* Haberin fotoğraflarını görmek için tıklayınız.
"Almanya'da Türk deyince akla başörtüsü ve Kürtler geliyor. Bu düşünce yapılan haberlere de yansıyor ve sadece 'olay çıkartan ve/veya türbanlı' Türklere yer veriliyor. Almanya medyası başarılı Türkleri ya görmüyor ya da onları Türk değil Alman sayıyor."
Goethe Enstitüsü'nün düzenlediği "Alman-Türk İlişkilerinde Medyanın Sorumluluğu" konferansında konuşan Süddeutsche Zeitung gazetesi editörü Christiane Schlötzer Almanya basınının haberlerinde Türklere yönelik önyargıların önemli bir yer tuttuğunu ve bunun da yabancı karşıtlığını besleyen tehlikeli bir rol oynadığını söyledi.
"İki ülke medyasının kendi egemenlerinin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği için ortak bir noktada buluşmasının olanaksız olduğunu" belirten bianet'ten Ertuğrul Kürkçü de "İki toplum arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için bağımsız iletişim organlarına ihtiyaç olduğunu" kaydetti.
"Entegrasyonun aksamasında Almanya medyasının payı büyük"
Dün (19 Şubat) Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere yerleşkesinde gerçekleştirilen konferans Bilgi Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Aydın Uğur ve Goethe Enstitüsü Müdürü Claudia Hahn-Raabe'in açılış konuşmalarıyla başladı.
"Politik bir mesele: Almanya'da seçim kampanyasının bir parçası olarak Türkiye" başlıklı oturumda konuşan Bilgi Üniversitesi AB Enstitüsü direktörü Doç. Dr. Ayhan Kaya "Almanya'da yaşayan Türkiyelilerin entegrasyonunun aksamasında Almanya medyasının rolü olduğunu" belirtti ve ekledi:
"Almanya ve Türkiye toplumlarının gerçeğini medya üzerinden anlamaya çalışırsak yanılırız."
Entegre olmak istememeyi siyasi bir eylem olarak tanımlayan Kaya, Yeşiller-Sosyal Demokratlar koalisyonu döneminde yürülükte olan liberal entegrasyon politikalarının Almanya yurttaşlığına geçen Türkiyelilerin sayısını 5 yılda iki kat artırdığına dikkat çekti. "Türkiye'nin AB'ye entegrasyonu ne kadar ilerlerse Almanya'daki Türklerinki de o kadar gelişecektir" dedi.
Schlötzer'le birlikte "Almanya basınında Türkiye-Türkiye basınında Almanya" başlıklı ikinci oturumunda konuşan Hürriyet gazetesinden Bülent Mumay "11 Eylül'ün Almanya'daki Türkiyeliler ile Alman toplumu arasındaki olumlu gidişi sabote ettiğini" ifade etti.
Mumay "2007'de yenilenen Göç ve Vatandaşlık yasası, Roland Koch'ün seçim kampanyası ve Ludwigshafen yangının bu gidişatta üç önemli kıurulma noktası oluşturduğuna; iki ülke basınında da saldırgan bir dilin gelişmesine neden olduğu"na dikkat çekti.
"Ortak bir dil oluşturup tansiyonu düşürebilirdik. Ancak yapmadık" diyen Mumay, gazeteciler olarak yapılan haberleri eleştirel bir gözle okumamanın ve ders çıkarmanın gerekliliğini vurguladı: "Basın iki toplum arasında empatiyi artırmak için çalışmalı."
Büyükelçi Cuntz: Resimler daha fazlasını göstermeli
Konferansın üçüncü oturumu "Ludwigshafen-ya sonra?"da konuşan Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz, yangın konusunda Türkiye medyasında çıkan "Neo-Nazi sabotajı" haberlerinin "Türklerin Almanya'da kendi kimlikleriyle asla yaşayamayacağı hissini yaydığına" dikkat çekerek, "Resimlerin bize daha fazlasını göstermesini umut ettiğini" belirtti.
Dostluk için bağımsız medya
Konferansın "Kriz dönemlerinde Medya'nın sorumluluğu" konulu son oturumunda uzun yıllar ARD'nin Türkiye muhabirliğini yapmış olan Dieter Sauter "Gazetecilerin bilgi boşluklarını doldurmak zorunda olduğu"nu vurguladı. Ancak şu an Türkiye medyasının özellikle Ergenekon haberlerinde "tam aksine istikamette" yol aldığını ve "iktidar söylemi"nden başka bir şeyle ilgilenmediği eleştirisinde bulundu.
Salondan gelen sorular üzerine oturum yöneticisi Ertuğrul Kürkçü, Batı medyasının da söylemini aynı haberlere ve aynı anlayışa dayandırdığına dikkat çekti: "Aradaki en önemli fark, mesleki etik kuralların dışarıda daha güçlü gazeteci örgütlerince savunuluyor olması, yoksa medyanın eğilimi her yerde aynı."
İkinci konuşmacı PEN Yazarlar Birliği Türkiye Başkanı ve Birgün gazetesi yazarı Tarık Günersel de "Şikayet etmekten eleştiri ve katkı kültürüne geçilmedi"ğini anlattı ve asıl bilgi kaynağının bireylerinkendileri ve onlar arasındaki iletişim olduğunu söyleyerek yeni iletişim ağlarına gerek duyulduğunu anlattı.
Toplantının kapanış konuşmasında oturumu yöneten Kürkçü "Medyanın krizi sevdiğini" hatırlattı.
"Şimdi büyük kapitalist kriz karşısında devletler ve şirketler gemilerini kurtarmak için birbirlerine sırtlarını dönüyor, himayecilik, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığını daha çok körüklüyor. Oysa iki toplumun ilişkilerinin gelişmesi için bir arada yaşamak ve birlikte çalışmak şart. Bunun için de şirket ve/veya devlet medyasının dışında iletişim yolları yaratmak hem mümkün hem gerekli. Bunun yolu alternatif ve bağımsız medyadan geçiyor." (BÇ/EK)