Bu yıl 31.'si verilen Haldun Taner Öykü Ödülü, "Maruzatım Var" kitabıyla Nurhan Suerdem'e değer görüldü.
Öykü, tiyatro, deneme yazarı ve düşünür Haldun Taner’in anısına Milliyet gazetesinin düzenlediği Haldun Taner Öykü Ödülü'nün Seçici Kurulu bu yılki kazananı belirlemek için 6 Ekim Salı günü online olarak toplandı. Doğan Hızlan başkanlığındaki seçici kurul, Demet Taner, Handan İnci, Nursel Duruel, Metin Celal, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Kamil Erdem’den oluşuyor.
İçtenlikli anlatım, ironik yaklaşım
Seçici Kurul, Haldun Taner Öykü Ödülü’nün Nurhan Suerdem’e veriliş gerekçesini ise şöyle açıkladı:
"İçtenlikli anlatımı, ironik yaklaşımıyla anlatıcının iç sesini toplumdaki ‘öteki’ kadınların sesiyle örtüştürmesindeki başarısı nedeniyle Nurhan Suerdem’in ‘Maruzatım Var’ adlı kitabına verilmesi oy birliğiyle uygun görüldü."
Nurhan Suerdem’e önümüzdeki günlerde 20 bin Türk lirası değerindeki ödül takdim edilecek.
"Büyük bir onur"
Nurhan Suerdem, Twitter hesabı üzerinden ödüle dair şu açıklamayı yaptı:
""Zor zamanlardan geçiyoruz. Her gün bir haber ya yüreğimizi dağlıyor ya da öfkeyle güne başlıyoruz. Bugün benim için çok farklı oldu. Oyunları, "pazar köşesi"nde gülümseyen yüzünün altındaki köşe yazılarıyla büyümüş, içten samimi, ironik öyküleriyle huzur bulmuş biri olarak Haldun Taner Öykü Ödülü'ne, jüri üyelerinin oybirliği ile layık görülmek olağanüstü mutluluk ve gurur kaynağı oldu benim için. Tüm üyelere çok teşekkür ederim. Haldun Taner ve şimdiye kadar bu ödülü almış değerli yazarla birlikte anılmak bir onur."
Zor zamanlardan geçiyoruz.Her gün bir haber ya yüreğimizi dağlıyor ya da öfkeyle güne başlıyoruz.Bugün benim için çok farklı oldu. Oyunları, “pazar köşesi”nde gülümseyen yüzünün altındaki köşe yazılarıyla büyümüş,içten samimi, ironik öyküleriyle huzur bulmuş biri olarak pic.twitter.com/wNHZlWJ3JE
Toplamda 10 öyküden oluşan 'Maruzatım Var' adlı öykü kitabını buradan inceleyebilirsiniz.
Nurhan Suerdem hakkında
1954 yılında Ankara'da doğdu. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Ekonomi Maliye Bölümü'nden mezun oldu. Uzun yıllar özel sektörde çalıştı. Öykü yazmaya 2013 yılında başladı. Öyküleri altZine, Varlık, Sözcükler, Karahindiba, Edebiyatist dergilerinde, Ekmek ve Gül'de ve Kiltablet fanzinde yayımlandı. Aralık 2019 tarihinde yayımlanan "Maruzatım Var", ilk öykü kitabı. İstanbul'da yaşıyor.
Haldun Taner Öykü Ödülü'nün önceki sahipleri:
2019 Kâmil Erdem - Bir Kırık Segâh 2016 Ömür İklim Demir - Muhtelif Evhamlar Kitabı 2014 Hande Gündüz - Uzun Irmak Boyunca 2013 Berna Durmaz - Bir Fasit Daire 2012 Neslihan Önderoğlu - İçeri Girmez Miydiniz? 2011 Kerem Işık - Toplum Böceği 2010 Behçet Çelik - Diken Ucu 2009 Yekta Kopan - Bir de Baktım Yoksun 2008 Murat Özyaşar - Ayna Çarpması 2007 Hasan Özkılıç - Gönlümün Şirazesi Bozuldu 2006 Sibel Türker Ağula - Kaç Hayat Gizliyoruz Kendimizde, Kaç Hayatı Susuyoruz 2005 Yavuz Ekinci - Sırtımdaki Ölüler 2004 Faruk Duman - Keder Atlısı 2003 - 2002 Yiğit Okur - O Zaman Kim Söyleyecek Şarkıları 2001 Özen Yula - Mazi Taşıyan Trenler 2000 Ayşe Kilimci - Yıldızları Dinle 1999 - 1998 Mehmet Zaman Saçlıoğlu - Topaç 1997 Necati Tosuner - Armağan 1996 Selma Fındıklı - Loş Sokağın Kadınları 1995 Ayşe Kulin - Foto Sabah Resimleri 1994 Zeyyat Selimoğlu/Muzaffer Buyrukçu - Derin Dondurucu İçin Öykü Yüzün Yarısı Gece 1993 Erhan Bener - Alabalık 1992 Didem Uslu/Yavuzer Çetinkaya - Tutkulu Bir İstanbul Üçlemesi Savaş ve Doğum 1991 Ali Teoman (Nurten Ay)/Adnan Özyalçıner - Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı Cambazlar Savaşı Yitirdi 1990 Mario Levi - Bir Şehre Gidememek 1989 Kürşat Başar - Kış İkindisinin Evinde 1988 Nazlı Eray - Yoldan Geçen Öyküler 1987 Murathan Mungan/Nedim Gürsel - Hedda Gabler Adlı Bir Kadın Saklambaç
Burcu Kurt: Anlatacak hikâyelerim ve beni yansıtan bir müziğim var
“İçime tam olarak sinen, beni anlatan bir müziği dinleyiciyle paylaşmak istedim hep. Bundan dolayı geç kalmak değil de, doğru zaman tam da şimdi diyebilirim. Daha önce bu şarkılar ve bu birikimim yoktu.”
Türkiye’de opera ve şan üzerine aldığı eğitimin ardından yüksek lisans için Avusturya’ya giden ve halen Viyana Halk Operası sanatçıları arasında yer alan Burcu Kurt, yeni şarkısı “Funky İstanbul”u dinleyiciyle buluşturdu.
“İstanbul gibi” bir ritmi olan şarkıda sanatçı, retro bir tarzla funk ve cazı harmanlayarak ortaya kendine özgü bir sound çıkarıyor.
Burcu Kurt’la müzikal kariyerini ve “Funky İstanbul” şarkısının hikâyesini konuştuk…
“Avusturya, klasik müziğin kalbi”
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde opera ve şan eğitimi aldıktan sonra yüksek lisans için Avusturya’ya gitmişsin ve bir süredir Viyana Halk Operası sanatçıları arasında yer alıyorsun. Türkiye’yle yurtdışı deneyimlerini karşılaştırmanı istesem nelerden bahsedersin? İlk ne dikkatini çekti misal?
Türkiye’de müzik eğitiminde çok iyi isimler olsa da özellikle klasik müzik alanında, sahneye çıkma fırsatları sınırlı. Avusturya ise klasik müziğin kalbi, sanat günlük hayatın bir parçası. Maalesef, Türkiye’de sanat belli bir kitle tarafından önemseniyor. Avrupa’da ise daha fazla saygı görüyor ve değer veriliyor. Elbette bunda yaşam koşullarının ve ülkelerin ekonomik durumunun da büyük payı var. Bu yüzden sadece “Avrupa” demem yanlış olur sanırım. Ancak Türkiye’de durum böyle olsa da kıymet bilen sanatseverleri göz ardı edemeyiz. İki farklı ülkede yaşadığım deneyimler, sanatsal ve kişisel gelişimimi zenginleştirdi ve kendi müziğimi dinleyiciyle buluşturmama çok büyük katkısı oldu diye düşünüyorum.
Bir de “Frau Kurt” konseptin var sanırım. Nasıl bir konsept bu? Neler yapıyorsunuz?
“Frau Kurt” konsepti Graz’daki öğrencilik yıllarımda Karlheinz Donauer ile tanışmamızla ortaya çıktı. Onunla birlikte farklı stiller ve bestecinin müziğini tanıma fırsatı buldum. Avusturya’da tanıştığım kabare, literatür chanson’ları gibi eserleri klasik müzik şarkıcılığı ile harmanlayarak “Frau Kurt” adı altında birçok farklı repertuarla konserlerimiz oldu. Konuşma şarkıcılığı, teatral şarkı söyleme gibi özetleyebilirim belki. Konsepti anlatmaya başlarsam bunun için ayrıca bir röportaj yapmamız gerekir. Karlheinz aramızdan ayrılana dek birlikte bu konserleri yapmaya devam ettik. Kendi şarkılarımı yapmam konusunda beni çok cesaretlendirmişti. Aslında müziğim klasik müzikten uzak görünse de “Frau Kurt” konser serilerinde söylediğim birçok esere de o kadar yakın.
“Caz tutkunu bir müzisyenim”
Bu yıl içinde cazla yakın temasta olan “Bir Aşk Meselesi”yle klasik müziğin dışına çıkarak Türkiye’de müzik piyasasına adım attın. Solo kariyerine başlarken klasik müziğin dışına çıkarak başlamak mı vardı?
Klasik müzik eğitimi almış olsam da öğrencilik yıllarımda popüler müzikle de ilgilendim. Dolayısıyla bu tarza yeni başlamış sayılmam. Bir süre ara vermiştim ve yeniden geri döndüm diyelim. Caza olan ilgim sonraki yıllarda gelişti. Kendimi caz şarkıcısı olarak tanımlayamam. Caz da söylüyorum ama caz tutkunu bir müzisyenim demek daha doğru olur. Bir gün kendi şarkılarımı yapacağımı biliyordum ve bu hayalimi gerçekleştirebildiğim için çok mutluyum.
Türkçe solo kariyerine neden bu kadar geç başladın?
İçime tam olarak sinen, beni anlatan bir müziği dinleyiciyle paylaşmak istedim hep. Bundan dolayı geç kalmak değil de, doğru zaman tam da şimdi diyebilirim. Daha önce bu şarkılar ve bu birikimim yoktu. Artık anlatacak hikâyelerim ve beni yansıtan bir müziğim var.
“Bir Aşk Meselesi”nden sonra yeni şarkın “Funky İstanbul”u yayınladın. Bu defa caz ve funk’ı harmanlıyorsun. Şarkının ritminin İstanbul’un ritmine tam oturduğunu düşünüyorum. İstanbul özelinde birçok farklı türde şarkılar yapıldı. Senin motivasyonun neydi İstanbul’u özne yaparken?
“Funky İstanbul”un sözlerini ilk kaydım için İstanbul’a geldiğimde yazdım. Avusturya’ya yerleşmeden önce, İstanbul ve Avusturya arasında bir seçim yapmam gerekiyordu. Hayatım için önemli bir dönüm noktası olduğu için beni epey zorlamıştı. İstanbul’da olduğum kayıt günleri, o günlere dair anılarımı canlandırdı ve şarkının sözleri böyle ortaya çıktı. Kayıttan kısa bir süre sonra Viyana’da akşam evde otururken bir melodi takıldı aklıma. Sözlerle harika bir uyum sağladı. Hemen kaydedip Evren’e gönderdim. “Bunu kaydediyoruz, hemen başla bence aranjesine: Şarkının adı Funky İstanbul” dedim.
“Her şey gibi şarkılar da çok hızlı tüketiliyor”
Nitelikli ancak nicelik bakımından az olan bir kitleye hitap eden bir müzik yapıyorsun. Bu konuda bir tedirginliğin var mı?
Tedirginlikten ziyade, müziğimi dinleyiciye ulaştıramama kaygısı taşıyorum galiba. Sosyal medya sayesinde bu kolay gibi görünse de aslında oldukça zor. Her gün sayısız yeni şarkıcı ve şarkı çıkıyor; bu yoğunluk arasında fark edilmek ve doğru dinleyiciye ulaşmak ciddi bir mücadele gerektiriyor. Bazı platformların adil olmayan yapısı da bu süreci zorlaştırıyor. Her şey gibi şarkılar da çok hızlı tüketiliyor maalesef. Soruna geri dönersek: “Bir şarkı yapayım, bu tutar” düşüncesiyle yola çıkmadığım için içim rahat. Her müziğin bir dinleyicisi olduğuna inanıyorum; yeter ki onlara ulaşabilsin. Müziğimi bir kategoriye hapsetmek istemem. Beni yansıtan her tarzı ortaya koymaktan mutluluk duyuyorum. Şarkılarım caz etkileri taşısa da cazla sınırlı değil. “Kısıtlı” görünen kitlenin ötesine geçebiliriz diye düşünüyorum. Bunun nasıl olacağını ilerleyen şarkılarım daha iyi gösterecek bence. Şaşırtabilir, yeter ki buluşma gerçekleşsin.
Şarkıların söz ve müziği sana ait. Ancak klişe tabirle, “herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği” sözler var. Kendi hikâyenin başkalarında nasıl tezahür edeceği mevzusu biraz bıçak sırtı bir durum. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Doğru, kendi şarkılarım hepsi ve her birinin hikâyesi var. İçtenlikle ve samimiyetle yapılan şarkıların dinleyiciye dürüst geldiğini düşünüyorum. Senin de dediğin gibi, herkesin kendinden bir şey bulacağı sözler var şarkılarımda. Klişe belki, evet ama hepimiz benzer durumları tecrübe ediyoruz. Aşk, yalnızlık, hüzün, heyecan, terkediliş, özlem, mutluluk... Hepimiz yaşıyoruz bunları hayatta. Ben hissetmediğim bir şeyi yazamam. Yaşanmayan öyküleri dinleyici fark edip, hemen rafa kaldırıyor bence. Ama bazı şarkılar hep yaşarlar, bunun da en güçlü nedeni arkasındaki hikâyelerdir.
Sırada neler var senin tarafında?
Kaydettiğim şarkılarımı en kısa sürede yayınlamak istiyorum. Üçüncü şarkım için aralık ayında İzmir’de bir klip çekeceğiz. Bahar ayında yeni şarkılarım için stüdyoya girmeyi hedefliyorum. Şarkılar tamamlandığında hepsini bir albümde toplayarak dinleyiciyle sahnede buluşmak istiyorum. Bunların dışında beni yansıtan yeni fikirlere ve projelere her zaman açığım.
Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGün Kitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org'a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı....
Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGün Kitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org'a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen Gazete Pencere ve OT dergisine kültür sanat, Edebiyathaber.net, K24, Oggito, Ne Okuyorum? internet sitelerine edebiyat yazıları yazıyor. Doğan Kitap etiketiyle yayınlanmış Zıvana ve Buji isimli iki romanı, bir kısa film senaryosu var.
İspanyol sinemasının ünlü isimlerinden olan ve yönetmen Pedro Almodóvar'ın birçok filminde aldığı rollerle tanınan oyuncu Marisa Paredes, 78 yaşında hayatını kaybetti.
İspanya Sinema Akademisi, Paredes'in ölümünü "İspanyol sineması, halkın kendisini 75'ten fazla kez beyazperdede izleyebildiği, uzun bir kariyeri geride bırakan, en ünlü aktrislerinden biri olan Marisa Paredes'ten yoksun kaldı," diye duyurdu.
Paredes için bir mesaj yayımlayan İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de "Ülkemizin yetiştirdiği en önemli aktrislerden biri olan Marisa Paredes'in ölüm haberiyle yıkıldık. Sinema ve tiyatrodaki varlığı ve demokrasiye olan bağlılığı gelecek nesillere örnek olacaktır. Teşekkürler Marisa," dedi.
Anadolu Ajansı'nda yer alan habere göre, kariyerinde 70'ten fazla filmde ve 80 kadar tiyatro oyununda sahne alan Paredes, 2018 yılında İspanya sinemasının Goya Onur Ödülü'nü almıştı.
Kariyeri
Marisa Paredes, oyunculuk kariyerine 1960 yılında "091 Policia al Habla" (091, Polis Konuşuyor!) filmiyle başladı ve bu filmle İspanya genelinde gençlik idolü haline geldi. 1961'de tiyatroya adım attı ve "Hamlet" gibi birçok önemli oyunda rol aldı. 73 film ve televizyon dizisinde yer alan Paredes, Alejandro Casona’nın "La dama del alba" adlı eserinde başrol oynadı.
Pedro Almodóvar’ın yönettiği "Yüksek Topuklar" (1991), "Sırların Çiçeği" (1995), "Annem Hakkında Her Şey" (1999) ve "İçinde Yaşadığım Deri" (2011) gibi filmlerdeki performansıyla uluslararası şöhrete ulaştı. "Sırların Çiçeği" filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu dalında Goya Ödülü'ne aday gösterildi. Ayrıca, Agustí Villaronga’nın "In a Glass Cage" (1986), Roberto Benigni’nin "Hayat Güzeldir" (1998), Arturo Ripstein’in "Deep Crimson" (1996) ve Guillermo del Toro’nun "Şeytanın Belkemiği" (2001) gibi önemli yapımlarda yer aldı.
1996 yılında İspanya Kültür Bakanlığı tarafından Ulusal Sinema Ödülü'ne layık görüldü ve 2000-2003 yılları arasında İspanyol Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi başkanlığını yaptı. 2007’de Gijón Uluslararası Film Festivali’nde Nacho Martinez adına verilen Ulusal Sinema Ödülü’nü aldı. Son filmi "Latin Lover" (2015) oldu. (TY)