Mardin, Kızıltepe…
Kasımın yirmi biri…
Yıl, 2004…
Uğur Kaymaz, on iki yaşında, ilkokul beşinci sınıf öğrencisi. Babası tır şoförü.
Vakit akşama doğru, yemek yemeğe az kalmış. Babasıyla beraber battaniye ve yastıkları kamyona götürüyorlar. Ertesi gün babası sefere gidecek. Tam kamyonun yanına geldiklerinde, ne olduğunu anlamadan gelen silah sesleriyle vücudunun birçok yerinde duyduğu korkunç acılar.
On üç kurşun, on üç yara, on üç acı…
Dokuzu sırtından…
Yıkılıp kaldı, aynı şekilde vurulup düşen babasının yanına. Ayaklarında terlik.
Sonradan vurulup düştüğü yere, elinin yanına koyulan kendi boyu kadar silah. Çok yakın mesafeden ateş eden dört polis. Dördü de cezasız.
On iki yaşında, silahsız olduğu halde, dokuzu sırtından kalleşçe giren, toplam on üç kurşunla, yakın mesafeden, dört polis tarafından öldürülmek mi, babasıyla birlikte ölüme yürümek mi, yoksa polislerin ceza almaması mı?
Hangisi daha kötü?
* * *
Diyarbakır, Lice, Şenlik köyü Hambaz mezrası…
Eylülün yirmi dokuzu...
Yıl, 2009…
Her gün gibi o günde hayvanları otlatmaya gitmişti, on iki yaşındaki Ceylan Önkol. Adı ceylan gibi bir kızdı. Hayat doluydu. Kim bilir ne hayalleri vardı…
Otlağın yanında jandarma karakolu…
Karakoldan atılan havan topu! Ceylan bir şey anlamadan paramparça…
Parçalarını eteği ile toplayan anne, yaşamına biçilen yirmi sekiz bin lira, failin bulunmaması, dosyanın rafa kaldırılması, adaletin olmayışı…
On iki yaşında, hayatı tanımadan, suçsuz olduğu halde, paramparça ölmek mi yoksa askerlerin yargılanmaması mı?
Hangisi daha kötü?
* * *
Van, Gürpınar, Yalınca köyü, Çeli mezrası…
Şubatın biri…
Yıl, 2014…
Muharrem Taş, üç yaşında, dünyayı annesinin kokusundan daha az tanıyor.
Kış beyaz örtüsünü öyle bir sermiş ki ne geçit verir insana ne merhamet eder. Kış acımasızdır. Kış ölümdür.
Öğle yemeği sonrası rahatsızlandı. Ne olduğunu kimse bilemedi. Basit bir rahatsızlık sanıldı. Akşama doğru öksürüğü çoğalıp nefes alamaz hale gelince baba köydeki akrabalarını yardım için arar. Jandarmaya haber vermelerini, mümkünse helikopter göndermelerini ister. Yollar kapalıdır. Beklerler çaresizlik içinde.
Gece yarısına doğru yeniden arar baba. Yardımı sorar. Beklerler ama ne gelen vardır ne de bir haber. Gece yarısını biraz geçtikten sonra, babasının kucağında, yaşamın ağır şartlarına dayanamayan küçük Muharrem yaşama veda eder.
Jandarma neden gelmedi bilinmez ama 112 acil merkezinin mazereti anlamsızdır.
“Merkeze gelen aramaların çoğunun sahte olduğunu, bu nedenle doğrulatma görevleri olduğunu, doğrulatamadıkları için de yardım göndermediklerini” söylerler.
Babanın çaresizliği içini acıtır. Akrabalarını arar ve oğlunun öldüğünü söyler. Defnedilmesi için otopsi gerekmektedir. Sabah oğlunun cansız bedenini bir çuvala koyup sırtına bağlayan baba, on sekiz kilometre uzaktaki köye gitmek üzere yola çıkar. Altı saat oğlunun cansız bedenini sırtında, çuval içinde taşır/taşımak zorunda kalır…
Üç yaşındaki çocuğun tedavi görememesi mi, babanın öpmeye kıyamadığı oğlunun cansız bedenini saatlerce sırtında, çuval içinde taşımak zorunda kalması mı, yoksa inanmadıklarından dolayı tedavi için araç göndermeyenlerin yargılanmaması mı?
Hangisi daha kötü?
* * *
Şırnak, Cizre, Cudi Mahallesi…
Eylülün yedisi…
Yıl, 2015…
Cemile Cizir Cağırga, on yaşında. Henüz doğmamışken, yirmi üç yıl önce, ailenin evine düşen havan mermisiyle, birisi kardeşi olmak üzere yedi akrabasını kaybetmiş. Sekiz kardeşten birisi. Sokağa çıkma yasakları devam ediyor. Silah seslerinin nereden geldiğini anlamak için kapının önüne çıkan annesinin yanına gittiği sırada vuruluyor. Annesinin kucağında can veriyor.
Annesi, sabaha kadar beraber uyuyor Cemile ile. Sabah saçlarına ve ellerine kına yakıyor. Yıkayıp temizliyor. Kokmaması için derin dondurucuya koyuyor.
Üç gün kalıyor derin dondurucuda, yanında annesi, Emine ana…
Yirmi üç yıl önce yedi yakınını havan mermisiyle kaybetmek mi, istemedikleri savaşta kendisini korumakla görevli olanlarca öldürülmek mi, öldükten sonra dondurucuda kalmak mı, annenin ölmüş çocuğuna kına yakması mı yoksa on yaşındayken öldürüldükten sonra “terörist” olarak ilan edilmek mi?
TIKLAYIN - SURUÇ'TAN BUGÜNE 20 ÇOCUK ÖLDÜRÜLDÜ
Hangisi daha kötü?
Yargılanmaksızın suçlu ilan edilmek mi?
Yargılanmaksızın öldürülmek mi?
Yargılamaksızın suçlu ilan eden ve öldürenlerin yargılanmamaları mı?
Bunların normal hale gelmesi mi?
“Hangisi daha kötü?” diyebileceğimiz, bu sayfalara sığdıramayacağımız kadar çok, binlerce olayı coğrafyamızda bizlere yaşatanlar tükenmedikçe, her birinde aynı soruları soracağız kendimize…
En kötüsünün, ölen o canların bir daha geri gelmeyecek olduğunu bildiğimiz halde… (NT/HK)