Halit Güngen 16 Şubat 1992'de "Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezinde Eğitiliyor" haberinin 2000'e Doğru dergisinde yayımlanmasından iki gün sonra, 18 Şubat 1992'de derginin Diyarbakır bürosundan silahlı saldırıya uğradı. Öldü, 21 yaşındaydı.
Şırnaklıydı; 1971'in ilk günü doğdu, ya da muhtemelen nüfusa öyle yazıldı. Annesi 10 çocuğunu büyütmek için evde çalıştı. Babası hayvancılık, çiftçilik, inşaat işlerinde çalışarak evin geçimini sağlamak için çalıştı, il genel meclisi üyeliği yaptı.
Güngen Şırnak Lisesi'ni bitirdikten sonra 1990'da Diyarbakır'da 2000'e Doğru Dergisi'nde gazeteciliğe başladı.
Halit Güngen cinayeti sekiz yıl "faili meçhul" kaldıktan sonra, 2000'de Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan 31 sanıklı Hizbullah Ana Davası'na konu olan 188 cinayet arasında yer aldı.
Cinayetle ilgili Fuat Balca, Abdülkerim Kaya, Cemal Tutar ve M. Faysal Bozkuş'un adı geçti. M. Faysal Bozkuş ise 2007'de tahliye oldu. 20 Aralık 2009'da mahkeme Balca, Kaya ve Tutar'ın aralarında olduğu 16 sanığı müebbet, Bozkuş'u ise 14 yıl hapse mahkum etti. Fakat Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne giden dosya karara bağlanamadan, 1 Ocak 2011'de Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) yürürlüğe girdi.
Bu kapsamda tutukluluk süreleri on yılı geçen 12 sanık tedbir şartıyla 3 Ocak 2011'de tahliye oldu. Güngen'i öldürmekten de yargılanan Fuat Balca, Abdülkerim Kaya ve Cemal Tutar da tahliye edilen sanıklar arasındaydı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11 gün sonra 14 Ocak 2011'de tedbir şartıyla tahliye edilen sanıkların tekrar tutuklanmasına karar verdiyse de sanıklar bulunamadı. Yargıtay 26 Ocak 2011'de 16 sanığa müebbet, Bozkuş'a 14 yıl hapis cezasını onadı. Sanıklar bulunamadı.
Halit Güngen'i kardeşi Süleyman Cihangiroğlu, iş arkadaşı, o dönem gazetecilik yapan, şair-yazar Yılmaz Odabaşı ve dönemin İşçi Partisi Başkanlık Kurulu üyesi avukat Nusret Senem anlatıyor.
Kardeşi Cihangiroğlu anlatıyor
Halit ağabeyim hayatımı değiştirdi; olağanüstü biriydi. Büyüyünce çok insan için de böyle olduğunu fark ettim. Çevresini etkileyen ve kabına sığmayan biriydi. Çok okurdu; beş yüz kadar kitabı vardı, Şırnak için neredeyse bir kütüphane.
Lise sonda Aziz Nesin'in "Bulgaristan'da Türkler Türkiye'de Kürtler" kitabını okurken Nesin Vakfı'na kabul edilmek için mektup yazdı. Aziz Nesin mektubu okuyunca çok şaşırmış, "Sen büyümüşsün, görüyorum ki başarılısın, yoluna devam edeceksin. Bize daha küçük iki kardeşini gönder" demiş cevabında. Ağabeyim de kardeşim Mesut'la beni 1990'da Nesin Vakfı'na getirdi. 12 yaşındaydım.
Bizi Vakfa bıraktıktan sonra İstanbul'da kalmış, inşaatlarda çalışmış, dergileri ve gazeteleri zorlamış. En son 2000'e Doğru ekibi ile temas kurmuş.
Dergidekiler ona Ahmet Sümbül ile Diyarbakır muhabirliğini teklif etmişler. Eylül 1990'da Diyarbakır'a geçmiş. Aslında gazeteciliğe yöneleceğinin ipuçlarını veriyordu, arkadaşlarıyla gazeteci olmak istediğine dair konuşmaları kulağıma gelirdi.
Tam da bu Halit Güngen işte!
Ailem ağabeyimin 2000'e Doğru'da çalıştığından haberdarmış. Beş kuruş para da almıyormuş. Halit ağabeyim Şırnak'a gittiğinde büyük ağabeyim cebine gizlice para koyuyormuş, annem eline otlu peynir tulumunu, sac ekmelerini tutuştururmuş.
O dönem bölgede sıradan insanların bile tehdit edildiği, yollarının kesildiği zamanlardı. Sonradan ben de duydum ağabeyimin de epey tehditler aldığını. Ağabeyim, kalacak yeri olmadığı için büroda kalıyormuş. Ofise ve apartmana kâğıtlar asılıyormuş, apartman sakinleri bile tehdit ediliyormuş.
Kısa sürede çarpıcı haberler yapmış, Talabani ve daha birçok kişiyle görüşmüş. Tabii dikkat çekmiş. 16 Şubat'ta yaptığı "Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezinde Eğitiliyor" haberi bir nevi bardağı taşırıyor ve ölümüne sebebiyet veriyor. 1992'de Hizbullah'ın Çevik Kuvvet'te eğitildiğini belgeleriyle ortaya koymuş, fotoğraflamış ve Hüseyin Velioğlu adını ilk telaffuz edenlerden.
Bu, sarsıcı bir haber. 2000 yılında Hizbullah ortaya çıkarıldığında bunu daha iyi anladık. "Bu adam tehditlere rağmen 20'lerinde böyleyse, sonra ne olacak?" diye yaklaştıklarını düşünüyorum.
Halit ağabey yoktu, gerisi çok önemli değildi
19 Şubat'ta sabah okul için hazırlanırken Vakıf yöneticimiz beni çağırdı. Akşam TV'de izlemiş ağabeyimin öldürüldüğünü, bana o söyledi.
14 yaşındaydım. Ailemi çok sevmeme rağmen vakfa gelirken evden ayrılmak o kadar koymamıştı bana. Bir nedenim vardı çünkü, okuyacaktım. Ama Halit ağabeyimin ölüm haberi beni derinden sarstı. İlk kez kendimi yalnız hissettim. Halit ağabey yoktu, gerisi önemli değildi.
"1992 Şırnak için cehennem yılı"
Ağabeyimin cenazesine katılamadım, olaydan bir yıl sonra ilk kez eve gittim. Diyarbakır'dan cenazeyi amcam almış. Bu güne kadar Şırnak'ta yapılmış en kalabalık cenaze töreniymiş. Bu kalabalık aileyi de tedirgin etmiş, bana kalırsa "resmi çevreleri" de...
Alakalı mı, bilmiyorum ama polisler sonrasında sürekli eve gelip Ömer Güngen'i aradıklarını söylüyorlarmış. Babam "Benim" deyince başka Ömer'i aradıklarını söyleyip gidiyorlarmış. Babam da bir karışıklık olduğunu düşünüp soyadını değiştirmiş.
1990'ların başı Şırnak için cehennem yılları. 92 Ağustosu'nda Şırnak olayları gerçekleşti, herkes evini terk etti. Bu süreçte ailemin ağabeyimin cinayetiyle ilgili bir girişimde bulunabilmesi, dava açması söz konusu bile değildi.
Bu dönemde iki ağabeyimi gerekçe göstermeden gözaltına alıp Diyarbakır'a götürmüşler. Babam yaşından ötürü çalışamıyordu, onlar evde çalışan iki erkekti. O süreçte ailem beş parasız yaşadılar. İki-üç ay sonra yine hiçbir açıklama yapılmadan, meteliksiz cezaevi kapısının önüne koyuyorlar.
Babamın ağabeyimin cinayeti için, "Cumhurbaşkanına sesleniyorum. Olayın faillerini bulun" diye bir açıklaması var. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de bir nevi cevap veriyor: "Bunlar örgüt üyeleri, birbirilerini öldürüyorlar" diyor.
''Çocuktan katil yaratan sistem''
2000 yılında Hizbullah ortaya çıkarılınca Fuat Balca, Abdülkerim Kaya, M. Faysal Bozkuş ve Cemal Tutar "Halit Güngen cinayetini de biz işledik" diye itiraf etmişler. Ama tatbikatta yanlış binayı göstermişler.
Ben geçen yıl Radikal'den İsmail Saymaz'a ağabeyimin katilini affettiğimi söylemiştim. Cinayeti işledilerse de on yılda o kişilerin değişmiş olabileceğini varsayıyorum. Ağabeyim de olsaydı aynı şeyi yapardı. Rakel Dink'in "Asıl sorgulamamız gereken bir çocuktan bir katil yaratan sistem" cümlesi çok anlamlı.
Daha sonra dergide bir tanığın o saatlerde dergi çevresinde, Diyarbakır'da JİTEM'e ait olduğu bilinen kırmızı minibüsü gördüğüne dair haber yayımlandı. Halit ağabeyimin cinayeti herkesin bildiği, kimsenin bir şey yapmadığı, söylemediği bir "Kırmızı Pazartesi" hikâyesidir.
Ergenekon iddianamelerinde Halit Güngen ismi geçti. Ergenekon sürecinde müdahil olmak için dilekçemi yazdım ama henüz vermedim. Kendime yediremiyorum. Çünkü o adamların parmağı varsa bile şu anda düşmüş durumdalar, düşene vurmayı kendime yakıştıramıyorum. Ama işin peşini bırakmadığımı görmelerini de istiyorum.
Şu anda avukatımla görüşüyorum, ne pahasına olursa olsun bu dava ile ilgili bir şeyler yapmak istiyorum.
Yılmaz Odabaşı anlatıyor
Ben bölgede 1986-94 yılları arası, sadece sekiz yıl gazetecilik yaptım. Halit'i de Diyarbakır'a geldiği aylarda tanımıştık. Halit, gazeteciliği seven, cesur, adalet duygusu gelişmiş biriydi. Gazeteciliğe, okumaya tutkundu.
2000'e Doğru bürosuna ilk gidişimde, tek teli çalışan elektrik sobası ve masasının üzerinde yazı makinesi, yanında da zeytin, peynir ve bölünmüş bir somun vardı; bunlar bile onların hangi koşullarda çalıştıklarının kanıtıydı.
Halit vurulmadan önce birlikte Diyarbakır'da Demir Otel'in sokağında işlenen ilk faili meçhul cinayeti araştırıyorduk. Halit, vurulmasından bir gün önce, 17 Şubat'ta bana "Aşağıya iki gündür siyah bir otomobil geliyor, ışıkları kapatıp bana bakıyorlar. Acaba bu cinayeti kovaladığım için mi? Ofise cevapsız telefonlar da geliyor"dedi. O güne kadar Diyarbakır'da faili belli gazeteci cinayetleri işlenmemişti, öldürüleceğine ihtimal vermedim.
17 Şubat akşamı Halit birer bira içmek istedi. "Çalıştığımız haberi bitirince, yarın içeriz" dedim, gece 22.00 civarı vedalaştık ve sabah 09.30'da buluşmak üzere ayrıldım. Ertesi gün 09.00'da minibüse bindim. Diyarbakır Ekinciler Caddesi'nde Sanat Sokağı'na girdiğimde, derginin önüne toplanmış kalabalığı gördüm. Kapıda ne olduğunu sorunca "İkinci katta bir gazeteci öldürmüşler" dediler.
Merdivenleri nasıl çıktığımı, içeri nasıl girdiğimi bilmiyorum. Büroda Halit'i yeni kaldırmışlardı. Her yer kan içindeydi, büroda bir itişme olmuş, adamlar kaçarken dolaba çarpıp rafları devirmişti. Duvarda seken kurşun izleri vardı. Hastaneye gittiğimde Halit'e kalp masajı yapıyorlardı. Kısa süre sonra doktorlar onu kaybettiğimizi söylediler. Çok sarsıldık...
Sonra büroya Emniyet geldi. Halit ile birlikteyken kimlerle görüştüğümüzü sordu. 18 Şubat'ta birkaç kişinin dergi almak için büroya geldiğini söyledim. Daha sonra beni Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne götürdüler, robot resim için tarif istediler. Ressamları amatördü ve tariflerimden başka tipler çizdiler. Avrupa standartlarında yüzler vardı zaten ellerindeki kataloglarda.
Soruşturmaya müteakip aylarda beni kimse aramadı. Bu dosyayı takip etmekte çok hevesli olmadıklarını hissettim.
"Halit Güngen'in daktilosunu devralıyorum, dedim"
Cinayetten iki gün sonra Diyarbakır'daki gazetecilere telefon ettim. Halit'in anısına Diyarbakır Valiliği'ne gitmeyi, cinayeti kınayıp kalemlerimizi bırakmamızı önerdim. Valilikte basına uzanan ellerin sorumlusunun devlet olduğunu, faillerin derhal bulunması gerektiğini söyledim. Hepimiz protesto niteliğinde kalemimizi valinin masasına bıraktık. Sonra, valiyle vedalaşırken, herkes uzanıp kalemlerini aldı; masada sadece benim kalemim kaldı. O gün çok burkuldum. Bir gazeteci canından olurken, bir kaleminden feragat etmeyenlerle uzun yol yürüyemeyeceğimizi anladım...
Halit'in ölümünden beş gün sonra ofiste basın toplantısı yaptık. Masaya Halit'in daktilosunu koydum. "Halit Güngen'in daktilosunu devralıyorum. 2000'e Doğru'nun bundan sonraki büro şefi benim. Öldürecek kimse varsa buyursun beni de öldürsün" dedim. Bu haber, bu beyanımla gazetelerde yer aldı.
Görevi devralınca ilin demokratik kurumlarını, siyasi parti temsilcilerini, baro başkanını büroda bir toplantıya davet ettim. "Batman'da, Silvan'da faili meçhullerin başladığını, Diyarbakır'da bu cinayete ciddi refleks geliştirirsek yeni cinayetler olabileceğini," söylediğimde, dönemin HADEP İl Başkanı: "Hayal âleminde yaşıyorsun. Diyarbakır büyükşehir, Batman'a, Silvan'a benzemez, Diyarbakır'ı göze alamazlar!" dedi. Sonraki aylar ne yazık ki pek çok faili meçhul işlendi.
Halit'in ölümünden sonra büroya çelik kapı taktık. Kapıyı da herkese açmamaya başladık. Koşullar çok sertti; o aylar ben de iki silah taşıyordum. Elim paltomun cebinde, mermi namlunun ağzında oluyordu. Hatta sırtımızda göz çıkaracağız diye gülüyorduk.
Yaklaşık dört ay büro şefi olarak çalıştım. Zaten Halit'in anısını sahiplenmek için sembolik olarak görevini devralmıştım. O büroda Halit'in bıraktığı izleriyle çalışmak da benim için hiç kolay olmadı. Travmatik bir süreçti.
Burada nüansları anlatmayacağım. Dört ay sonra o görevi devrettim. Zaten sonraki aylarda 2000'e Doğru kapandı.Bu kez günlük Aydınlık'ın Diyarbakır temsilcisi olarak çalıştığım dönemde Halit'i anan yazılar yazmıştım.
Bildiğim, başta Halit ve onun gibi pırıl pırıl, kişilikli, onurlu çok sayıda gazeteci, devletin güvenliğini sözde tehdit eden haberler yaptıkları için hayatlarından oldular. Katledilen birçok gazeteciyi tanıyordum. Her birinin anısı daha yüreklerimizde yaradır. Onları asla unutmayacağız..
Avukat Nusret Senem anlatıyor
Olaydan hemen sonra 2000'e Doğru'dan arkadaşlar Diyarbakır'a gitti, ben de ilgilendim. Savcılığın soruşturma yapması için çeşitli suç duyuruları yapıldı. Ailesiyle irtibattaydım ama doğrudan avukatlığını üstlenmedim.
Haberi Halit Güngen ve Ahmet Sümbül yapıp gönderdi. 2000'e Doğru yetkilileri de haberi yayımladı. Perinçek'in olay hakkında bilgisi yoktu. Ben de o zamanlar İP Başkanlık Kurulu üyesiydim. Biz haberi yayımlandığı gün duyduk.
Güngen'in Perinçek'e verdiği fotoğraflardaki eğitimin Jandarma mı yoksa çevik kuvvet tarafından verildiği yönündeki iddia doğru değil. Doğu Perinçek'in o sırada dergide hiçbir görevi yok, kendisi sadece derginin başyazarı. (EG/BA)
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.