"Meslek ölür, zanaatkar aç kalır"
Yüzyılı aşkın zamandır Antakya'da ayakkabı üreten, genel anlamda 'ayakkabıcılık' ya da 'kunduracılık' olarak tabir edilen meslekle uğraşanlar, günümüzde gözle görülür bir şekilde güç durumda.
Zaman içinde, teknolojik olanaklar dahilinde günümüze dek ayakkabı üreten esnaf, artık ekonomik nedenlerden dolayı 'kalitesiz ayakkabı' üretimine varan bir değişim geçirdi.
Hala ayakkabı üretiminin her aşamasını gerçekleştiren ayakkabıcılar, özellikle ekonomik nedenlerden dolayı çeşitli arayışlar içerisine girmiş durumdalar.
Antakya'da ayakkabı üretimi, derinin ya da meşin adı verilen taklit derinin tabanıyla, aynasıyla, yüzüyle, astarıyla ayakkabıya dönüştüğü bir süreci kapsıyor.
Ayakkabının yüzünü diken "sayacı", el dikişlerini atan "saraç", ayakkabıya son halini veren, deriyi ya da meşini kalıba çeken "kunduracı" bu sürecin birer parçası olarak benzer sıkıntıları yaşıyor.
Taklit ayakkabılar için gerçek dışı ücretler
Son yıllara kadar Rusya'ya, Romanya'ya, Bulgaristan'a ve Arap ülkelerine ayakkabı ihraç eden Antakya esnafı, artık üretimini satamadığı için, ucuz işçilikle ürettiği ucuz ayakkabıları ancak iç piyasada eritmeye çalışıyor.
Çin'den ithal edilen ucuz ayakkabılarla pazarları daha da daralan ayakkabıcılar, çareyi Çin malı taklit derilerle ayakkabı üretmekte bulmuş. Tabakhane'de hala kaliteli deri ayakkabılar üretilirken, sayıları tam olarak bilinmeyen yüzlerce ayakkabıcı kalitesiz üretim gerçekleştirerek para kazanmaya çalışıyor.
Ayakkabıcılar Derneği'ne, vergi kayıtları olmadığı için üye olamayan sayacılar, saraçlar ve imalatçıların sayısı tam olarak belirlenemiyor. Onlarca pasajda, onlarca dükkanda çalışan ve sayıları tam bilinmeyen ayakkabıcılar, genellikle taklit deriden (meşin) ayakkabıları çok ucuza üretip, yine çok ucuza satıyor.
Bu durum onların işçilik ücretlerinin de düşük olmasını beraberinde getiriyor. Sayacılar, saraçlar ve kunduracılar parça başına düşük ücretler alıyor. Düşük işçilik karşılığında günde 15-16 saat ve yılın en fazla 6 ayında zor koşullarda çalışabilen esnaf, doğal olarak halinden memnun değil.
Bir çoğunun sigortası ya da herhangi bir sosyal güvencesi yok. Kötü koşullarda, havalandırması olmayan dükkanlarda uçucu yapıştırıcıları soluyarak çalışan ayakkabıcıların sağlıkları da ciddi risk altında.
Harcanan bu emeğin karşılığı ise 5 ile 8 YTL'ye satılan ayakkabılardan elde edilen ve sayacıların, saraçların, kunduracıların ve imalatçıların pay aldığı gelir.
"Çocuk işçi" yerine iki fazladan el
Çocukların çoğu sayacı, saraç, kunduracı ve ya imalatçı olan ailelerine yardım etmek için çalışıyor. Genelde okuldan arta kalan zamanlarını bu mekanda geçiren çocukların emekleri "aile bütçesine katkı" olarak görülse de işçiliklerinin ağır olduğunu söylemek zorundayım.
Çocukların da artık bu üretim biçiminin bir parçası olduğu ve "çocuk" olarak görülmekten ziyade daha fazla ayakkabı üretmek için iki tane daha fazla el olarak görüldüklerini söylemek de yanlış olmaz.
"Mesleğimizin onuru kalmadı"
Antakya'daki ayakkabı sektörünün her gün kötüye gittiğini düşünen esnaf, 'meslek onurlarının dahi kalmadığını' ifade ediyor. Zanaatkarların çeşitli mesleklere kaymasına neden olan gelişmelere dur demek için hükümetlerden yardım isteyen, fakat bugüne dek olumlu bir gelişme görmediğini söyleyen esnaf, "Bırakın sosyal hayatı, bizim bir Bağ-kur güvencemiz bile yok!" diyerek tepkilerini dile getiriyor.
Sağlığa zararlı "fukara" ayakkabısı
"Bizde vergimizi vermeyi isteriz, bizde sigortalı çalışmayı isteriz ama ayakkabılarımızı satabileceğimiz kanallar yaratılmadığında, ayakkabılarımızı satamıyoruz. Mecburen ucuz ayakkabı üretiyoruz. Kaliteli ayakkabı üretsek dahi pazarlayamıyoruz." diyen esnaf, aynı zamanda ürettikleri ayakkabının sağlığa zararlı olduğunu belirtiyor ve ekliyor, "Bunlar fukara ayakkabısı. Beş nüfusluk bir aile babası bir çift ayakkabı yerine beş çift alıyor. Sağlıklı olmasa da alabileceği ayakkabı ancak bu!".
Öte yandan, meslek tanımlarında yeri olmayan ve bu nedenden dolayı tanınmayan fakat ayakkabı üretiminin önemli bir parçası olan sayacılar ve saraçlar geçmiş yıllarda dernek ya da kooperatif kurmak için çaba harcamış fakat, çoğunun vergi kaydının dahi olmaması nedeniyle birlikte hareket edememişler.
En azından bir derneğimiz olsaydı...
Ayakkabıcılar Derneği'ne de aynı sebeplerle giremeyen sayacılar ve saraçlar, herhangi bir sorunları olduğunda dahi muhataplarını bulamamaktan şikayetçi. "En azından bir derneğimiz olsa, birlikte hareket edebilirdik." diyen sayacılar, "ayakkabıcı" diye tanınmanın dahi kendilerini ortaya koymalarına engel olduğunu düşünüyor.
Sektörün geleceği umutsuz görünüyor
Antakya'da ayakkabı üretimini gerçekleştiren ya da bu üretime destek veren malzemeciler de dahil olmak üzere kimse, ayakkabı sektörünün geleceğini "parlak" görmüyor.
En yoğun çalıştıkları sezonlarda dahi parça başı 60 yeni kuruş ile 80 yeni kuruş arasında para alabilen esnaf, ne çalışmaktan vazgeçebiliyor, ne de temel ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabiliyor.
Kötü koşullarda çalışmalarına karşın para kazanamamaktan şikayetçi olan esnaf, en çok iş ürettiklerinde dahi, en fazla yılın dokuz ayı düzenli çalışabiliyor. Aralarından birçoğu "Asgari ücretle bile çalışırım, yeter ki düzenli bir gelirim olsun. Burada parça başı çalışıyoruz. Haftalığımızı aldığımız zaman ihtiyaçlarımızı ancak gideriyoruz. Elimizde bir kaç kuruş kalsa da bütün yıl ara vermeden çalışsak yine iyi." diyor.
"Ermeni mesleği" olarak ifade edilen, zamanla Türklerin ve Arapların da çalışmaya başladığı ayakkabıcılık sektörü yüzyılı aşkın zamandır Antakya'da varlığını sürdürüyor.
İlk zamanlarda özel sipariş ayakkabılar, körüklü çizmeler üreten esnaf her geçen gün bir çıkmaza doğru ilerliyor. "Önceden ihraç ettiğimiz ayakkabıları artık üretemiyoruz. Üretsek de kime, nasıl satacağız?" diye soran esnafa hak vermemek de elde değil. (SE/EZÖ)