Erdoğan'ın vurguları üzerine birkaç şey söylemeden önce "küresel köy"e biraz yakından bakalım. "Memleketlerin tarihte görülmemiş bir etkileşim içinde, koyun koyuna yaşaması" anlamında deşifre edilebilecek bu terim, gerçekten de son 150 yılda yaşanan dönüşümler sonucu ortaya çıkan çok "temel olgular"a işaret ediyor.
"Küresel köy"ü oluşturan evlerin ahalilerinin birbirlerinden, birbirlerinin neyle geçindiğinden ve köye nasıl katkıda bulunduğundan genellikle habersiz yaşıyor olmaları, "temel olgular"dan biri.
"Küresel köy"ün bir hanesi, adını bile bilmesek de, "Vanuatu" denilen adalar ülkesidir mesela. 83 adadan oluşan bu 200 bin nüfuslu Güney Pasifik ülkesi için Columbia Ansiklopedisi 'nde şöyle yazmaktadır: "Ülkenin diğer gelirleri, gelişen turist endüstrisi ve Vila'nın (başkent) şirketler için bir vergi perdeleme merkezi haline gelmiş olması ile elde edilmektedir."
Vanuatu Web sitesinin anasayfasında ise şu ibare yer almaktadır: "Vanuatu'nun bir enternasyonal offshore finans merkezi olarak altyapısı, uzun süredir yatırımcıların tercihleri arasında yer almaktadır. Vanuatu Finance Centre Association'ın üyeleri tarafından sunulan hizmetler ve uzmanlık dünya standartlarındadır ve Vanuatu'da bir dizi enternasyonal banka ve muıhasebe şirketi hizmet vermektedir."
Vanuatu hanesine kayıtlı Halliburton
Söz konusu hizmetler, takdir edilecektir ki, adalarda yaşayan Melanezya yerlilerinin yıllar içinde çalışıp çabalayarak geliştirdiği hizmetler değildir. Ne de vergi kaçırma operasyonları için "Vanuatu altyapısı"nı kullanan şirketler, medeniyetimizin yüz karaları olarak bir tarafa fırlatılabilecek, kara para aklayıcı, nayloncu, derme çatma sermaye yapılarından ibarettir.
Bob Herbert'ın 30 Ocak tarihli New York Times makalesinde, Amerikan başkan yardımcısı Dick Cheney'nin 1995'ten itibaren başkanı olduğu Halliburton şirketinin Kayman Adaları, Bermuda gibi yerlerin yanı sıra Vanuatu'da da faaliyetleri olduğu (Kinhill Kramer Ltd) SEC (ABD'deki federal Securities and Exchange Commission) kayıtlarına dayanılarak belirtilmektedir.
Makale, Halliburton'un Vanuatu ya da Bermuda ahalisi olduğu ölçüde Amerikan ahalisi olmadığını da göstermektedir. Baba Bush'un başkanlığı döneminde savunma bakanı olan Dick Cheney'den birçok bakanlık işi alarak 90'ların başlarından itibaren "devlet pazarı"nda yükselişe geçen Halliburton'un 2002'de ödediği vergi miktarının 15 milyon dolar olduğunu, makalede, Halliburton sözcüsü Wendy Hall'un ağzından öğreniyoruz.
Sadece Irak'ta aldığı ihalelerin sözleşme tutarı 7 milyar dolara ulaşan, işgalin üstünden henüz bir yıl bile geçmeden Amerikan devletinden tahsil ettiği para 3 milyar dolara yaklaşan Halliburton, Irak'ta iş yapmak isteyen tüm yabancı firmaların kapısını çalıp icazetini almak durumunda olduğu sayılı otorite arasında yer almaktadır.
Erdoğan'ın sözünü ettiği "küresel köy"de, devletin artık pazara müdahele etmediği bir "serbest piyasa ekonomisi" sarsılmaz bir norm, parlayan bir güneş olarak benimsenmiştir ve 90'lardan itibaren SEC'de giderek kabarıklaşan "Halliburton dosyaları" (yolsuzluklar) yığınına Amerikan devletinin milyarlarca dolarlık yeni işi Halliburton'a vererek cevap vermesi, bu normun kuşkusuz en göz alıcı, en parlak, en anlamlı tezahürlerinden birini oluşturmaktadır.
"Küresel köy"de sağlık duası
Küresel köyün bir başka evi olan Kuzey Kaliforniya şehri Alamo'ya 28 Ocak 2004 sabahı ulaşan 50 - 60 kişilik bir kafile, şehrin dini önderleri tarafından karşılandı . Kafiledekileri sevgiyle bağırlarına basan önderler arasında Musevi, Protestan, neredeyse her inancı temsil eden din adamı vardı. Hep beraber şehirdeki Safeway süpermarketinin önüne gidip dualar ettiler. İçlerinden bir haham, "Bay Burd, gözlerini aç ve ızdırap çeken insanları gör" diye yakarıyordu. Kafile daha sonra, 15 malikaneden oluşan "Alamo Ridge"e doğru yürüdü. Büyük demir kapının önüne geldiler. Görmek ve konuşmak istedikleri kişi, "Bay Burd", malikanelerden birinde yaşıyordu.
Küresel Köy'ün Alamo evinde oturmasına karşın Alamo ahalisinden sayılması zor bu "Bay Burd" kimdi? Şehre gelen insanlar ve onları karşılayan din adamları, neden Safeway zincirine dahil süpermarketin önüne gidip dua etmişlerdi? Bu Safeway neyin nesiydi?
Safeway, binlerce halkasıyla Kuzey Amerika kıtasının en büyük süpermarketler zincirinden biriydi. Perakende devinin 70 bin çalışanı, dört ay önce sağlık hizmetleri haklarına getirilen kısıtlamalara karşı greve başlamış, şirket lokavt yapmıştı. Bay Burd şirketin başkanıydı ve evangelist olduğu bilindiğinden, kalbini yumuşatmak için, pazarlık masasına yeniden oturmasında belki ellerini güçlendirir diye, grevciler din adamlarının desteğiyle demir kapının önüne gelmeyi tercih etmişti.
İşçi temsilcilerinden 21 yaşındaki Cynthia Hernandez, San Francisco Chronicle yazarı Ruth Rozen'a şöyle diyordu: "Bizim başımıza gelen, bu ülkede herkesin başına gelecek. Grevimiz kırılırsa, işverenler tüm işçilerin sağlık hizmetleri haklarını ellerinden alabileceklerini anlayacaklar."
"İmdadımıza yetişirler"
"Küresel köy"de yaşananları haber olarak geçen kuruluşlardan One World, 27 Ocak 2004 tarihli haber inde bir "çağrı"yı duyuruyordu: "Dünyanın en büyük özel vakıflarının yöneticileri, Bush yönetimine ve yasama organına, mutlak yoksulluğu ortadan kaldırmak için gelişme yardımlarını ve insani yardımları büyük ölçüde artıran kararlar almalarını istediler ve bunun ABD'nin karşı karşıya olduğu küresel meselelerle başa çıkmanın en etkili yolu olduğunu belirttiler."
Beyaz Saray ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice, bazı hükümet üyeleri ve Senato üyelerinin katıldığı toplantılarda yukarıdaki çağrıyı yapan girişimin öncülerinden biri, Microsoft'un kurucusu ve dünyanın en zengin adamı Bill Gates JR'ın babası Bill Gates SR idi. One World'ün haberinde, "Bill and Melinda Gates Vakfı"nın, 26 milyar dolarlık kaynağıyla dünyanın en büyük özel vakfı olduğu da belirtiliyordu.
"Küresel köy"ün en önemli, en saygın kişilerinden biri olan Bill Gates'in İngiltere kraliçesinden şövalye ünvanı alacağı ise bir gün önce BBC tarafından duyurulmuştu .
Gene o günlerde, Microsoft'un Kaliforniya Üniversitesi ve Eolas Technologies'e ait Web tarayıcı (browser) teknolojisini, patent haklarını ihlal ederek kullandığı için 521 milyon dolar para cezasına çarptırılması ise Reuters tarafından duyurulmuştu . Yüzlerce farklı programın tarayıcı üzerinde çalışmasını sağlayan Eolas tarayıcı teknolojisi, Internet Explorer'ın popülaritesinde kuşkusuz baş rolü oynamış unsurlardan biriydi. Bu gelişme karşısında Microsoft, kendilerini zor duırumda bırakacak mahkeme kararı konusunda ABD Patent ve Tescil Dairesi'nin imdatlarına yetişeceğine inandıklarını belirtiyordu .
Şarkısı bile var
Tayyip Erdoğan'un sözünü ettiği "küresel köy" öyle bir yer ki, burada bir insan, mesela Almanya'ya gittiğinde, özel bir ATM şebekesini kullanarak Vanuatu'daki "vergiden muaf" hesabından para çekebilir . Bir başkası, Safeway başkanı evangelist Steven A. Burd'ün yaptığı gibi, şirketinin hisse senedi fiyatlarının düşmeye başladığı noktadan önceki birkaç ay içinde elindeki hisseleri satıp banka hesabında ekstradan 15 milyon dolar nakit yaratabilir . Burd'ün şirketi Safeway zarar ettiği halde, 15 milyon doları cebe atan başkan haricindeki 11 üst düzey yöneticiye yaklaşık 10 milyon dolar prim bir çırpıda ödenebilir. "Küresel köy"de bir başkası, kendisini dünyanın en zengin adamı yapan yolda bir başkasına ait teknolojiyi pervasızca kendi "stratejik" ticari silahı olarak kullanabilir. Bu kişi, milyarlarca dolarını "küresel meselelerle" başa çıkabilmeleri için köyün muhtarlarına lojistik destek olarak sunabilir.
İnsan kendini düşünüyor. Ben bunları yapamıyorum ve daha ufak pratiklerden yola çıkarak yapmaya başlamak da istemiyorum. Son olarak, Mecidiyeköy Profilo'nun ana girişinde sol tarafa düşen dükkânda satılan bir bebeği gördüğümde bir kez daha anladım. Bebek 6 - 7 aylık tombul bir bebekti ve üzerinde hâki bir asker yeleği, belinde teçhizatlarının sıralandığı bir kemer vardı. Bir kez daha anladım ki, böyle bebekler yaratan "küresel köy" benim köyüm olamaz. "Endişe içinde kendimi izole etme" sapkınlığı içinde olduğumdan değil. Bambaşka nedenlerle.
Hürriyet'te Ertuğrul Özkök, 31 Ocak 2004 tarihli Hürriyet'te Tayyip Erdoğan'ın "küresel köy"lü söylemine atıfta bulunuyor ve bu terimin yaratıcısı Marshall MacLuhan'ı "ileriyi görebildiği" için ne kadar takdir ettiğini söylüyordu.
"Küresel köy" ve medya" terimlerinin yaratıcısı olmanın Özkök'ün söz ettiği gibi "felsefe"yle ne ilgisi olduğu ayrı bir konu. Ama dünyanın, çıkarları ortak, dayanışma içinde var olmak durumundaki tek bir aile haline gelmekte olduğu bundan yaklaşık 150 yıl önce tesbit edilmişti. Şarkısı bile var. "Enternasyonal" olarak bilinen bu şarkının nakaratı olan, Eugène Pottier'ye ait dizeler "Debout! les damnés de la terre!" (Kalk, dünyanın lanetlileri!") diye başlıyor. Haziran 1871'de yazılmış bu dizelerdeki "dünyanın lanetlileri" ile diğerleri, ne zamandır iki ayrı "küresel köy"de yaşıyorlar. Devlet denilen şeyin ağırlıklı olarak hangi köyün temsilcisi olduğunu ise hergün gazetelerden, televizyonlardan midemiz bulanana kadar, defalarca öğrenme şansı buluyoruz.
O devlet, bazen bizdeki gibi "askeri kanadın vasiyeti altında" olsa da, ortak nokta, devlet ile "serbest piyasa"nın motor güçlerini temsil eden yapılar arasındaki bütünleşme olarak tezahür ediyor. "Küresel köy" sivilleştikçe devletleşiyor, devletleştikçe özelleşiyor. Askeri kanadın vesayetine de, "kartalınn kanatları ve üç renkli bayrağın altında" artık pek ihtiyaç kalmıyor. Sakız çiğnemekten usanmayanlara ise sadece ve hep Emine Erdoğan'ın başörtüsünden bahsetmek düşüyor.
Not: Amerikan devleti - Halliburton ilişkisinin ya da devletle "serbest piyasa"nın motor güçlerini temsil eden yapılar arasındaki bütünleşmenin hiç yeni bir şey olmadığını, devletteki temsil ya da delegasyonun doğasının çok değişmediğini, dünyanın küresel köye dönüşme sürecinin başladığı 19. yüzyıl ortalarından günümüze gelen şu metin gösteriyor: "Louis Philippe döneminde (1830 - 48) ülkeyi yöneten, Fransız burjuvazisinin tamamı değil, bir bölümü - bankacılar, borsa baronları, demiryolu baronları, kömür ve demir madenlerinin ve ormanların sahipleri, bu cepheye katılan bazı büyük toprak sahipleri-, finans aristokrasisi denilen bölümüydü. Tahtta o oturuyor, parlamentoda kanunları o çıkarıyor, bakanlıklardan tütün şirketine kadar resmi atamaları o yapıyordu." (Karl Marx, "The Class Struggles in France: 1848 - 50", Surveys from Exile, Pelican Marx Library, 1973)