Yaşananları kısaca hatırlayacak olursak, Atenco'daki ayaklanma, seyyar çiçek satıcılarının kullandığı bir alana -bir NAFTA ülkesi olmanın bedellerinden biri olarak- Wal-Mart alışveriş merkezi kurulacağı gerekçesiyle tezgâh açmanın yasaklanması sonucunda patlak vermiş, satıcıların direnişi 14 yaşında bir çocuğun ölümü ve pek çok kişinin yaralanmasıyla sona ermişti.
Bu olay, bin bir vaatle iktidara gelen ve sola göz kırpan bir hükümet programından koyu muhafazakârlığa kayan Vicente Fox döneminin en büyük insan hakları ihlallerinden biri olarak tarihe yazıldı.
Hükümet, polise karşı gelen 300 kişiye, 3 bin kişilik özel polis kuvvetiyle sert bir şekilde yanıt verdi ve hukuk ders kitaplarına geçebilecek nitelikte "ölçüsüz şiddet kullanımı" ve gözaltında tecavüze kadar varan ihlaller gerçekleştirdi.
Ülke seçim atmosferine işte bu ayaklanmanın ateşi yanarken girdi. İlk günlerde, halihazırdaki başbakan Vicente Fox'un da partisi olan Ulusal Hareket Partisinin (UHP) adayı Felipe Calderón'a karşı Demokratik Devrim Partisinin (DDP) lideri López Obrador anketlerde önde görünüyordu.
Hükümet, Atenco'nun yanı sıra Oaxaca'da öğretmenler tarafından maaş artırımı talebiyle başlatılan ve kısa sürede halk isyanına dönüşen olaylara da son derece sert tepki verdi ve sandıktan Fox'un mirasçısı sayılan Calderón'un çıkması durumunda bu "şiddetli" politikanın sürmesi olasılığı, seçimi bazıları için herhangi bir seçimin ötesine taşıyarak ölüm kalım meselesi haline getirdi.
Öte yandan seçim sürecinde "Öteki Kampanya" yı yürüten EZLN lideri alt-kumandan Marcos her iki lidere de uzak durduğunu açıkladı.
Seçim sonrası resmi olmayan sonuçlar açıklandığında, halkın bir kesimi büyük bir şoka uğradı. Kazanacağına kesin gözüyle bakılan Obrador küçük bir farkla Calderón'un gerisinde kalmıştı.
Federal Seçim Enstitüsü (FSE) oy sayımı bitmeden Calderón'un zaferini duyurdu, fakat taşradaki iki buçuk milyon oyun henüz sayılmadığı haberi ortamı ziyadesiyle sarstı. Bu oyların sayılmasından sonra da sonuç değişmedi; Obrador'un yüzde 35.31'lik oyuna rağmen Felipe Calderón yüzde 35.88'lik oranla seçimin galibi ilan edildi.
Yaklaşık 105 milyon nüfuslu Meksika'daki seçimlere katılım oranı önce yüzde 65 olarak açıklansa da, 45 milyon yerine 41 milyon oyun çıkmasıyla katılım birdenbire yüzde58.5'e düşürüldü.
Çok geçmeden Meksika Ulusal Otonom Üniversitesi fizik profesörlerinden Luis Mochán sandık yolsuzluklarıyla ilgili matematiksel kanıtlar ortaya koydu. Öyle ki, FSE'nin resmi açıklamalarındaki rakamların içyüzü biraz kurcalandığında, Obrador'un seçim yarışına sıfırın altında, yani eksi puanla başlamış olduğu sonucu çıkıyordu!
Olan bitenin ardından büyük güven kaybeden FSE'ye itirazlar yükseldi, en yüksek sesli itiraz da elbette ki Obrador'dan geldi.
DDP, seçimdeki yolsuzluklara dair büyük kentlerden köylere pek çok tanıklığı kapsayan kabarık bir iddianameyle Federal Seçim Mahkemesine başvurup oyların hepsinin yeniden sayılmasını talep etti.
Fakat mahkeme kararıyla sadece küçük bir kısım şaibeli oyun yeniden sayılması, sonucu değiştirmeye yetmedi. Calderón'un zaferi ilan edildiğinde, kendisini ilk tebrik edenlerden biri ABD başkanı George W. Bush oldu. Zira Calderón ABD'de eğitim görmüş ve açıkça Amerikan yanlısı bir politikacı.
Ülke genelinde en çok yoksulların desteğini alan eski Meksiko City belediye başkanı Obrador ise, halkı meydanlarda protesto gösterilerinde bulunmaya davet etti. Bu gösterileri örgütleyen güç, Demokratik Ulusal Konvansiyon (DUK) adında bir sivil girişim oldu.
Son haftalarda 800 bin üye toplayıp toplam üye sayısını 1 milyon 200 bine çıkaran DUK, başkent Meksiko City'nin Zócalo meydanındaki kitlesel bir gösteride, delegelerin oylarıyla Obrador'u "meşru başkan" seçti. Obrador da resmi seçim sonucunu tanımadığını ve bir paralel hükümet kuracağını açıkladı.
Vicente Fox'un hükümetin başında olduğu dönemde neo-liberaller tarafından "başarılı" bir ekonomik rejim sürdürdüğü iddia edilse de, ülkenin en büyük sorunu olan yoksulluk konusunda yol alınmadığı gerçek. Bu koşullarda özellikle halkın yoksul kesiminin desteğini arkasına alan "meşru başkan" López Obrador'un kuracağı "paralel hükümet"in hiçbir varlık gösteremeyeceğini düşünmek hata olur.
Venezüella lideri Hugo Chavéz ve Bolivya lideri Evo Morales de, seçimde hile iddialarını dile getirerek Calderón'un zaferini tanımayı şimdilik reddediyor.
Bu koşullar altında belli ki her iki lider de Calderón'un 1 Aralık'ta hükümetin başına geçeceği tören yerine, DUK'un 20 Kasım'da düzenleyeceği Obrador'un "iktidarı devralma" törenine katılacak. (ÇÖ/EÜ)
* Çiğdem Öztürk, bu haberi Express Dergisi, El Pais ve www.narconews.com 'dan yararlanarak derledi.