Önen bunu, özellikle ABD yönetiminin insan hakları ihlallerini anımsatarak "Şiddetin, gücün egemen olduğu bir dünya 2006'da kendin i zorla kabul ettirdi. İşkence yasağı, savaş yasağı gibi değerler aşıldı. Bu durum Türkiye'deki otoriter ve asimilasyonucu yapıyı da besledi" diyerek açıklıyor.
Önen: Yaşam hakkı ihlalleri alarm veriyor
TİHV dokümantasyon merkezinin rapordaki rakamlarına göre, geçen yıl 367 yaşam hakkı ihlali gerçekleşti:
Yargısız İnfaz, Dur İhtarı, Rasgele Ateş Açma: 49
Silahlı Çatışmalar: 223
Mayın ve Bomba Patlamaları: 12
Faili Meçhul Siyasi Cinayetler: 21
Yasadışı Örgüt Saldırıları: 36
Sivil Çatışmalar: 15
Gözaltında Ölümler: 2
Cezaevlerinde Ölümler: 9
Mülteciler: 64
Önen bu rakamlar için "Önceki yıllarla karşılaştırıldığında, çok çok ciddi bir rakam bu. Alarm verici" diyor.
"İşkence sistematik olarak sürüyor"
Önen, işkence vakalarında genelde bir sayısal azalma olmasına aldanmamak gerektiğini söylüyor. İz bırakmayan yöntemlerin tercih edilmeye başlamasının yanı sıra, yıl içinde TİHV'ye yapılan işkence başvurularının yaklaşık 200'ün altına düşmeyişinin işkencenin hâlâ sistematik olduğunu gösterdiğini düşünüyor ve ekliyor: "İşkence sayısal olarak azaldı diye düşünüp rahatlayanlara bir uyarıdır bu. Sistem istediği zaman, istediği yerde, istediği gibi örgütlü olarak şiddet uygulayabiliyor. Diyarbakır olayları da bunun kanıtıdır."
"Gazetecilerin, yazarların terörle mücadeleden yargılanmasının önü açıldı"
Düşünceyi ifade özgürlüğü alanında kaygıların da çok yüksek olduğunu söyleyen Önen, "2005 yılında başlayan Ceza Yasası'ndaki (TCK) ve reformlardaki gerileme, 2006'da Terörle Mücadele Yasası (TMY) değişikliğiyle ciddi boyuta vardı" diyor.
"TCK'deki pek çok maddedeki cezalar böylece ağırlaştırıldı. Terör tanımının kapsamı genişletildi. Pek çok gazeteci, yazarın TMY uyarınca yargılanmasının ve ceza almasının yolu açıldı. 2006'da 286 kişi hakkında 164 davanın görülmesi vahimdir."
"İnsan hakları savunucuları tehdit altında"
Önen, insan hakları örgütlerinin ve yöneticilerinin, milliyetçi, ırkçı yükseliş ortamında saldırıya uğramalarını da vurguluyor. "Gerek sanal ortamda, gerek gerçek ortamda tehdit ediliyor, saldırıya uğruyoruz. Hrant Dink de bir insan hakları savunucusuydu."
"Şiddet üniformalı olmaktan çıktı, sivilleşti"
Önen'in 2006 için dikkat ektiği bir başka nokta da "şiddetin sivilleşmesi".
"Şiddetin üniformalı olmaktan çıkıp sivilleşmesiyle karşı karşıyayız. Bu ortam emekli askerlerin yönetiminde paramiliter çeteleşmeyi besledi. İtalya'da Mussolini'nin örgütlediği çeteler modeli bu."
Hrant Dink cinayetinin de şiddetin toplumsallaştığı bu ortamın ürünü olduğunu söyleyen Önen, açıklıyor: "Başka çeteler, dernek adı altında, hain listeleri yayınladı, silah üzerine yeminler etti. Bunlar dünyadaki erozyonun Türkiye programını oluşturuyor. Türkiye'de yükselen milliyetçiliğin, ırkçılığın, şiddet örgütlenmesinin arka planında dünyadaki ortam var. Avrupa'da da benzer yükselişler var. Özellikle göçmenlere, mültecilere karşı yabancı düşmanlığı, İslamofobi yükseliyor. Güvenlik ve korkunun ön plana çıktığı dünya anlayışı, Türkiye'de de filizlendi. 'Bölünmez bütünlük, tehdit altındayız' tezleri de bununla birlikte yükseliyor."
"AB'nin noktasal yaklaşımı da milliyetçiliği yükseltiyor"
Önen, Türkiye'nin AB sürecinin de bir faktör olduğunu düşünüyor.
"AB sürecinin Türkiye'deki demokratikleşenin motor gücünü oluşturduğunu söylemek gerek. Ama, AB'nin noktasal bakış açısının da etkisiz ve zayıf kaldığını söylemek gerek. Müzakerelerin Kıbrıs üzerinden 8 başlıkta dondurulması, ifade özgürlüğünü tartışmak gerekirken yalnızca 301. maddeye odaklanıp tartışmayı 'Türklüğün korunması' üzerinden yürütmek, Vakıflar Yasası tartışmaları, hep aynı milliyetçi kesimi besledi."
Sonuçta, "gerek anlamda demokrasi için gereken tartışma ortamının oluşmadığını" düşünüyor Önen.
Önen: İnsan hakları savunucuları çoğalmalı, dayanışmalı, gençleşmeli
Önen'in insan hakları ortamıyla ilgili dikkat çektiği bir başka durum da, devletin insan hakları savunucularını marjinalleştirirken, kaynakların hükümet tarafından desteklenen "sivil toplum örgütlerine", yani GONGO'lara yöneltilmesi.
"Bize düşen bu kıskacı aşmak" diyor Önen ve önerilerini sıralıyor:
* İnsan hakları değerlerinin erozyonu, kavramlarının, tanımlarının değiştirilmesi girişimine karşı ciddi bir çalışma içinde olmalıyız. Üretken olmalı, dünyada olup biteni kendimize iyi anlatmamız gerek. Emek hakları eksenli bir insan hakları savunuculuğu da dahil, yeni kavramları bulmamız, tanımlamamız gerekiyor.
* İnsan hakları savunucuları bu duruma karşı güçlü durmalı, dayanışma içinde olmalı.
* Sayımızı artırmalı ve gençleşmeliyiz. Kıskacı aşabilmek için kendimizi halka iyi anlatmalı ve gençlerle ilişkileri geliştirmeli, çoğaltmalıyız. (TK)