CLIN (Comité de Lutte contre les Infections Nasocomiales), "nasocomium" Yunanca'da hastane anlamına geliyor; yani hastanede karşılaşılan enfeksiyonlarla mücadele komitesi.
1996 yılından bu yana, Fransa'da her hastanede bu komitenin bulunması zorunlu. Başkanlığını bir doktor veya eczacı yapabiliyor ve içinde her kademeden hastane çalışanı yer alıyor. Hastane müdürleri ve yardımcıları da bu komitenin doğal üyeleri.
Ayrıca bu komitelerin katılmasıyla bölgesel komiteler de oluşturulmuş durumda. Bununla da karşılaşılan sorunlarla ilgili deney alışverişinin sağlanması, süratle ortak çözümler üretilmesi amaçlanıyor.
Bu komitelerin görevleri ve sorumlulukları kanun ve genelgelerle belirlenmiş durumda ve komite başkanının değişmesinin en kısa sürede bölgesel sağlık dairesine bildirilmesi zorunlu.
Bu komiteler, ayrıca, her yıl sonunda çalışmaları ile ilgili bir rapor hazırlamakla yükümlüler.
Hastaneler ise, hastalar için çıkarttıkları tanıtma broşürlerinde bu komitenin görevlerine, sorumluluklarına ve komitesin başkanının adına yer vermek zorundalar. Bu bilgiler hasta hakları kapsamına giriyor.
Hastane enfeksiyonlarının bildirimi zorunlu ve bu tür enfeksiyonlarla karşılaşıldığı taktirde, zarar gören hastaya tazminat ödenebilmesi için bütçeden pay ayrılıyor.
İstatistiklere göre, Fransa'da, hastane enfeksiyonları her yüz hastadan yedisinde görülüyor. Bu nedenle önemli bir halk sağlığı problemi olarak kabul ediliyor.
Hastane enfeksiyonlarının sıklığı ve ciddiyeti hastaların hastaneye kaldırılması sırasındaki durumlarıyla da doğrudan ilişkili. Örneğin, kemoterapi altındaki bir hastanın veya yoğun bakımdaki bir hastanın, uygulanan tedavinin hastanın direncini azaltması nedeniyle bu tür enfeksiyonlara yakalanma riski çok daha fazla.
Hastane enfeksiyonları ile mücadele, her şeyden önce sağlık personelinin bilgilendirilmesinden ve eğitilmesinden geçiyor. Bu doktorundan, hasta bakıcılardan hasta taşıyıcılara kadar herkesi ilgilendiriyor. Ayrıca, Türkiye'de buna, Avrupa ülkelerinde olmayan, refakatçiyi de eklemek gerekiyor.
Hastanın da bu konuda bilgilendirilmesi tedavinin en güvenli koşullarda geçmesinin koşullarından birisidir. Tedavi edilen ile tedavi eden arasında oluşturulacak güven önemlidir ve bu bilgiler hastaya en anlaşılır bir dille anlatılmalıdır.
Hastane enfeksiyonlarının saklanması, "bizde yoktur" denmesi anlamsızdır çünkü bütün sağlık kurumları bu riski taşır. Bu nedenle, hastanelerde genel temizliğe sürekli dikkat etmek ve dezenfektasyon uygulamaları hiç aksatmadan yapmak gerekir.
Önemli olan enfeksiyon riskini en aza indirmek ve olası enfeksiyonları araştırmak, takip etmek ve ortaya çıktığında da en uygun şekilde tedavi etmeye çalışmaktır.
Enfeksiyon riskinin azaltılmasının bir başka yöntemi ise her hastaya hastalığının durumuna göre davranılmasıdır. Örneğin antibiyotiklere dirençli bir mikrop taşıyan hastayla ilgilenen personelin hatta odayı temizleyenlerin hastayla ilgili bilgilendirilmeleri gerekir.
Böylece hastalığın başkalarına bulaşmaması için özel tedbirlerin alınması sağlanabilir. Örneğin hastanın kullandığı malzemenin, aletlerin ve tuvaletin hastanın kullanımından sonra dezenfekte edilmesi bir zorunluluktur.
Türkiye'de bu tür hizmetlerin refakatçiler tarafından yapılması bu enfeksiyonlara karşı mücadeleyi daha da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle hastane personelinin eğitilmesinin - bilgilendirilmesinin yanı sıra, hasta sahiplerinin de bilgilendirilmesi uyarılması gerekmektedir.
Hastane enfeksiyonları her serviste görülebilir. Ancak en çok görülme riskinin olduğu servisler yoğun bakım birimleri ve ameliyathanelerdir. Ayrıca endoskopi ve biyopsi yapılan salonlar ve buralarda kullanılan aletler önemli enfeksiyon kaynaklarıdır.
Ayrıca hastanın doğal çevresi de - su ve hava - enfeksiyon kaynağını oluşturabilir.
Örneğin sıcak suda veya klimanın yarattığı nemde oluşan bir bakteri olan legionella pnemophilia, tedavisi zor ve kolayca ölümle sonuçlanan "lejyoner pnömonisi"ne neden olabilir.
Hatta hastane bahçesinde, toprakta yapılan kazılar yada hastane binalarında yapılan tamiratlar sırasında ortaya çıkan Aspergillose denen bir mantarın yol açtığı pneumonia, özellikle bünyesi hastalıktan veya uygulanan tedaviden zayıf düşmüş kişilerde öldürücü olabilir.
Alınacak önlemler
Yani hastane enfeksiyonlarına karşı mücadelede, önce enfeksiyon kaynaklarının ve riskinin en aza indirilmesini sağlayacak önlemlerin alınması gerekmektedir.
* Hastanın yakın çevresindeki her değişikliğin denetlenmesi - izlenmesi, belirli aralıklarla su ve hava örnekleri alınarak analiz yapılması, hastane içinde ve yakınında çalışma ve tamirat yapılırken, çalışma ve tamirat bölgesinin diğer bölümlerle ilişkisinin kesilmesi. Hastanın bu havayı teneffüs etmesinin önlenmesi.
* Kullanılan aletlerin dezenfektasyonuyla ilgili protokollerin hazırlanması ve bu protokolün herkes tarafından uygulanmasının sağlanması. Yoğun bakım üniteleri ve ameliyathane gibi hastane enfeksiyonlarının çok görüldüğü birimlerin zaman zaman kapatılarak kökten temizlik yapılması.
* Hastalardaki antibiyotiğe dirençli bakteri oranının saptanması ve bu bakterilerin diğer hastalara bulaşmasının önlenmesi. Hastanelerde gereksiz yere antibiyotik kullanımının bu antibiyotiklere karşı dirençli bakteriler oluşmasının baş sebebi olduğu gözönüne alması.
* El temizliği gibi çok basit ve temel genel temizlik kurallarına kesinlikle uyulması. Her kategorideki personelin bu konuda eğitilmesi - bilgilendirilmesi, hasta bakımının refakatçiler tarafından değil, hastane personeli tarafından yapılması.
Hastane enfeksiyonlarını nasıl kanıtlayabiliriz?
Hasta 24 saatten fazla hastanede kalmışsa (bu süre hastaya biyopsi, endoskopi gibi bir işlem uygulanmışsa daha da kısalabilir), bu süreyi izleyen 72 saat içinde meydana gelen enfeksiyonlar hastane enfeksiyonu kabul edilebilir.
Bunun aksini kanıtlamak hastanenin sorumluluğundadır. Hastaya hastaneye girişte yapılacak analizlerin sonuçları bu konuda kanıt olarak kullanılabilir. Hasta, hastaneye kaldırıldığında bu bakteriyi taşımıyorsa veya bu analizler yapılmadıysa enfeksiyona son yattığı serviste yakalandığı kabul edilir.
Hastane enfeksiyonları sadece bakterilerden ibaret değil; bunlara mantarları, virüsleri ve en son ortaya çıkan, hayvandaki deli dana hastalığı ile özdeşleştirilen, "Creutzfeld - Jacob" sebebi olan vibrionları da eklemek gerekir. (ÇŞ/EÜ)