladık. Erkeklerin biraz dışından bakıp izlediği bir oyun oldu. İçeriden bir anlatıyı izlemiş oluyorlar ve ‘bu açıdan bakmamıştık’ diyorlar. Bir kadının etkilendiği kadar değildir tabii. Bir kadının ağladığı veya güldüğü kadar değil.”
“Aslında erkekleri de bizim eğitme misyonumuz yok. Onlar kendilerini eğitsinler diyoruz” diye konuşan Yıldırım, kadın kadına oynamalarının amacını şu sözlerle ifade ediyor.
“Pozitif ayrımcılık yapmak ve kadın kamusal alanı oluşturmaktı hedeflediğimiz. Erkek kahvehanesinde erkek erkeğe muhabbet vardır ama kadın kadına muhabbet daha çok ev içinde, kadın günlerinde sınırlı olan, ataerkilliğin sınırladığı ve belirlediği alanlarda kalıyor. Biz bunu biraz daha kamusal alanda kadın kadına birlikte politika yapmak, birlikte bir şeyleri paylaşmak gibi kodluyoruz. Ve orada bambaşka bir coşku oluyor.”
“Kadın popülizmi yapmıyoruz”
Oyunun kadın popülizmi yapmadığını belirten Yıldırım, “Aslında kadınların da kendi aralarındaki ilişkiyi anlatıyor. Erkeği merkezden kaydırdık derken anlatmak istediğim oydu. Erkek zaten verili olarak o ataerkil rolünü oynuyor ama kadın da mesela kocası tarafından aldatıldığında başka bir kadından acısını çıkartıyor ve sonra onunla yüzleşiyor. Biz de farkında olmadan ataerkil giyiniyoruz, kuşanıyoruz, öyle davranıyoruz. Oyunu kadın kadına paylaşmak hala bizim için daha değerli” diye konuşuyor.
Yıldırım Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nde okurken Boğaziçi Tiyatro Kulübü’ne devam ettiğini, mezun olduktan sonra da profesyonel tiyatro oyunculuğu ve eğitmenliğine devam ettiğini söylüyor.
“Festival nefes baloncuğu yaratmış”
Diyarbakır’a daha önce 2005’te aynı oyunla geldiklerini bildiren Yıldırım, “O zaman her şey çok farklıydı. Daha başka tartışmalar vardı” diyor.
“Bugün de bu festivalin yapılıyor olması devletin ve hükümetin bizim nefes alacağımız alanları sürekli kapatmaya çalıştığı noktada bir nefes baloncuğu yaratmış.
“Amed Şehir Tiyatrosu’nun yapmış olduğu bu etkinlik çok önemli. Kurumlarımızı kapatabilirler ama bizim etkinlik alanlarımızı kapatamazlar. Bu onu gösteriyor.
“Şehir tiyatrosu oyuncularının da yeniden kurumlaşarak, inadına kapatmayıp devam etmelerini gönülden destekliyoruz.” (BD/YY)