Türkiye’de hala senaristlerin telif hakları, verilen tüm mücadelelere hatta çıkarılan yasaya rağmen güvence altına alınamadı. Senaryo yazarları eserlerini verirken bir defaya mahsus “satış bedeli” aldıktan sonra geri kalan tüm haklarını, “tüm evrende” ticari sahibine devretmek zorunda kalıyor.
1995 yılında çıkarılan Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre filmin yaratıcı ekibinde yer alan yönetmen ve senaristler "doğrudan hak sahibi", oyuncular ve yapımcılar ise "bağlantılı hak sahibi" olarak değerlendiriliyor. Ancak yasaya rağmen ne doğrudan ne de bağlantılı hak sahipleri telif geliri elde ediyor.
Senaryo Yazarları Meslek Birliği (SenaristBir) Başkanı Ayhan Sonyürek ile, senaristlerin film ve dizi sektöründe yaşadıkları telif sorunlarını ve hak ihlallerini konuştuk.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre 1995 yılından itibaren eser sahiplerinin telif hakları aslında korunuyor. Ancak yapımcı ile masaya oturduğunuzda bu hakkınızdan ‘vazgeçmek’ zorunda bırakılıyorsunuz. Yasal olarak korunan bir hakkınızdan ticari bir sözleşme ile feragat etmek zorunda bırakılmanın herhangi bir yaptırımı yok mu? Bu durum sadece etik dışı bir hareket olarak mı ele alınıyor?
Etik olarak yargılanmayı umursadıklarını düşünmüyorum. Yayıncılar direkt yüzümüze “Haklısınız, telif almalısınız ama vermeyeceğiz” demiştir. Son bir uzlaşma çağrısı yapıp telif rejimini oluşturmalarını isteyeceğiz. Eğer uzlaşmaya yanaşmazlarsa hukuki olarak girişimlerde bulunacağız.
Hak devirleri bakımından birbirinin kopyası olan bu sözleşmeler, aslen bir hakkın kullanılmasını engelleyici bir husus taşıyor. Yasalarla tanımlanmış bir haktan hiçbir yaratıcının faydalanamıyor oluşu, yapımcıların ve yayıncıların anlaşarak birlikte hareket ettiğinin, tekelleştiklerinin en bariz kanıtı.
"Kelepçe sözleşmeler ile haklarımız yok ediliyor"
Anayasanın 167’nci maddesi devlete, açıkça piyasalarda oluşacak fiili yahut anlaşma sonucu doğacak tekelleşmeyi ve kartelleşmeyi önleme görevi vermiştir. Bu görev Rekabet Kurumu tarafından ifa ediliyor. Piyasadaki teşebbüslerin iktisadi güçlerini kullanarak sömürücü eylemlerde bulunmasını kanun yasaklamıştır ve bu ciddi bir suçtur. SENARİSTBİR olarak, yapımcıların ve yayıncıların anlaşarak birlikte hareket ettikleri ve tekel oluşturduklarına dair Rekabet Kurumuna şikayette bulunmaya yönelik bir çalışma başlattık. Ayrıca sözleşmelerin kelepçe sözleşmeler olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi için mahkemelere de başvuracağız.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 8. maddesine göre bir sinema eserinin sahibi “Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler” olarak tanımlanmış ancak daha sonraki düzenlemeler, yapımcılara “bağlantılı hak sahibi” gibi bir unvan kazandırıyor. Telifle ilgili sıkıntıların kaynağı bu sahiplik karmaşası mı?
Karmaşanın kökeni bu tanımlama değil aslında. Avrupa'da tanımlanmış her hak, ülkemizde de tanımlanmış. Hiçbir eksiğimiz yok. Sorunumuz kanun değil uygulama. Telif rejiminin oluşmasını istemeyen yayıncılar hukukun arkasından dolaşarak bu hakkın kullanılmasını engellemeye çalışıyorlar.
Telif hakkı sahibi kişilere sözleşmelerle bu hakları kullanmayacaklarına dair sözleşmeler imzalatılıyor. Başka bir ülkede cesaret edilemeyecek bir tutumu, yayıncılarımız yapımcılar aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Bu hak, eser sahibinin öldükten sonra 70 yıl varislerinin yararlanacağı bir hak. Bir imzayla 100 yılı aşan bir haktan mahrum bırakıyorlar. Özetle, yasalarımızda var olan hakkımız kelepçe sözleşmelerle yok edilmeye çalışılıyor.
"Bakanlık da yayıncılardan yana"
1995’te düzenlenen yasa, bu tarihten öncesini kapsamadığı için bugün neredeyse her gün televizyonda denk geldiğimiz Yeşilçam filmlerinin oyuncuları, yaratıcıları bu haktan mahrum kalıyor. Haklar için 1995 öncesini de kapsayan bir yasa gündeme alınması düşünülüyor mu? Bu konuda SENARİSTBİR olarak sizin çözüm öneriniz nedir?
Yeni yasa taslağında bu konuya bir çözüm düşünülüyor. Ancak yeni yasanın bu dönemde çıkacağını tahmin etmiyorum. Çünkü yasa yayıncıların telif ödemesi için onları köşeye sıkıştıran özelliklere sahip. Bakanlık yayıncılar tarafından ağır lobi altında olmalı ki yasayı bir türlü raftan indiremiyor.
Bize bir oyalama taktiğiyle “Aranızda anlaşın, yasayı hemen çıkartalım” diyorlar. Ancak hak gaspı yapmaya devam etmek isteyen gruplarla anlaşmamızı beklemek “Ben bu yasayı çıkartmayacağım” demektir. Devlet eser sahipleri ve oyuncuların yanında durup yıllardır gasp edilen haklarının alınmasının önünü derhal açmalı. Bunun için yayıncılar ve yapımcılarla anlaşmamızı beklemek mevcut düzenin devamını istemektir. Bakanlık mevcut düzenin devamını sağlayarak safını yayıncılardan yana seçti.
(395 çekilmiş film senaryosu ile Guinness Rekorlar Kitabı'na giren senarist Safa Önal hiçbir eserinden telif alamadı. SenaristBir telif yasasını protesto etmek adına Önal'a sembolik telif ödemesi yaptı.)
Telif hakkı aslında yapımcıdan değil eseri yayına sokan kişi ve kurumlardan alınıyor. Yapımcılar ve kanallar, yaratıcı ekibin bu hakkı almasına neden engel oluyor?
Çünkü yapımcılar kanallarla ortaklar. Yurtdışına dizi satışında ortaklıkları var. Dolayısıyla senaryo yazarı, yönetmen ve oyuncuların değil kanalın yanında duruyorlar. Ticari hırsları nedeniyle sektörümüze ihanet ediyorlar. Kanallarla ortak iş yapan yapımcıların meslek birlikleri nezdinde yapımcı kimliklerinin sonlanması gerekiyor. Ana akım medyaya büyük işler yapan yapımcıların telif birliği, telif yasasının çıkmaması için her türlü girişimde bulunuyor. Bunu da yüzümüze açıkça ifade ediyorlar.
Yurtdışında sektörde durum nasıl? Başka ülkelerde de benzer hak ihlalleri var mı?
Dünyada birçok ülke telif rejimini oluşturdu ve bu mesele gündemlerinden kalktı. Gelişmiş, çağdaş ülkelerin tamamında hak sahipleri teliflerini alıyor.
"Sektör yaratıcısına alan tanımıyor"
Özellikle senaryo yazarlarının telif hakkı dışında sektörde karşı karşıya kaldıkları başka sorunlar neler?
Senaryo yazarları dizi film senaryolarının yazımı sırasında eserlerine aşırı müdahale ediliyor. Bir eserin en önemli özelliği özgün olmasıdır. Masa başında bu kadar müdahalenin olması eserleri özgün olmaktan çıkarıyor, yazarların özgünlüklerini, sivriliklerini törpülüyor. Sektör yaratıcısına alan tanımadığı için kendini yenileyemiyor, gelişemiyor.
Senaryo yazarları iş güvencesi altında çalışmıyor. Kelepçe sözleşmelerle her türlü haktan mahrum bırakılıyor. İstendiği zaman işlerine son verilebiliyor. Bu konuda üyelerimizin yapımcılarla birçok davası var. Aslında senaryo yazarı eserin sahibidir ve eserin bir başkasının yazmasına izin vermezse o dizinin devamı yazılamaz. Sözleşmelerde bu izin en baştan alınıyor. Ancak sözleşmeyle devredilemeyecek manevi haklarımız var. Eserin mahiyetini ve hususiyetini bozan değiştirmeleri men etme yetkimiz her daim var. Senaryo, bir roman gibi ilim ve edebiyat eseridir. Aynı onun gibi korunuyor. O senaryolardan yola çıkarak yazılacak yeni bölüm senaryoların eserine zarar verdiğini düşünerek, dizinin başka biri tarafından yazımına olan iznini geri çekebilir.
2007-2008 yıllarında, ABD’de senaristler toplu grev ile, büyük yapımcı şirketlerden haklarını az da olsa almayı başarmışlardı. Bu grevin nispeten farklı nedenleri olsa da, telif hakları (DVD satışları, internet yayınları vb.) grevin ana konularından biriydi. Benzeri bir örgütlü hareketin ülkemizde etkili olabilmesi sizce ne kadar mümkün?
Şu anki örgütlülük yapımıza baktığımızda bunun mümkün olmadığı görülüyor. Örgütlenme çabamız devam ediyor. Zamanı geldiğinde haklarımız için benzer çalışmalar yapabiliriz. (YK)