Hasan Sivri, Cerablus’a yönelik TSK destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) operasyonunun başlamasından birkaç saat sonra yoğun bir çatışma beklemediğini twitter adresinden yazmıştı. Ardından Birgün gazetesine verdiği röportajda da benzer bir yorum yapmıştı. Cerablus akşam saatlerinde OSÖ’nün eline geçti. Bu arada içinde YPG’nin de bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri, Cerablus’un güneyindeki Menbiç’te pozisyon almıştı. Aslında OSÖ’nün Türkiye sınırından ve güneybatıdan yürüyüşü IŞİD’e karşı silahlı mücadele veren sahadaki iki gücün de karşı karşıya gelmesi anlamını taşıyordu. Türkiye’nin Suriye içsavaşı başlayıp güney sınırı boyunca Kürt kantonlarının kurulmaya başlamasıyla birlikte dillendirmeye başladığı “güvenli bölge” isteği dün “Fırat Kalkanı” adı verilen askeri operasyonla fiili olarak oluşmaya başladı. Cerablus, Suriye Kürtleri açısından Afrin ile diğer kantonların birleşmesi önündeki engel olarak duruyor. Türkiye, ABD’den aldığı destek ile Kürt güçlerinin “Fırat’ın batısına geçmesini” engelleme politikasında bu operasyonla önemli bir adım atmış oldu. Ancak bu hamle bölgedeki dengelerin yeniden şekillenmesine kadar kaygı verici bir ortam da oluşturdu.
Suriye’yi ve Türkiye’nin Suriye sınırındaki bölgeyi yakından tanıyan gazeteci-yazar Hasan Sivri ile Cerablus operasyonunun nasıl böyle hızla tamamlandığı ve bölgede yakın dönemde nasıl gelişmelerin yaşanabileceğini konuştuk.
Operasyon başlamasından kısa bir süre sonra Cerablus’un çok dayanamayacağını söylemiştiniz. Öyle oldu. Bu analizi yapma nedeniniz neydi?
IŞİD çok geniş bir alana hakim. Bu geniş alanda ayrı ayrı Irak ordusu, Peşmerge, Suriye ordusu, Hizbullah ve Kürtlerle savaşıyor. Bu bölgelerde nasıl çatıştıklarını, kentlerden nasıl çekildiğine dair birçok örnek var. IŞİD’in Cerablus’ta olduğu gibi çatışmadan, birkaç saat içerisinde kenti teslim ettiğini görmedik. Yakınımızdaki en son örnek Menbiç’tir. Biraz daha güneyde Palmira’da örneğin Suriye ordusuyla çatıştı. Rusya jetleri haftalar boyu Palmira’yı bombardıman altında tuttu; ama IŞİD Palmira’da çatıştı. Cerablus’tan böyle kolay çekilmesinin temel nedeni IŞİD’in kentte çok güçsüzleşmesidir. Menbiç’in Suriye Demokratik Güçleri tarafından alınmasıyla bu güçsüzleşme başladı. Çünkü haritaya bakıldığında görülecektir, Menbiç’in alınmasıyla Cerablus çevrelenmiş oldu. Askeri olarak Cerablus bitmişti. Operasyondan önce de YPG istediği an çok direnişle karşılaşmadan Cerablus’u alabilir diye düşünüyordum. Tek neden bu değil tabii; sık sık dile getirilen Türkiye ile IŞİD arasındaki ilişki. IŞİD kontrolündeki bölgede Türkiye ile üç dört sınır kapısı var ve bunlarda sorun yaşanmıyordu. IŞİD bu kapıları kaybettiğinde TSK buraları top atışına tuttuğunda bile IŞİD’den açıklama ya da askeri misilleme olmadı. Tabii havan ve roket mermileri dışında. Bombalı saldırıları da üstlenmedi. Sonuçta Cerablus’ta güçsüzleşti ve Türkiye ile aralarında bilemediğimiz farklı ilişkiler olabilir. Üçüncü bir neden de Türkiye’nin tanklarla bu operasyona destek vermesi de bir neden. Bu üç faktör birleşti ve Cerablus birkaç saatte içerisinde teslim edildi. Dün twitterda yazmıştım, ABD’nin desteği olsaydı YPG’de Cerablus’u birkaç saatte alabilirdi.
ABD’nin desteği derken, siyasi destekten bahsediyorsun değil mi? Yani ABD’nin onay vermesi…
Evet, onay anlamında diyorum. YPG güçlerinin koalisyon desteğine bile ihtiyaç duymayacağı ortada.
IŞİD’in güçsüzleştiğini söyledin, bunu sadece Cerablus için söylüyorsun değil mi?
Yok, Cerablus için kurdum o cümleyi. Çünkü Menbiç’te ciddi miktarda yabancı uyruklu üyesi vardı. Bunları daha güneydeki Bab’a ve Rakka’ya gönderdi. Cerablus bölgesinde aslında iki güç var şu an ve bu ciddi bir çatışmaya neden olabilecek bir karşılaşma. SDG güneyde OSÖ Cerablus’ta. Türkiye’nin YPG’yi Fırat’ın batısından çekilmeye zorlamak gibi bir hedefi var ki zaten bu konuyla ilgili açıklamalar geliyor. Kerry “Çekiliyorlar” diyor; YPG “Çekilmeyiz” diyor.
Kerry’nin açıklamasını Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun aktardığını bir dışişleri yetkilisi söylemiş Henüz teyitli değil sanırım ama olan biten bu açıklamaların olduğunu teyit ediyor gibi görünüyor.
Evet. SDG, Menbiç’in kuzeyinde Cerablus bölgesinde yedi köyü ele geçirdiğini açıkladı. Biliyoruz ki SDG’nin çoğunluğunu YPG oluşturuyor. Yani sahadan çekilmiş değiller. Dediğiniz gibi bu açıklamalar alınan pozisyonu gösteriyor.
Bu köyler IŞİD’in elinden mi alındı yoksa ÖSO ele geçirmişti, onlardan mı alındı?
Şöyle, mesela ilk çatışma yaşanan yer Tel Amara adı verilen bir tepe. IŞİD çekildiğinde YPG hakim oluyor tepeye, ÖSO’dan önce davranıyorlar. ÖS açıklama yaptı “Bizden önce gidip aldılar” diye.
Peki köylerdeki durum neyde. İnsanlar yaşıyor muydu?
Savaş boyunca bunu çok gördük. Sıcak çatışmanın yaşandığı yerlerde bile bazı insanlar evlerine kapanıp yaşamaya devam ediyordu. Tabii büyük göçler de yaşandı, boşalan yerler oldu. Henüz sözkonusu köyler için yerel bir kaynağa ulaşana kadar o köylerin meskun olup olmadığını bilemeyeceğiz. Ama mümkündür insanların bulunması. Zaten mesele o alanı almak. 50-60 kişinin yaşadığı köyler bunlar. O bölgede yoğun nüfus zaten loktu. SDG’nin orada askeri olarak bulunması anlamına geliyor yedi köyün alınması.
Başbakanlığın çizdiği Özel Güvenlik Bölgesi ilanı ile Türkiye’nin baştan beri istediği tampon bölge, uçuşa kapalı bölge taleplerini fiili olarak oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?
Artık Türkiye’nin orada talep ettiği noktaya geldiğini düşünüyorum. Ama bu hem Türkiye için, hem Suriye için hem de Ortadoğu halkları için tehlikeli bir durum. Çünkü önümüzde bir Pakistan-Afganistan örneği var. “Tekfircilerin” etkin olduğu bölgede ya da “tekfircilerle” girilen ilişkilerin sonrasında yaşananlar örnektir.
Tekfirciler deyimini açar mısınız?
Yani “kafir ilan edenler”, cihatçılar yani. Kendilerinden olmayan herkesi kafir ilan ederler. Afganistan’dan beri biliyoruz; bunlar bulundukları bölgede kalmıyorlar. İdeolojik olarak yayılmaya, örgütlenmeye eğilimliler. Bulundukları yakın bölgelerdeki Sünnileri daha radikalleştirmeye, daha sonra bu insanları militan haline getirmeye çalışıyorlar. Pakistan bunu yaşadı, hala yaşıyor. Daha sonra Irak’ta gördük. Tevhid ve Cihat, El Kaide gibi örgütlerin, IŞİD gibi örgütlerin çıktığı yerdir. Şimdi Suriye’de de aynı şeyi yaptılar. Lübnan’a dayanmak istediler; ama orada bir Hizbullah gücü var. Hem Şiiler, hem Hıristiyanlar ve hem de ılımlı Sunnilerin desteklediği bu örgüt o sınırı da korudu. Lübnan’ı tekfircilerden kurtarmış oldu. Ama Türkiye sınırı kapatmak yerine açık tutuyor. Her ne kadar ılımlı muhalif denilse de; hayatta kalan El Kaide liderlerinin İdlip’te olduğunu, artık merkezlerinin orası olduğunu biliyoruz. Bunları yayınlarında ve fetvalarında “Cihadın merkezine gelin” çağrılarını okuyoruz. Dolayısıyla bu ilişkilerin hepsinin Türkiye’ye bir yansıması, bir bedeli olacaktır. Ben sınırda yaşan biriyim, Antakyalıyım… Sınırda yaşayanlar bunu en yakından yaşayan insanlar şu an. Kantonların birleşmesini engelledik söylemi çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir duruştur. Ama bu politikadan dönüş yapılacağına dair bir izlenim de yok maalesef.