DEPREMZEDE KADINLAR ANLATIYOR
"Hayata sıfırdan başladık, düzenimizi kuramadık"
Derin Yoksulluk Ağı, ‘Afet Yoksulluğu’ projesi kapsamında, 6 Şubat Maraş depremlerinin ardından İstanbul’a taşınmak zorunda kalan ailelerle yaşadıkları zorluklar üzerine konuştu.
bianet’e konuşan Derin Yoksulluk Ağı Genel Koordinatörü Şeyma Batman, kadınların yaşanılan kayıpların yasını tutamadan kendilerini büyük bir hayatta kalma mücadelesi içinde bulduğunu belirtti, “Hanelerin çatısını ayakta tutan yine kadınlar” dedi.
Proje kapsamında hane içinden kadınlarla görüşüldüğü belirten Şeyma Batman, depremzede kadınların İstanbul’da afet yoksulluğunu deneyimlediğini ve hangi destek ürünlerine ihtiyaç duyduklarına dair veri ürettiklerini belirtti.
Derin Yoksulluk Ağı’nın bianet ile paylaştığı, izin alınarak yapılmış dört görüşme kaydını, depremin birinci yıldönümünde Hatay’da çektiğimiz görüntülerle birleştirerek kurguladık.
Kadınların anlatımlarında deprem anı ve sonrasında yaşadıkları, İstanbul’a taşındıktan sonra yaşadıkları zorluklar ve bu süreçte çocukların uğradığı akran zorbalığı konuları öne çıktı.
Kadınlar yoksulluğu anlatıyor: "Mutlu olmamız çok zor"
Depremden sonra dört çocuğuyla birlikte İstanbul’a geldiğini anlatan kadın, deprem anını şu sözlerle anlattı:
“Çocuklara seslendim, “Deprem oluyor ama korkmayın” dedim. Zaten onu der demez duvarlar üstümüze yıkılmaya başladı. Bir an ben durdum ve “Öleceğiz” dedim. Oğlum vardı, baktım arkamda kızlar yok. Aşağıda oğlanı komşularıma verdim. “Ben geri gideceğim” dedim. “Yukarı çıkacağım” Herkes “Deli misin?” diyor. “Öleceksem de öleyim. Üç kızımda yukarıda” dedim. Yukarı çıktığımda baktım ki bir kızım duvarın altında kalmıştı. Üçünün ellerinden tuttum. Duvar çöktü. Kocaman taşı, o molozu nasıl aldım, inanın ben de bilmiyorum. Son anda biz çıktık.”
Evden çıktıklarında mahşer alanında gibi hissettiklerini söyleyen depremzede kadın, “Geceleri enkazda duran insanların seslerini hep birebir yaşayıp, duyduk. ‘Biz ölmedik, bizi kurtarın’ diye” dedi. Memleketinden ayrılmak konusunda çok düşündüğünü söyleyen kadın, “Evinden çok şehrin olmadığını düşünmek insanı çok yıkıyor. Çok üzücü bir durum. Ama şu an bizim memleketimiz yok. Evimizden çok memleketimizin yıkılışı bizi yıktı” diye konuştu.
İstanbul'a taşındıktan sonra çok fazla ayrımcılığa uğradığını söyleyen depremzede kadın, "Kızımın orada bir odası, düzeni vardı. Burada tek göz bir odada 4 kişi kalıyoruz. Kızımın bir odası, dolabı çalışma masası yok. Ev ortammı uygun değil" dedi. Yaşadıkları yoksulluk halinin çocuklarının psikolojisine etki ettiğini söyleyen kadın, depremi de halen unutamadıklarını ekledi.
Depremi yaşayan bir diğer kadın ise büyükşehire alışmakta zorlandıklarını belirterek şöyle konuştu:
"Kızım liseye başladığında, 'Siz buralardan gelmişsiniz', 'Namaz kılmıyorsunuz', 'Siz pissiniz' gibi sözlerle karşılaştı. Ona, 'Ya namaz kılmayı öğrenirsin, kapanırsın, seni yanımıza alırız, aksi takdirde okulda yalnızsın' dediler.
Bu durum kızımı çok üzdü. Bir gün karşıma dikildi ve 'Kapanacağım' dedi. Bu bizi gerçekten çok sarstı. Çünkü bizim yaşadığımız yerlerde böyle şeyler yoktu. Herkes özgürdü, herkesin inancına saygı vardı. Ama bu konuda büyükşehirde zorlandık ve bu durum bizi çok üzdü."
Aynı lisede okul müdürü tarafından da ayrımcılığa maruz kaldıklarını söyleyen kadın, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Kızımı okula kayda götürdüğümde, sağdan soldan verilen giysilerle, çorapsız ve ayakkabısız şekilde memleketimizden çıkıp gelmiştik. Ancak okulun müdürü, bizi şöyle karşıladı: “Okula bu kıyafetlerle gelemezsiniz. Falan yerde satılıyor, gidip formaları alın.” O an gerçekten çok üzüldük. Müdüre, “Biz depremzedeyiz, giydiğimiz kıyafetler bizim değil,” dedim, ama bizimle ilgilenmedi. “Gidin, kızınıza formayı alın. Bir daha da böyle kıyafetlerle okula gelmesin” dedi."
Diyarbakır'da depremi yaşayıp İstanbul'a taşınan kadın ise, çocuklarının okulda ayrımcılığa maruz kaldığını anlattı. Kızının sürekli olarak akran zorbalığına maruz kaldığını belirten kadın, "Eve geldiğinde çok üzgün oluyordu. Ona ne olduğunu sorduğumda, “Bir şey yok,” diyordu. Ancak daha sonra öğrendim ki kızım gerçekten ciddi şekilde akran zorbalığı yaşıyormuş" dedi.
"Hem “Suriyelisin” hem de “Diyarbakır’dan gelmişsin” diyerek ona çeşitli hakaretlerde bulunuyorlarmış. Bir sürü şey söylemişler. Kızım bunların sadece birkaçını benimle paylaştı, ama o dönem gerçekten çok yıprandı."
(AD)