Bilindiği üzere, 8 Aralık 2000 tarihinde kabul edilen 4610 sayılı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun"; kapsam dışında bırakılanlar hariç, 23 Nisan 1999 tarihinde önce işlenen suçlar hakkında ceza davası açılmasını engellemekte, açılmış olanları ise erteliyor.
Bu yasa ile tıbbi uygulama hataları nedeniyle açılan ceza davaları bu kanunun kapsamına giriyor ve davalar erteleniyor.Yasa, tıbbi işlemlerdeki eksiklik ve hatalardan kaynaklanan suçlarla ilgili olarak sonuçlananları da kapsamı içine alıyor ve suçları kesinleşmiş olanların affedilmelerini sağlıyor. Ancak af yasası tazminat davaları ile henüz önsoruşturması süren hak ihlâlleriyle ilgili başvuruları kapsamıyor.
Adil yargılama hakkı
Kısa adı "HAYAD" olan Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Av. Tunç Demircan'ın belirttiğine göre söz konusu yasa öncelikle; hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayan ve eşitlik kuralını zedeleyen kanun, hasta hakları açısından da olumsuz sonuçların doğmasına neden oluyor. Av.Demircan'a göre erteleme kanunu ile kişilerin adil yargılanma hakları ihlal edilmiş oluyor.
Burada ihlale konu olan hak "başvuru/şikayet hakkı" olarak niteleniyor ve gerek uluslararası bildirgelerde, gerekse konu ile ilgili düzenlemelerde bu hakkın en temel insan hakları arasında yer aldığı açıkça ortaya konuluyor.
Av.Demircan Dernek Yönetim Kurulu açına yaptığı basın açıklamasında bu hakka ilişkin olarak; "Bu hak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde korunma altına alınmış ve şu şekilde düzenlenmiştir:
"Herkes, haklarının ve yükümlülüklerinin veya kendisine yöneltilen herhangi bir suçlamanın saptanmasında, tam bir eşitlikle davasının bağımsız ve tarafsız mahkemece adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir." Ülkemiz mevzuatına bakıldığında, bu konuda en genel düzenleme 1982 Anayasasının 36. Maddesinde yer almaktadır: "Hak arama hürriyeti' başlıklı maddenin metni şu şekildedir:'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
Konuya Hasta Hakları özelinde bakıldığında ise; karşımıza Hasta Hakları Yönetmeliği'nin, 'Müracaat, şikayet ve dava hakkı' başlıklı 42. Maddesi çıkmaktadır: 'Hastanın ve hasta ile ilgili bulunanların, hasta haklarının ihlali halinde, mevzuat çerçevesinde her türlü müracaat, şikayet ve dava hakları vardır.' Biçiminde mevcut ve geçerli olan mevzuatı sıraladıktan sonra şöyle diyor: "Ne var ki, bir hakkın kabul edilmesi yeterli değildir. Önemli olan, devletin, hakkın sağlıklı ve etkili kullanımını sağlayıcı uygun önlemleri almasıdır. Ancak söz konusu kanun ile, mağdur olduğunu düşünen hastaların, ceza mahkemeleri önünde haklarını aramaları engellenmiş, bir anlamda 'başvuru' hakkı rafa kaldırılmıştır. Bugün, farklı yasalar içerisinde ve son alarak da Hasta Hakları Yönetmeliğinde sayılan hasta haklarının korunmasında, en etkili mekanizmalardan biri olan adli yargının, dolayısıyla dava açma hakkının bir şekilde engellenmesi, uluslararası alanda kabul edilmiş 'Adil ve doğru yargılanma hakkı'nı da ihlal etmektedir. " Av.Demircan'a göre söz konusu adil yargılama hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de koruma altına alınmış durumda. Sözleşmenin konu ile ilgili 6. Maddesi'nde "Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili anlaşmazlıkların çözümlenmesi, gerek kendisine yöneltilen herhangi bir suçlamanın karara bağlanması konusunda, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının makul bir süre içinde adil ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir" deniliyor ve bu karar nedeniyle de hasta ve hasta yakınlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurma hakkı oluşuyor.
Yaşama Hakkı
Kısaca "Af yasası" denilen "Erteleme Kanunu" yapılan açıklamaya göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde koruma altına alınan "Yaşama Hakkı" ile de bağdaşmıyor. Çünkü hasta hakkı ihlâline ilişkin davalarda mağdur sıfatı ile bulunan kişiler, kimi zaman sadece cismânî zarar görmüş, kimi zaman ise hayatını kaybetmiş durumdalar. Bu durumda, yaşama hakkı ihlal edilen kişilerin, haklarını arayacakları tek kurumun bağımsız mahkemeler olmasına karşın ve bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. Maddesinde:" Herkesin yaşama hakkı kanunla korunur" denilmek sureti ile güvence altına alınmakla birlikte erteleme yasasıyla kişilerin haklarını arama imkanı ortadan kaldırılmış bulunuyor.
Eşitlik İlkesi
Yapılan açıklamaya göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 14. Maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi yönünden de bir ihlâl söz konusu. Buna göre Erteleme Yasası'yla bazı suçlar kapsam dışı tutulurken bağımsız mahkemeler önünde hakkını arayan kişiler arasında açıkça bir ayırım yapılmış oluyor.
Türkiye taraf
Türkiye söz konusu sözleşmeyi ve ek protokollerini imzalayarak, hukuken sorumlu bir "Taraf Devlet" statüsünü kazanmış durumda. Bu nedenle sözleşmedeki hakların ihlal edildiğini düşünen taraf devlet veya onun vatandaşı, bireysel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (Avrupa Adalet Divanı) başvurabiliyor.
Bu durumda, mağdur olduğunu düşünen ve bu nedenle ceza davası açmış bulunan hasta ve yakınları, "erteleme kanunu"nun, yukarıda bahsedilen ve sözleşme ile güvence altına alınan hakları ihlal ettiği gerekçesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilecekler.
Nasıl başvurulacak
Yapılan açıklamada "İç Hukuk Yolları Tüketilmesi" gerektiği ön şart olarak ileri sürülüyor. Erteleme Yasası bizzat iç hukuk yollarının tüketilmesini engelliyor. Bu kanun aleyhine başvurulabilecek tek başvuru yeri Anayasa Mahkemesi olarak belirlenmiş. Ancak Anayasa Mahkemesi, bazı istisnalar dışında kişileri yargılamakla görevli ve yetkili bir ilk ve son derece mahkemesi olmadığından, iç hukuk bakımından tüketilmesi için zorunlu olarak gidilmesi gereken bir merciyi oluşturmuyor.
Bu durum daha önce de Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tarafından karar altına alınmış. Buna göre 1989 yılında Türkiye'den yapılan bir başvuruda, Yağcı ve Sargın davasında konuyu tartışılmış ve bireylerin Mahkemeye doğrudan anayasaya aykırılık iddiasında bulunma hakları olmadığı için, Anayasa Mahkemesinin tüketilmesi gerekli bir iç hukuk yolu olamayacağına karar verilmiş.
Başvuru 6 ay içinde olduk
İnsan Hakları Mahkemesine başvurma açısından bir de süre şartı öngörülmüş. Buna göre meydana gelen bir olay sebebi ile sözleşme ihlal edilmiş ise bu olayın meydana geldiği tarihten itibaren, Sözleşme ulusal makamların verdikleri bir karar nedeniyle ihlal edilmişse son karardan itibaren, "altı ay" içinde mahkemeye başvurulması gerekiyor.
Dolayısıyla, "erteleme kanunu" aleyhinde İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracak kişilerin, söz konusu kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 22 Aralık 2000 tarihinden itibaren 6 ay içinde yani 22 Mayıs 2001 tarihine kadar başvuruda bulunmaları gerekiyor. Aksi taktirde kişiler başvuru haklarını kaybedebilecekleri gibi, bir başkasının açtığı davanın sonuçlarından da yararlanma olanakları ortadan kalmış olacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bir form halinde hazırlanmış bir başvuru dilekçesi ve gerekli belgelerin fotokopilerinin posta yoluyla gönderilmesi ile başvurulabiliyor. Başvurular Türkçe yapılabildiği gibi Mahkemenin resmi dili olan İngilizce veya Fransızca da yapılabiliyor.
Başvuru için herhangi harç ödenmesi söz konusu olmadığı ifade ediliyor.
Mahkeme'nin adresi: "European Court of Human Rights, Council of Europe, F-67075, STRASBOURG CEDEX, FRANCE" şeklinde. Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği; bu konuda başvurmayı düşünen kişilere danışmanlık desteği verdiğini belirtiyor. Matbu dilekçe formu ile bilgiler Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği'nden alınabiliyor.
Derneğin Adresi: 19 Mayıs Mah. 19 Mayıs Cad. Alkaranfil Sok.No:2/13 Şişli/İstanbul,Tel:0212-248 35 49