Britanyalı oyun yazarı Harold Pinter, 1985'te Uluslararası PEN adına Arthur Miller'la birlikte Türkiye'ye gelmişti. Amaçları 12 Eylül'ün baskıcı rejimi altında yaşayan Türkiyeli yazarların durumunu gözlemekti.
Pinter, önceki gün 78 yaşında hayatını kaybetti. Oyunlarıyla Nobel Edebiyat Ödülü'nü almış, Irak'ın işgalinden Vietnam savaşına kadar kadar birçok konuda barış, ifade özgürlüğü ve demokrasi için öne atılmıştı.
Beş günlük Türkiye ziyaret programında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı II Numaralı Mahkeme'de, 48 sanıklı Barış-2 davasını izlemek vardı. Aziz Nesin'e PEN Kulüp onur üyeliğini verdiler. Eski başbakan Bülent Ecevit'le, ertesi gün de Süleyman Demirel'le görüştüler. Başbakan Tugut Özal ve hükümet üyeleriyse onlarla görüşmeyi reddetti.
Sadun Aren, Yalçın Küçük, Haluk Gerger ve o sırada Barış Davası'ndan tutuklu bulunan Prof. Dr. Gencay Şaylan'ın eşi Serpil Şaylan ile buluştular. 22 Mart'ta da Türkiye'den ayrıldılar.
Pinter, o geziyi daha sonra Miller'ın anısına yazdığı bir yazıda şöyle anlatıyordu:
"Arthur Miller ve ben İstanbul havaalanına 17 Mart 1985'te indik. Gezi kötü başlamıştı. İki bavulumdan biri gelmemişti. Her şey bir yana, çorapsız kalmıştım. O yüzden Arthur bana kendininkileri ödünç verdi. Oldukça iyiydiler, uzun süre dayandılar."
Çevirmenliklerini, o zamanlar genç iki yazar olan Orhan Pamuk ve Gündüz Vassaf üstlenmiş; onları havaalanında karşılamışlardı.
Onlarca yazarla görüştüler. "Hapiste işkence görmüş olanların elleri hala titriyordu ama yine de kadehlerimizi doldurmakta ısrar ettiler."
ABD elçisine
"Hayatımın en gurur duyduğum anlarından biri" dediği olaysa ABD büyükelçisi Robert Strausz-Hupé'nin onlar için verdiği yemekte gerçekleşti.
Miller yemekte yaptığı konuşmada ABD'nin neden tüm dünyada –Türkiye'de dahil- askeri diktatörlükleri desteklediğini sordu. Büyükelçi konuşması için ona teşekkür etti. Yemekten sonra "beladan uzak durmak için" duvardaki resimleri incelediği sırada Pinter'ın yanına gelen büyükelçi onu sıkıştırdı. "Bay Pinter, buradaki durumun gerçeklerini kavrayamamış gözüküyorsunuz. Rusların sınırın öte yanında olduğunu unutmayın."
Pinter'ın cevabıysa "Benim bahsettiğim gerçekler testislerinize elektrik verilmesini kapsıyor" oldu. Bu küçük sohbetin ardından Miller ve Pinter nazikçe orayı terk etmek zorunda bırakıldı.
Pinter sadece büyükelçiyle değil, yemekte bulunan Nazlı Ilıcak'la da tartışmıştı. Ilıcak "Size ne oluyor! Bu Türklerin sorunu ve onlar çözmeli; durumdan çıkar elde etmeye çalışıyorsunuz" deyince Pinter "Bu hakareti size iade ediyorum" diyecekti. Aynı yemekte bulunan Erdal İnönü'yse işkence ve diktatörlüğe karşı destekleri için Miller ve Pinter'a teşekkür etmişti.
Ertesi gün tüm gazetelerde ziyaretle ilgili haberler vardı ama yazarların yaptığı basın açıklaması hükümetin uyarısı nedeniyle görmezden gelindi.
Kürt sorunu ve Dağ Dili
Pinter daha sonra verdiği bir röportajda "Birçok açından aydınlatıcı bir gezi oldu" dedi. "İlk olarak Kürtlerin çektiklerini, aslında onların varlığının ortadan kaldırılmaya çalışıldığını ve dillerini konuşmalarının yasaklandığını gördüm."
Bu gezinin ardından yazdığı Dağ Dili, 1988'de tamamlandı. Oyunun hikayesini "Geri dönünce birkaç sayfa yazdım ama emin değildim. Karım beni oyunu çöpe atmamaya ikna etti. Üç yıl durduktan sonra bir gün elime aldım ve bitirdim" diye anlatıyordu.
1996'da Londra'da yaşayan ve Yeni Yaşam adı altında toplanan bir grup Kürt aktör oyunu sahnelemeye karar verdi. Provalar için bir salon kiralandı, asker kostümleri ve plastik silahlar yapıldı. Fakat onların oyuncu olduğunu anlamayan bir kişi arayınca, Kürtlerle Türklerin birbirine girmek üzere olduğunu düşünen polis salonu kuşattı ve baskın yaparak hepsini gözaltına aldı. Gerçek anlaşılınca provalara devam edildi; emniyet daha sonra gruba tazminat ödemek zorunda kaldı.
Pinter o gezinin ardından Türkiye ve özellikle de Kürt sorunuyla ilgisini kesmedi. Aralık 1997'de Musa Anter Barış Treni üzerine Julia Guest'in hazırladığı sergi için ifade özgürlüğü kuruluşu Article 19'da yapılan toplantıda bir açılış konuşması yapmıştı.
Guest, o dönemde fotoğrafları çektikten sonra bir süre tutuklanmış; fotoğraflarda yer alan insanlar da baskılarla karşılaşmıştı. Bunu hatırlatan Pinter "Asıl nokta, Kürtlerin Türkiye'de her gün bu muameleye maruz kalıyor olması" diyordu. Britanya basınını bu konuları takip etmemekle eleştiren Pinter, Türkiye'yi İslami iktidarlardan uzak tutmak için Avrupa'ya yakınlaştırmayı benimseyen Batılı hükümetlerin de aslında bu insan hakları ihlallerine göz yumduğunu ekliyordu.
1999'da PKK lideri Abdullah Öcalan derdest edilip Türkiye'ye getirildiğinde Kürtlerin protestolarına destek vermiş; Türkiye konsolosluğu önündeki eyleme katılmıştı.
2000'de kanser olduğu anlaşıldı. Sağlığı gittikçe kötüleşti. 2005'teki Nobel ödül törenine bu yüzden katılamadı. Pinter, arkasında Dağ Dili'nin de aralarında olduğu onlarca oyun ve insanca yaşamı savunan hareketli bir hayat bırakarak aramızdan ayrıldı.(EÜ)
* Bu yazıyı Harold Pinter adına kurulmuş internet sitesinde yer alan bilgilerden, Lucy Komisar'ın bir haberinden ve Miller'ın Türkiye ziyareti üzerine yazdıklarını Halim Spatar çevişrisiyle yayınlayan Cumhuriyet Dergi makalesinden derledik.