Sanırım sağlık bakanının sık sık dile getirdiği "dönüşüm" ilk olarak bu konuda gerçekleşti. Çünkü şimdilerde bir çok hekim ağzını açtığında bunlardan söz ediyor.
En çok da sağlık bakanı. Nedir bu sözcükler diyeceksiniz! Söyleyeyim: Birisi "hasta" yerine "müşteri" ve bazen de "tüketici" sözcüğü. Sağlık bakanı arada sırada buna "müşteri hasta" diyor. Diğeri ise ondan daha yaygın ve yoğun kullanılan "memnuniyet". Bu da sıklıkla "müşteri memnuniyeti" diye söyleniyor.
Diyeceğim o ki artık hastalarımız birer "müşteri". Onlara sağlık hizmeti iyi verildiğinde de "müşteri memnuniyeti" sağlanmış oluyor.
Bunları bazı hekimler, hatta hocalar, en çok da hizmeti planlayıp düzenleyenler doğrudan şöyle ifade ediyorlar: "Artık sağlık hizmetleri, eskiden olduğu gibi din adamlarının ve hayır kurumlarının muhtaçlar için sunduğu bir yardım ve lütuf olmaktan çıkmış; hastaların ekonomik bedel ödeyerek satın aldıkları bir meta halini almıştır."
Özelleştirilen sağlık
Vatandaşa sağlıkla ilgili hiçbir şeyi anlatmadığımız için onların bu dalgadan etkilenmeleri çok şaşılacak bir şey değil. Ama ya sağlık çalışanları? Ya hekimler? Onların bir bölümü de bu akışa kendisini kaptırmış durumdalar. Televizyonlarda yayınlanan açık oturumları bir dinleyin.
Yazılanları bir okuyun. Günlük medyada yer alan açıklamalara bir bakın. Hepsi aynı şeyi söylüyor. Yalnız örgütlü olanları ve sayıları aslında bir avuç olan bu anlamdaki etik ve mesleki değerleri koruyanlar ısrarla bu sözcüklere karşı çıkıyorlar.
Tüm bunlar sağlığın özelleştirilmesiyle birlikte yaşamımıza girdi. Bu sağlığın bir hak olmaktan çıkarılması, bedeli ödenince alınan bir hizmet haline gelmesiyle gerçekleşti.
Özel hastanede ve muayenehanede derdine derman arayanlar için belki anlaşılabilir bir şeydi bu bedel ödeme ve alışveriş. Ama kamu sağlık kurumlarında da "derdin ne" sorusundan önce "sağlık güvencen ne" ya da "paran var mı" sorularının sorulmaya başlanmasından sonra bu iş çığırından çıktı.
Paran kadar....
Sağlık hak değil ticaretin nesnesi olunca başka kavramlar da sağlık alanında kullanılır oldu: Mesela şöyle cümleler duyduk: "Sunulan hizmet, hizmetten yaralanacak kişinin talep ve gereksinimlerine göre olmalıdır." İlk bakışta ne kadar masum geliyor değil mi?
Hatta haklı bile sayılabilir. Burada belirleyici sözcük "Talep". Bu sözcük sağlık hizmeti için uygun bir sözcük değil. Çünkü o zaman en çok talep edilen hizmetlere yanıt verecek düzenlemeler yapılıyor.
Çünkü para onlardan gelecek. Binlerce hastalık ve sağlık sorunu arasından bazılarına göre hizmetin şekillendirilmesi, onların kapsamadığı sağlık sorunlarını yaşayanlar için hizmete ulaşmamak, ondan yararlanamamak demek. Burada asıl "talep" sahipleri, ya da talebi dikkate alınanlar doğaldır ki cebinde parası olanlar oluyor.
Reklam ve sağlık
Bir başka sık kullanılır yaklaşım da şu: "Hekim sadece teşhis koyarak ve tedaviyi reçete ederek hastanın bu beklentilerini karşılayamaz." Bu da ilk bakışta doğru ve masum bir cümle gibi değil mi?
Buradaki belirleyici sözcük de "Beklenti". Bu sözcüğü hastaya iyi davranmak filan gibi düşünmeyin. Burada aslında hekim ya da sağlık çalışanının sağlıkla ilgili görevlerinden başka görevleri de üstlenmeleri isteniyor.
Yani hizmetin "reklam ve propaganda" boyutu. Daha doğrudan söyleyelim, hastaya sağlık hizmeti vermenin dışında onun kandırılmasını ve daha çok hizmet "talep etmesini", "tüketmesini" sağlamak.
İşte bir başkası; bu "işi bilen biri"lerinin sağlık çalışanlarına, özellikle de hizmeti planlayıp düzenleyenlere, hizmeti verenlere doğrudan önerisi: "Günümüz ekonomisinde sunulan/pazarlanan mal veya hizmetin, ana gereksinim duyan müşterilerin/tüketicilerin tüm beklentilerini karşılaması; o ürün veya hizmetten yararlananların kendilerine sunulandan maksimum memnuniyet duymaları temel hedef olmuştur. Tüketici memnuniyeti ve tüketici hakları kavramları çerçevesinde geliştirilen bu anlayışın sağlık sektöründe de yerleştirilmesi gerekmektedir."
Piyasaya teslim olanlar
Sağlık hizmeti bu biçimde kurgulanıp hizmet sunulunca ticari işletmelerde geçerli olan başka kavramlar da sağlıkla ilgili terimlerle birlikte hekimlerin sağlıkçıların dillerine pelesenk oldu:
"Verimlilik", "kalite", "hizmet maliyeti", "piyasa ve pazarlama", "serbest rekabet", "performans", "liderlik", "yönetişim", "zaman yönetimi", "iletişim becerisi","reklam-tanıtım", "rantabilite", "mal", "bedelli hizmet", "müşteri saygınlığı", "talep yaratmak", "talebi arttırmak", "beğeni kazanmak", "yaşamı rahat ve konforlu kılmak", "avantaj", "ucuza üretmek", "işletme gideri", "müşteri-satıcı ilişkisi", "bütçe için yük", "ödenen paranın karşılığını vermek", "sözleşmeli çalışma", "vardiyalı hizmet", "döner sermayeyi güçlendirmek", "ürettiği hizmet kadar gelir elde etmek", "performansa dayalı ücret-", "özelden hizmet almak/vermek"...
Bunları çoğaltabiliriz. Bu kavramların her biri belki de ayrı bir yazı konusu olabilir. Sağlık ve sağlıklılık kavramıyla nasıl çeliştikleri çok kolay kanıtlanabilir.
Ama tüm sorun sağlığa ve hizmete bakışta düğümleniyor. Sağlığı insanın "yaşama hakkı"nı bütünleyen temel bir hakkı olarak görmek yerine yukarıda söylendiği gibi ticaretin bir nesnesi olarak görüyorsanız varacağınız yer bu.
İnsan sizin için "insan" olarak bir değere sahi değil de "tükettiği" ve "ekonomik" anlamı kadar bir değere sahipse varılacak yer bu.
Bu kavramlar ve ardında yatan düşünceler, sağlık alanında kapitalizme teslim olunduğunu çok net biçimde gösteriyor.
Eşitsizlik
Aslında tüm topluma önerilen şu: Sağlık hizmetinde olabiliyorsan müşteri -daha iyisi bakanın dediği gibi "müşteri hasta"- olacaksın, Müşteri olamıyorsan öleceksin. Üstelik tüm bunları hekimliğin yüceliği, kutsallığı ile birlikte yapmak olası.
Gündelik yaşam böyle değil: Ülkemizde çok büyük bir gelir dağılımı eşitsizliği ve adaletsizliği var. Sağlık güvencesi olan kişi belirtilenin çok altında. Cebinde aldığı hizmeti karşılayacak parası olmayanlar bugün olabildiğince gecikerek sağlık kurumlarına başvuruyorlar.
Bu ise onların sağlık sorunlarını çözülemez bir hale getiriyorlar. Daha çok acı çekiyorlar, daha çok bedensel ve ruhsal kayba uğruyorlar. Bir durumu "acil" hale gelince sağlık kurumlarına başvuruyor. Hizmeti aldıktan sonra ceplerinde paraları olmadığı için, bir çok durumda hastanelerde rehin kalıyorlar.
Ellerinde avuçlarında ne varsa, "kefenlik paraları"na kadar tüm varlıklarını hatta geleceklerini bu bedeli karşılayabilmek için ellerinden çıkarıyorlar. Olmadı bir şekilde "hırsızlık" yapıyorlar. Bir çoğu da "ölüyor".
Herkes için ulaşılabilir sağlık hizmeti
Hasta "müşteri" değildir ve olamaz. Sağlık hizmeti alanı "hasta", hastayı da "müşteri" olarak gören gözler ne kadar yaşadığımız "gerçekliği" yansıtıyor, yani "gerçekçi" olurlarsa olsunlar, "doğru"yu söylüyor olamazlar. Sağlık Bakanı ve onun gibiler "finans kapital"e ve onun isteklerine teslim olmuş; "daha çok kâr" mantığıyla hareket ediyor olabilirler.
Ama bu toplum henüz tümüyle teslim bayrağını çekme noktasına gelmiş değil. Böyle yaklaşıldığı sürece hiçbir bakan, hiçbir hekim ve sağlık çalışanı hastalarını kesinlikle "memnun" edemezler.
Hizmetin kolay ulaşılır olması herhangi bir başka koşulun varlığına bağlı olamaz. O öncesiz ve sonrasız, önkoşulsuz bir zorunluluktur. Eğer tüm insanlar "eşit" ve sağlık hizmeti bir "hak" ise herkes için sağlık hizmetinin ulaşılabilir olması bir toplum içinde bulunmanın getirdiği bir sonuç olmalıdır.
Bugünün çağdaş toplumunda da ondan hizmet alacak tek kişi olmadığı koşulda bile sağlık hizmeti ve hekimlik, günün birinde gereksinim duyulacağı olasılığı nedeniyle ve bu konuda henüz bilinmeyenleri bulmak için varolmalıdır.
Sağlık: Piyasaya devredilemeyecek vazgeçilmez bir hak
Yapılması gereken ise şu: Hekim, sağlık çalışanı ya da bir gün sağlık hizmeti alacak vatandaşlar bu gidişe karşı durmalıdırlar. İnsana ve onun yaşamına kapitalizmin biçtiği değer üzerinden değil de milyonlarca yıllık geçmişi nedeniyle kendinden menkul olan değeri üzerinden değerlendirenler; insanların bu yaşamsal hizmetten bir bedel ödeme zorunluluğu olmadan yararlanmalarının vazgeçilmez "hakları" ve bu hakkın yerine gelmesi için de hizmeti sürekli yararlanılır bir şekilde hazır tutmanın devletin bir "görevi" olduğunu sonuna kadar haykırmalıdırlar. (MS/EK)