1948 yılında İstanbul'da doğdu. Ermeni bir tüccar baba ile Rum bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Karyolacıyan'ın yaşamı, dört dilin konuşulduğu çok kültürlü bir ailede geçti. Gençliği boyunca Kasımpaşa ve Beyoğlu'nda yaşayan Karyolacıyan, Ermeni ilkokuluna ve ortaokuluna gitti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni siyasi nedenlerle yarım bırakmak zorunda kalan Karyolacıyan, Fransızca, İngilizce, Rumca, Ermenice ve Türkçe biliyordu. Bu dillerden çeviriler yapan Karyolacıyan'ın esas araştırma konusu ise tarihti.
1970'li yıllarda devrimci harekete ilgi duymaya başlayan Karyolacıyan, Hikmet Kıvılcımlı geleneği ile bir süre birlikte olduktan sonra, ileride Türkiye Komünistler Partisi/Birlik'i (TKP/B) oluşturacak ekiple birlikte Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nin (TSİP) gençlik örgütü olan Genç Sosyalistler Birliği'nde (GSB) faaliyetlerini sürdürdü. 1976-77 yıllarında Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi/Kurtuluş (THKP-C/Kurtuluş) örgütünde yer aldı. Örgütlü faaliyetine 12 Eylül darbesi sonrasında da devam etti. THKP-C/Kurtuluş Şam Kongre Kararları'ndan sonra, örgütün adı Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü (TKKKÖ) olarak değiştiğinde Karyolacıyan, bu örgütün uzmanlık komitesi üyesi oldu.
Türkiye'deki eylemlerinden dolayı yargılandığı davadan müebbet hapis cezası alan Karyolacıyan, 1991 yılında çıkan yasa nedeniyle 8 yıl hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuştu.
“Ferman”
Hapishaneden çıktıktan sonra, Hürriyet Yazgan ile evlenen Karyolacıyan, bir süre Atina'da kaldı ve Panteion Üniversitesi'nde Sosyoloji ve Tarih üzerine doktora çalışmaları yaptı.
Karyolacıyan'ın "Mukayeseli Türk-Yunan Savaşı Tarihi" ve "İttihat Terakki Partisi ile Osmanlı Devleti'nin Modernleşmesi" üzerine yayınlanmamış çalışmaları mevcuttur.
24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında Siyasi Haber için kaleme aldığı yazıda şöyle diyordu:
“Daha küçük yaşta, şimdi soykırım (Genoside, Holocauste) kavramıyla ifade edilen Ermeni felaketiyle ilgili epeyce bilgi sahibi oldum. Tabii ki bana konuyla ilgili hususlar anlatılırken yukarıda kaydedilen Batı terminolojisi kullanılmamıştı. Anlatan büyüklerimiz, Batı kavramlarından haberdar olmadıkları gibi tamama yakını okur-yazar değillerdi. Olayları kendi geleneksel kavramları çerçevesinde aktarmışlardı.
İşte bu yaşanan felaketin adı ve tarifi ‘Ferman’dı.
“Ferman, Osmanlı Hıristiyanları tarihinde doğal olarak meşum, lanetli bir kelimeydi; adının anılması dahi uğursuzluk sayılırdı ve derhal haç çıkarılırdı. Bu yalnız Ermenilere mahsus bir refleks de değildi; bütün Hıristiyan tebaa bu lanetli kelimenin anlamını, acısını bizzat tenlerinde yaşamış oldukları tarihi tecrübeleri dolayısıyla çok iyi bilirlerdi.” (TY)