"Onların dillerine pelesenk ettikleri bir sözleri var: Türk'ün Türk'ten başka dostu yok. Bir ülke halkına bundan daha korkunç bir söz edilmez. Hele Kürtlere böyle sözler etmemelisin. Kürtler sana gücenir. (...) Kim ne sanarsa sansın, ey milliyetçi ırkçılarımız, dünyada bir tane dostunuz varsa diyelim, o da güneyimizde, petrol kuyularının üstünde oturan Irak Kürtleridir".
Kemal, bu görüşünü şu sözlerle desteklemişti: "Böyle bir dostun olması, birçok dosta bedeldir. Ne yazık ki onlar dostlarından o kadar kötek yemişler ki, yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Irak Kürtleri Kuzey Irak'ta bağımsızlık istemiyorlar. Çünkü bağımsızlık onların çıkarına değil. Can-ı yürekten federasyon istiyorlar. Federe bir devlet içinde olmak, onların daha işine geliyor".
Hakim medyada Yaşar Kemal'in barışı arzulayan bu sözlerinden ziyade "Gerillayı terörist yaptık" sözleri tartışıldı. Hatta bir siyasi de çıkıp, "Bölücüyü aydın yaptık" deyiverdi. Sadece bu örnek bile Türkiye'de Kürt sorununa bakış açısını yansıtmaya yetmiyor mu?
Şimdiye kadar yaşanan bir sürü olay, Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere, Türkiye'nin dört bir yanında yaşayan Kürtleri hep olumsuz etkiledi. Hep sakıncalı bir öteki olarak algılandı Kürtler. İzmir gibi "demokrat" olduğu söylenen bir kentte bile kendilerine "Toplumcu Buduncu" diyen bir grup, en işlek merkezlerden Alsancak'ta "Kürt nüfus artışı durdurulsun" standı açmakta bir beis görmedi.
İşin kötü tarafı, o kadar kalabalık bir güruhtan kimsenin bu olaya tepki göstermemesi oldu. Yurtdışında, örneğin Almanya'da yaşayan Türklere bir şey yapıldığında kıyameti koparan medya ve toplum, söz konusu Kürtler olduğunda, onlara bir şey yapıldığında ketumluğunu korudu hep.
Bu vurdumduymazlık da, yine söz konusu konferansta kapanış sunumunu bu kez uzaklardan yapmak zorunda olan yazar Mehmet Uzun 'un söylediklerine neden oldu: "Son yirmi yılda Türkiye'de 30 bin insan öldürüldü, 4 bin 500 köy boşaltıldı ve 3 milyon insan topraklarını terk etmek zorunda bırakıldı. Sonuç? Bu yaşananların hiçbirisi hiçbir sorunu çözmedi, yine aynı noktadayız; demokrasiye, insan haklarına ve özgürlüklere saygılı bir barış ortamı..."
Evet, bu ülkede yaşayan insanların artık kabul etmesi gereken bir şey var: Kürt realitesi denilen mesele, sadece Kürt diye bir kimliği -Süleyman Demirel'in ifadesi ile- tanımaktan geçmiyor. Bu toplumun, yıllardır süren savaşın, açlığın, ekonomik felaketlerin ve ilgisizliğin yükünü daha fazla kaldıramayacağı anlaşılmalı. Bu nedenle bugüne kadar gelip geçmiş siyasi iktidarların hiç biri, bu konuda adım atamadı. Atmak isteyenler de bir şekilde susturuldu. İşte bu noktada, bu sorunları etraflıca tartışmaya ve acilen çözüm aramaya yönelik çalışmalar büyük önem arz ediyor.
Söz konusu çalışmalardan biri de yıllardır Kürt siyasetinin içinde mücadele etmiş ve daha önce de Kürt sorunuyla ilgili eserleri olan Naci Kutlay'ın, "Kürtlerde Değişim ve Milliyetçilik" isimli çalışması.
Kutlay, bu çalışmasında Kürt sorununun tarihi derinliklerine inerek ait olduğu toplumu anlama çabasının örneği olarak okura önce Sümerler'den başlayarak Mezopotomya'ya kadar uzanan gelişim sürecini anlatıyor. Daha sonra tarihi Mezopotomya'daki Kürtler'den Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine uzanıyor.
Ardından da "milli kimlik ve milliyetçilik" konusunu irdeliyor. Tabii tarihi olayların gelişim aşamalarını anlatarak, konularını zenginleştiren Kutlay, söz konusu milliyetçiliğin sadece Türkleri değil Kürtleri de olumsuz etkilediğinin altını çizerek, bir anlamda özeleştiri yapıyor.
Kutlay, "Kökleri tarihin derinlerine uzanan Kürt sorununu akılcı çözüme kavuşturmak öyle kolay değil. İşin kötü yanı, iktidar ve muhalefet olarak, günümüze kadar siyasilerimizin ve partilerimizin buna hazırlıklı olmadıklarıdır" diyerek sistemin henüz buna hazır olmadığını söylüyor. Kutlay'ın bu sözleri, barış konferansı girişiminin de anlaşılması bir tarafa hazmedilemediğini doğruluyor. Çünkü soruna yaklaşım açısı, toplumun hemen hemen her katmanında "halk" değil "devletçi" perspektif taşıyor.
Kutlay, tarihi sorunları tartıştıktan sonra günümüze uzanıyor ve yaşanan gelişmeler üzerinden hem siyasi iktidarı eleştiriyor hem de Kürt politikalarını. Kutlay'ın 2004'te yayımlanan bir yazısında yer alan görüşlerinden bu yana çok da fazla bir şey değişmemiş:
"Yine eskiden Türkiye yöneticileri ve askeri otoritelerinin "kırmızı hat"ları belirlemeleri, Kerkük, Musul ve Türkmen konularında kesin konuşmaları, Kürtlerin statülerindeki değişimleri kabullenmeyiz deyişleri geride kaldı. Bölgeyi artık ABD ve 'dünya' şekillendireceğe benziyor. Kürt sorununun sınırları artık uluslararası arenalara taşındı. Türkiye ne Irak'ta ve ne de Türkiye'de Kürt gerçeğine istediği biçimi veremez gibi bir değişim oldu. Öngörü ve ileri projeler gerekiyordu.
Oysa Türkiye bilinenleri yineleyip durdu. Türkiye, önemli faktörlerden biri ama yalnız başına belirleyici değil. Bölge devletleri, halkları, ABD, AB ve en önemlisi de artık Kürtler de önemli bir faktör. Bu nedenle kendi Kürtleri ile barışık, komşu Irak Kürtlerindeki gelişmelere sıcak bakan ve onları dışlamayan bir Türkiye'nin geleceği için stratejiler oluşturulmalı."
Kürt sorunu, Kutlay'ın da öngördüğü gibi, kolay kolay çözüme kavuşturulacak bir konu değil. Ama önce yapılması gereken halkların birbirini önyargısız tanımasını sağlamak sanırım. Kürtlerin kadim sorunlarından biri de siyasi temsil sorunu. Yüzde 10 barajı gibi uygulamalar, Kürtleri aktif siyasetin dışına iterek, yabancılaştırıyor.
Başbakan, Rize gezisinde "Kürt sorununu tanıyorum" diyor. Bir taraftan da, DYP gibi sağcılığı tescilli bir partinin şimdiki genel başkanı, " Dağda kurşun atacaklarına, gelip düz ovada siyaset yapsınlar" buyuruyor. Ortalık birden karışıyor. Ama tüm bu tartışmaların sonucunda olan yine Kürtlere oluyor çünkü bu tartışmalardan bir kazanımları, barış için umutları olmuyor.
Şimdilerde, ateşli bir şekilde tartışılan Kerkük sorunu bakalım ne gibi olaylara gebe olacak? Bu anlamda Kutlay'ın kitabı hem Kürtleri yakından tanımak hem de sorunun şimdiye kadar olan aşamalarını tahlil etmek için okunması gereken bir çalışma.(UB/EÜ)
* Naci Kutlay, "Kürtlerde Değişim ve Milliyetçilik", Dipnot Yayınları, Ankara, 2006.