"İyi olmaya çalışıyoruz. Annemler yanımda... Ama zor bir süreç tabii. Mümkün olduğu kadar olumsuzlukları konuşmamaya çalışıyoruz. Çünkü o insanlar için inanılmaz zor bir durum. Mümkün olduğu kadar uzaklaştırmaya çalışıyorum ama ister istemez haberler okunuyor, bilgi alınıyor."
"Öncelikle, nasılsınız? Uzaktan da olsa savaş zor bir deneyim..." diyerek başladığımız söyleşiye Nadiia Özcan, bu cümlelerle karşılık veriyor.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle Harkov'u terk edip Türkiye'ye gelen anne-babası Olena ve Oleksandr'ın hikayesini daha önce bianet editörü Ayşegül Özbek'ten dinlendiğimiz Özcan, 15 yıldır Antalya'da yaşıyor.
Özcan'dan savaş başladıktan sonra meşakkatli yollardan geçerek Mart ayında Antalya'ya varan anne ve babasının o zamandan bu yana Türkiye'de uluslararası koruma statüsü aldığını öğreniyoruz.
"Oturum almak yüksek bir tutar olabilirdi bizim için" diyor Özcan durumu açıklarken. Bir de kendisinin Türkiye vatandaşı olmasının hem bu statü hem de sosyal güvenlik açısından kolaylık sağladığını...
"Alışması zor oluyor"
Rusya'nın 24 Şubat 2022'de komşusu Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaş, bugün (26 Temmuz) itibariyle 153. gününde devam ediyor.
Peki, Nadiia Özcan'ın dört ayı aşkın süredir Antalya'da yaşayan anne ve babası, Türkiye'de neler yaşıyor? Buradaki hayatları nasıl geçiyor?
"Alışması zor oluyor" diyor Özcan. Bir yandan da anne ve babasının çocuklarından zaman zaman Türkçe kelimeler öğrenmeye çalıştığını aktarıyor:
"Ama hayatlarımız farklı. Türkiye ve Ukrayna... Birbirimize yakınız, yalan yok, gerçekten öyleyiz ama sonuçta alıştığı hayatlar farklı, devlette uygulamalar farklı... İster istemez bazı şeyler onlara tuhaf geliyor, garip geliyor..."
Onlara en garip gelen şeylerden biri de "farklı yerlere pazara gitmek..." Yani, Türkiye'deki insanların farklı günlerde "farklı yerlere pazar kurmaları ve her gün çalışmamaları..." onlara farklı geliyor:
"Çünkü mesela bizim pazarlarımız var ve oraya her gün belli saatler arasında gidip alışveriş yapabiliyoruz.
"Burada daha rahat yaşayanları da fark ettiler. Daha serbest mi diyeyim, rahat mı diyeyim artık bilemiyorum. Bu kelimeler arasında bir kelime bulmaya çalışıyorum... Ama dışarı çıkabilmek, parklarda oturabilmek...
"Çünkü orada 8 saat çalışma saatimiz oluyor ama onu aştığı da oluyor tabii. Ama buraya gelince, iş olmadıktan sonra hayatı keşfetmiş oluyorlar."
"Yeter ki insanlar çalışabilsin"
Öte yandan, bu "hayatı keşfetme" eylemi biraz da zorunluluktan oluyor. Nadiia Özcan'ın hem anne ve babası hem de benzer durumdaki diğer Ukraynalı yurttaşlarla ilgili dile getirdiği ve sık sık vurguladığı noktalardan biri de uluslararası statüde olanların çalışmasının yasak oluşu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın "Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa" atıfla paylaştığı bilgilere göre, "Uluslararası koruma başvuru sahibi yabancılar için, uluslararası koruma başvuru tarihinden altı ay sonra çalışma izni başvurusunda bulunulabilir. Başvurunun uygun bulunması halinde söz konusu yabancılara çalışma izni verilir." |
Özcan, bunu bir "şikayet değil, bir öneri yahut değerlendirilebilecek bir imkan" olarak söylediğinin altını çizerek durumu şöyle açıklıyor:
"Mesela, dünyada farklı ülkelerde, Avrupa'da sadece o statüyü vermekle kalmayıp şu şekilde koruma altına alıyorlar: Ek imkanlar, düşük fiyatlar, yurt gibi konaklama olanakları, çalışma imkanları verebiliyorlar.
"Çünkü insanlar buraya geldiler, evet. Koruma altına alındılar ama yaşaman da gerekiyor. Çalışmak gerekiyor. En azından bu tür insanlar için imkanlar açılabilirse çok harika bir şey olacak.
"Üniversite bitirilen alanda, diploma üzerine çalışılmasından bahsetmiyorum. Ya da hukukçunun buraya gelip hukukçuluk yapmasından söz etmiyorum. Kimsenin kimsenin yerini alması söz konusu değil.
"Ama bir imkanı olsa para kazanabilmek için, ekmeğini kazanabilmek için. Bu çok farklı bir şey olurdu gerçekten.
"Dediğim gibi, tekrar da söylüyorum: Herhangi birinin yerini kapmadan... Yani, ne bileyim, garsonluk yapılabilir, yahut bahçıvanlık yapılabilir... Yeter ki insanlar çalışabilsin. Belediyelerde çok iş var, parklarda olabilir, bahçelerde olabilir. Bence bu çok büyük bir destek olurdu insanlara.
"Yani psikolojik olarak destek olurdu, iş var, çalışıyorum diye, ekmeğimi kazanabiliyorum, oraya gidip suyumu kendim alabiliyorum diye..."
"Oradakilerin anlattıklarını algılayamıyoruz bile"
Nadiia Özcan'a memleketi Harkov'dan haber alıp almadığını, orada hala tanıdıkları olup olmadığını da soruyoruz.
"Orada arkadaşlarımız var, ailelerimiz var, tanıdıklarımız var tabi" diye cevap veriyor Özcan bu sorumuza. Bazı arkadaşlarının yurt dışına çıktığını, bazılarının ise başka şehirlere gittiğini de anlatıyor bir yandan:
"Çünkü o seslerle devamlı korku içinde yaşamak çok zor bir şeymiş.
"Bunun ne kadar zor olduğunu, ne kadar sıkıntılı ve korkunç olduğunu yaşayan anlar. Anlatmak ayrı bir şey ama bunu yaşamak apayrı bir şey.
"Yani anlattıklarını bile algılayamıyoruz. Gerçekten hayat boyunca bunları sadece tarihten okumak, bilmek ve bugünlerde yaşamak... Açık söylemek gerekirse, hâlâ da gerçek olmayan bir şey yaşıyoruz gibi geliyor.
"Ukrayna'daki insanlar tüm dünyadaki ülkelerden gelen desteklerden faydalanmaya çalışıyorlar. Faydalanmak derken... Yaşamaya çalışıyorlar.
"Çünkü gıda yardımları, giyim yardımları ile yaşamaya devam ediyorlar. Yoksa, iş yok... Para kazanabilmek için çalışmaları da gerekiyor ama imkanları da yok. O yüzden bazı insanlar normal işe girmiş ama yarı maaş veriyorlar. Yani, çok zor ve çok korkutucu bir süreç, bir dönem..."
"Bu durumda bile empati kuruyorum"
Kendisini ve Türkiye ile ilgili ne hissettiğini "Burası da bir parçam oldu. Türk olarak sayabiliyorum kendimi. Hem Ukraynalıyım..." sözleriyle tarif eden Nadiia Özcan'ın burada çocukları da var.
Peki, Özcan'ın çocukları tüm bu süreçten nasıl etkilendi?
Ve tabii daha da önemlisi, beş aydan uzun bir zamandır devam eden savaş, Özcan'ın kendisinde ne gibi düşünce ve hisler uyandırıyor?
Özcan'ın kendisinden dinleyelim:
"Biz hala aynı şeyi söylüyoruz. Beş ay geçti ve aynı şeyi söylüyoruz. Evet; Rusya, Ukrayna'ya saldırdı. Ama hala da aynı şeyi anlatıyoruz çocuklarımıza. Ruslar olarak herkesin suçlu olduğunu söylemiyoruz.
"Amcam da örneğin ailesiyle birlikte orada yaşıyor. Onlar da orada yaşadığı sürece... Örneğin, bir paylaşımdan dolayı maalesef çok ağır cezalar geliyor. O yüzden yine çok fazla konuşamıyorlar. Korkudan dolayı maalesef böyle yorumlar yapamıyorlar.
"Biz şiddet gören tarafız ama şiddet uygulayan tarafta yaşayanlar için ben... Yargılayamam... Biz inanılmaz kötü durumdayız ama onların da neler yaşadıklarını... Ben bu durumdayken bile empati kuruyorum.
"Herkes için söyleyemem ama gerçekten seslerini yükseltemeyenler, susmak zorunda kalan insanlarla ben empati kuruyorum.
"İnternette, sosyal medyada farklı bir tarafları da var. Agresif bir şekilde bir yaklaşımları var, sanki hak edilmiş gibi... O çocukların hayatlarını kaybetmesini sanki hak edilmiş bir şeymiş gibi gösterenler de var. Onları herhangi bir şekilde ben destekleyemem.
"Ayrıca kelime de bulamıyorum ben bunu açıklamak için... İnsan bunu nasıl söyler? Harften sonra kelime bile çıkmıyor... Ama dediğim gibi Rus milletinden insanlara empatili davranıyorum gerçekten..." (SD)