Öncelikle başta İsmet Berkan olmak üzere bu uygulamayı tasarlayan ve uygulayan Radikal yönetimini tebrik etmek gerekir. Aslında zaman zaman Batı'da da rastladığımız bu tür özel günler/özel gazeteler, gerek bir farklılık yaratmak, gerek tiraj almak ama bence en önemlisi gazete ile okur arasındaki ilişkileri ve gazetecilik mesleğini demokratikleştirmek açısından önemli.
Radikal'in, bu hafta da Sezen Aksu'yu konuk genel yayın yönetmeni olarak ağırlayacağını duyurması, bu uygulamayı haftada bir de olsa sürekli kılacağının işareti ki, ayrıca tebrikler.
Pamuk'un yaptığı gazeteye yönelik eleştiri ve tepkileri iki ana bölümde toplamak mümkün: Mesleki ve siyasi.
Sembolik olanla gerçek olan
Önce mesleki noktalara değinelim: Pamuk'un gazeteci olmadığı, gazetecilik yapamayacağı, genel yayın yönetmenliğinin kolay elde edilemeyecek bir makam olduğunu öne sürüyor bir çok meslektaş ya da yazar.
Pamuk'un bizzat kendisi, bir günlük konuk genel yayın yönetmenliğini "23 Nisan Başbakanlığı"na benzeterek aslında olayın sembolik yanını çok iyi bir şekilde vurguladı; ama soyut düşünme ve sembolleri algılama konusunda engelli olanlar, aslında biraz da özel ve kapalı av alanlarına sızmış garip bir yaratığın kendilerine verdiği ürküntüyle, mesleği savunma adına ateş püskürdüler. Pamuk, olası olumsuzluk ve hataların sorumluluğunu üstlenip, bir günlük çalışma arkadaşlarına verdiği önem ve değeri de ayrıca gösterdi.
Okuma-yazma bilen, belirli konularda bilgi ve fikri olan herkes sadece konuk genel yayın yönetmenliği değil, gazetecilik de yapabilir. Ayrıca bugünkü "Yeni Gazetecilik"te İnternet'ten cep telefonuna kadar, özellikle blog'lar (İnternet günceleri) aracılığıyla her yurttaş özgürce bilgi ve görüşlerini başkalarıyla rahatça paylaşabiliyor. Gazetecilik, özellikle de Yatay Gazetecilik (Bkz. Edwy Plenel), bir toplum içinde birey ve kurumların herhangi bir merkez olmaksızın bilgi, görüş, duygu ve her türlü mesajlarını birbirlerine herhangi bir engel olmaksızın karşılıklı olarak ulaştırabilmesi ise, bu hakkın sınır tanımaksızın her yurttaş tarafından kullanılması gerekir. Mesela gelecek hafta Sezen Aksu'ya kimse çıkıp da "Sezen Aksu gazeteci değildir, gazetecilik yapamaz" diyecek mi acaba?
Bu itiraz, bu gerekçe geçerli değil. Çünkü Türk egemen basınında şimdiye kadar öyle sadece Pamuk gibi bir günlüğüne değil, haftada 3-5 köşe yazan Dışişleri Bakanları, banka yöneticileri, TÜSİAD yöneticileri, akademisyenler oldu. Pamuk karşıtları, gazeteci olmayan bu düzenli köşe yazarlarına en küçük bir itirazı dile getirmediler, şimdi kalkmışlar Pamuk'un gazeteci olmadığını dolayısıyla konuk genel yayın yönetmeni olamayacağını öne sürüyorlar.
Gazetecilik bir tercih mesleğidir. Kuşkusuz kuralı kaidesi olmayan bir meslek değildir. Ama her gazeteci, her genel yayın yönetmeni, egemen medyada önce (maalesef!) medya mülkiyeti kriterine göre, sonra da siyasi-ideolojik-kültürel mezhebine göre gazetecilik yapar. Bir haberi manşete çekebilir ya da o gün sayfaya koymaz. Pamuk'un tercihlerinde mesleki olarak bence bir sorun yok. Çünkü Pamuk'un seçtiği tüm haberler doğru, gerçek olgulardan yola çıkan haberler. Siyasi-ideolojik olarak söz konusu haberlerin işleniş tarzıyla, veriliş tarzıyla (yorumlanmasıyla) herkesin hemfikir olması şart değil.
Cumhuriyet'in anlamlı alınganlığı
Mesleki ve teknik sayılabilecek ikinci nokta, ya yanlış anlamadan ya da kasıtlı bir tutumdan kaynaklanıyor: Orhan Pamuk'un Radikal'deki manşeti, Cumhuriyet gazetesini mi hedef aldı? Radikal'in pazar günkü manşet spotunu okuyanlar bunun böyle olmadığını aslında kolayca anlayabilir:
Cumhuriyet gazetesi belli ki pek alınmış, çarşamba günü (10 Ocak) tam sayfadan yanıt vermeye kalkışırken, kaş yapayım derken göz çıkartıyor. Cumhuriyet, aynı dönemin Hürriyet gazetesinden de bir kupür yayınlıyor ve açıkça itiraf ediyor: O dönemde herkes Nâzım'a karşıydı! Matah bir şeymiş gibi. Halbuki dürüst bir tutum, ki Cumhuriyet bunu hiç yapmadı, Ermeni terzinin Konağına el konulmasından, Nazilerden para yardımı alınmasına, Hitler övgüsünden sıkı antikomünizme kadar Cumhuriyet gazetesinin geçmişteki yayın politikaları ve uygulamalarının samimi bir özeleştirisini gerektirir. Cumhuriyet kendini savunmaya çalışırken, Pamuk'un Nobel aldığı günün ertesinde haberi verdiklerini açıklıyor. Yok bir de vermeyecektin! Cumhuriyet'in dili varmıyor ama Nâzım Hikmet haberi konusunda arşiv olmasa, "Yok canım biz böyle bir haber yayınlamadık" diyecek neredeyse. O dönem fotoğrafını yayınlayıp okurları Nâzım Hikmet resmine tükürmeye davet ve teşvik etmek kolaydır ama yıllar sonra bunun hesabını veremezsiniz işte! Umur Talu gibi bir yazarın kendisini Cumhuriyet'i savunmak zorunda hissetmesi garip değil mi? Talu, zaman zaman kendi köşesinde ya da kamuya açık toplantılarda Milliyet'teki kendi geçmişinden (üstelik doğru ve haklı bir şekilde) söz etmesi doğal oluyor, ama Pamuk bunu Cumhuriyet için yapınca kusur mu sayılıyor? Ya Bekir Çoşkun'un sinik ironisine ne demeli? Korporatizm mizahı da öldürüyor ne yazık ki! Mesleki-teknik alandaki eleştirilerden biri de haberin bayat olduğu yolunda. Profesyonel bir yayın yönetmeni için geçerli olan bu eleştiri Pamuk için geçerli değil. Gelelim işin siyasi yanına, ki kilit mesele burada. Çünkü mesleki-teknik eleştiriler aslında siyasi eleştiriye zemin ya da katık hatta paravan olarak sunuluyor çoğu kez. Kim kimden intikam alıyor? Pamuk, bu Nâzım Hikmet manşeti yerine mesela Kıbrıs'taki Lokmacı Kapısı haberini manşete çekseydi hiç kimse kalkıp Pamuk'u bencillikle, intikam almakla filan itham edemeyecekti. Pamuk, doğası gereği muhalif ya da hiç olmazsa farklı olması gereken aydın kimliğini Radikal'in birinci sayfasını yaparken de harekete geçirdiği için böyle bir tercih yaptı, bu tercih de düşünce-ifade-basın özgürlüğü konusunda yeteri kadar duyarlı olmayanları feverana yöneltti. E. Özkök -ki Cumhuriyet iktibas etmiş!- mesela Pamuk'un Ermeniler ve Kürtler konusundaki açıklamasını tekzip etmesini bekliyormuş. Ne kadar zeki ve ilginç bir beklenti değil mi? Herkes Özkök gibi davranmak zorunda mı ki? Kendisi nispeten başarılı doktora tezinin yeni baskılarını Hürriyet'in yöneticisi olduğu dönemden bu yana yapmıyor. E Pamuk da artık Nobel aldı, o da sürüye katılsın istiyor. Kimileri, Orhan Pamuk'u Nâzım Hikmet manşeti atarak bencillik yapmakla suçluyor. Pamuk, bu manşetle kendi reklamını yapmış! Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Ahmet Kaya ve daha yüzlerce sanatçı ve aydının başına gelenleri aktarmak neden bencillik olsun ki? Pamuk, Hülya Avşar-Saadettin Sarar konusunu manşete çekseydi eminim, "Pamuk, Sarar'ı kıskanıyor" diye başlık atarlardı. Çünkü Pamuk hakkında, Kürt/Ermeni açıklaması nedeniyle, bir önyargı oluştu milliyetçi-devletçi kesimlerde. Aslında Pamuk'un yaptığı Radikal gazetesine yönelik eleştiriler, Pamuk'un ağzıyla kuş tutsa bile ilk "Günah"ının kimi kesimlerce affedilmeyeceğini göstermesi açısından hazin. Pamuk karşıtları, Nobel'den bu yana uğradıkları hezimeti halen ve henüz tam olarak sindiremediler. Önce birisi çıkıp, Ermeni ve Kürt meselesi konusunda aslında bir çok insanın bilip açıkça ifade etmeye cesaret edemediği bir gerçeği söyledi, ardından devletle medya arasındaki ideolojik organik bağlantıyı teşhir etti, devletin ve medyanın kargıladığı sanatçı ve yazarların durumunu gözler önüne serdi. "Pamuk, Nobel almasına karşın hala ehlileşmedi" diye düşünüyor Pamuk karşıtları. Onların bir gün bile bir kara koyun görmeye tahammülleri yok. Yazık! Biz yılın 365 günü sakince hatta gülerek bunların yazdıklarını okuyoruz Sonra da elimizden geldiğince eleştirmeye çalışıyoruz. Başkasına/ötekine/ farklıya biraz saygı... (RD/TK)