Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türkiye'yi ziyaret eden Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'e "Yargı Reformu Strateji Taslağı"nı verdi. Taslağın içeriğini tam olarak açıklanmasa da, basında yer alan haberlere göre yargının yapılanmasıyla ilgili bir dizi düzenleme öngörülüyor. Şahin bunun "sadece bir ön taslak" olduğunu söylese de özellikle barolar kendi görüşleri alınmadan bir metin hazırlanmasına tepki gösterdi. Hükümetin -aynı Anayasa taslağında olduğu gibi- ilgili tarafların katılımını sağlamadan, kendi çıkarları doğrultusunda bir reform yapması endişesi dillendirildi. Ankara Barosu avukatlarından Mustafa Bayram Mısır'la yargı reformu ve hükümetin tavrı üzerine e-posta yoluyla yaptığımız söyleşiyi aktarıyoruz.
Bir yargı reformu neleri içermeli, öne çıkması gereken düzenlemeler neler olmalı?
Türkiye'de hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı temelinde bir yargılama pratiğinin gerçekleşebilmesi için yargıda reform yapılması gerekliliği yargılama pratiği içinde yer alan her bileşen için tartışılmaz görünüyor. Fakat bu reformun neleri içermesi gerektiği konusunda farklı görüşler olduğu muhakkak.
Eğer reform, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığını tesis etmeye hizmet edecekse, öncelikle Bakanlığın her türlü yargı unsuru üzerindeki vesayetinin kaldırılmasından başlamak zorunda. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) tümüyle bağımsız hale getirilmesi, bakan ve müsteşarın kuruldan çıkarılması ilk zorunlu adımlardan biri. Fakat Bakanlık bunu yapmak yerine, Yargıçlar ve Savcılar Birliği'ni (YARSAV) kapatmak dahil, yargıçlar üzerindeki vesayeti arttırmaya yönelen adımlar atmaya çalışıyor.
Bakanlığın vesayeti sadece yargıçlar ve savcılar üzerinde değil, avukatlar üzerinde dahi bakanlık vesayeti sürüyor. Bunu mümkün kılan tüm düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve kaldırılması gerekiyor.
Yargının yapılanmasıyla ilgili sorunlar neler?
Türkiye'de yargı, adli ve idari yargı olarak bölünmüştür. Bunun başlı başına bir olumsuzluk olduğu söylenemez, aksine idari yargının varlığı idarenin işlemlerinin yargısal denetimi bakımından güçlü bir koruma sağlayabilir. Ancak bunun için hem adli yargıda hem de idari yargıda özellikle yargılama sürecinin hızlanması bakımından bazı düzenlemelere ihtiyaç olduğu söylenebilir.
Neredeyse tümüyle bağımsız gibi görünen askeri yargının ise görev ve yetki alanının askeri disiplin ve ceza hukukuna daraltılması, askeri idari yargının varlığının gözden geçirilmesi de mutlaka ele alınması gerekli reform konuları. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri olarak varlığını sürdüren eski devlet güvenlik mahkemelerinin de, bu statülerinin gözden geçirilmesi, özellikle kovuşturma ve soruşturma aşamalarında yasayla sağlanan ayrıcalıklarının da gözden geçirilmesi gerekliliğinden yıllardır zaten söz ediyoruz.
Adli yargıda yasada yapılan değişiklerle istinaf mahkemeleri kurulmuş olmasına rağmen henüz bu konuda fiili adımlar atılmış değil. Bu düzenleme de genelde olduğu üzere çok tartışılmadan yapıldı. Kapsamlı bir yargı reformu sürecinde henüz uygulamaya geçmemiş ama yasalaşmış bu düzenlemenin de gözden geçirilmesi gerekir.
Adalet Bakanı'nın Olli Rehn'e sunduğu pakette ne olduğunu bilemiyoruz ama basından izlediğimiz kadarı ile Anayasa Mahkemesi'nin de kapsam içine alınmış olması muhtemel. Anayasa Mahkemesi teknik olarak Yüce Divan statüsü dışında klasik anlamda mahkeme değil. Anayasa Yargısı, anayasa siyasal bir metin olduğundan özü itibariyle siyasi nitelik taşır. Ancak yargılamanın bu niteliği, Anayasa Mahkemesinin bileşiminin de siyasi olması gerektiği anlamına gelmez. Aksine, anayasalar siyasal sistemi kuran ve olanaklı kılan temel normları içerdiğinden, mahkemenin oluşumunda bağımsızlığı koruyacak düzenlemelerin muhafaza edilmesi gereği apaçık olmalı.
Diğer öncelikli alanlar neler olmalı?
Yargı reformundan söz edildiğinde Hukuk Fakültelerinin, hakimlik ve savcılık eğitimi (stajı) ile avukatlık eğitimi (stajı) de mutlaka ele alınmalı. Hukuk Fakülteleri, kolay kurulabilir fakülteler olarak görüldüğünden özellikle vakıf üniversiteleri tarafından açılmakta ancak verilen eğitim her geçen yıl daha da tartışmalı hale gelmekte. Avukatlık sınavı kaldırıldı ama sınavı ikame edecek düzenlemeler bakımından Barolara yetki verilmedi.
Bu tartışma nasıl yürütülmeli? Alanda çalışanların tartışmaya katılmaları nasıl sağlanabilir?
Adalet Bakanı'nın Barolara, Barolar Birliğine, Yargı Kurumlarına, diğer Anayasal meslek örgütlerine, Sendikalara, hülasa halka -en azından temsili düzeyde- sormadan alelacele yangından mal kaçırır gibi Rehn'e yargı reformu taslağı sunması kabul edilebilir bir tutum değil.
AKP hükümetleri, ordudan aldıkları zımni onay eşliğinde, parlamento çoğunluklarına güvenerek bir tek parti iktidarını kamusal ve toplumsal dokunun her zerresine işleyerek tesis etmeye çalışıyor. Bu nedenle, yargı reformu taslağının da reform değil de yargıda vesayeti güçlendirici bir muhteva taşıyor olması oldukça muhtemel. Alelacele AB'ye taslak sunulması da, bir iki reform gibi görünen düzenleme yanında esasen vesayet sistemini AKP hükümetleri lehine güçlendirici bir düzenlemeler toplamının düşünüldüğü şüphesini oldukça güçlendiriyor.
Barolar Birliği'nin gösterdiği tepki de bu nedenle haklı görünüyor. Halka sorulmayacak bir yargı reformunun, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerini güçlendireceği söylenemez. Gene de belirtilmeli ki, içeriğini bilmediğimiz bu reformun, mutlaka muhatapları tarafından, ki muhatap bütün bir halktır, tartışılması gerekir; ancak öyle olduğunda, hukuk devleti doğrultusunda bu reform küçük ama anlamlı bir adım olabilir.
Kaldı ki, bu reformun hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkeleri çerçevesinde değil, diğer tüm temel siyasai kararlarında olduğu gibi AKP hükümetlerinin uyguladığı neo-liberal programın gereklerinin reform adı altında yargı sürecine de şırınga edilmesinden başka bir şey olmaması ihtimali de vardır ki; bu durumda, reformdan söz etmek yerine yargının tasfiyesinden söz etmek daha doğru olacaktır. Özelleştirme ve çevresel talan politikaları karşısında yargının kısmi de olsa, hükümetlerce yargı kararları uygulanmasa bile bir direnç oluuşturduğu biliniyor. Bu reformun, bu direnci kırmaya yönelik tasarlanıp tasarlanmadığını henüz bilemiyoruz. Ama öyle ise, hiç tartışmadan belirtilmeli: Bu reform olmaz, yargıyı tasfiye etmek, dolayısıyla yurttaşın adalet istencini de körelterek onu dinsel cezbeye daha da fazla mahkum etmek olur. Buna da ancak karşı durulabilir. (EÜ/GG)