Hakkarili yazarlar İhsan Çölemerikli, Ayhan Geveri, İrfan Aktan, Halit Yalçın ve İrfan Sarı Yüksekova Kar Kitapevi'ni ziyaret ettiler. Kitap evi yetkilisi Sibel Çapraz ve okuyucuları ile sohbet eden yazarlar Yüksekova Haber Gazetesi'ne Hakkari genelinde kitap okuma ve kitap satışları ile ilgili düşüncelerini açıkladılar.
Hakkari genelinde kitap okuma alışkanlığının mutlaka kazandırılması gerektiği, okumayan toplumun aydınlanmasının mümkün olmadığı kanaatini dile getiren yazarlar özellikle Hakkarili yazarların kitaplarına da yeterince ilgi gösterilmediği konusunda sitem ettiler.
İhsan Çölemerikli: Cembeli, Hakkari Suretleri kitaplarının yazarı
Çölemerikli yeni çıkacak kitabı hakkında da gazetemize bilgi verdi. Çölemerikli "Mezopotamya Uygarlığında Hakkari" adlı yeni çıkacak kitabı hakkında: "Hakkari'nin tarihsel geçmişi hakkında objektif bir tarih anlatımıyla Hakkari'nin hakkını verdim. Böylece Hakkari ilinin onurunu iade etmiş oldum" diye açıklama yaptı.
Hakkari'de yakınları başta olmak üzere bir çok okuyucusunun Hakkarili bir yazarın kitabını alıp evdeki kitaplığa koymak olarak algıladığını açıkladı. Asıl okuyucuyu kitapta yazdıklarını sorduğu zaman gerçek okuyucusu olduğunu bildiğini ve bununla daha mutlu olup şevkle yeni kitap yazma hevesinin olduğunu belirtiyor.
Yörede Kürtçe dili üzerindeki yasaklamanın da okuyucu kitlesinin artması önünde neden olarak gören Yazar İhsan Çölemerikli, "Yöremizde okuyucu yetersizliğini ben yörede yerleşik olan halkın, yani Kürt halkının dilinin yasaklanmasına bağlıyorum. İnsanlar dünyadaki bilgileri kendi ana dilleriyle öğrendiklerinde topluma yararlı olabilirler. Yabancı dil ve kültürlerle elde edilen bilgiler daima yetersizdir.
"Bu dünya güzelliklerini doğal gözleriyle değil, koyu renkli bir gözlüğün camları ile görmeye benzer. Onun için her şeyden önce Kürt dilinin önündeki yasağın kaldırılması, insanlarımızın kendi ana dilleriyle öğrenim yapmalarının önün açılması gerekir.
"14. ve 19.yy Hakkari 'Edipler Diyarı' olarak tanınıyordu. Bu birkaç yüzyıl içinde tüm Kurmanci şivesi ile eser yazan 13 Kürt yazarlardan altısı Hakkarili idi. O dönemde Hakkari Osmanlı yönetimi içinde özerk bir statüye sahipti. İdari yöndeki siyasi özerklik aynı zamanda öğrenim yuvalarını olan medreselere de yansımıştı. Hakkari de okuyucu sayısını arttırmanın yerel dil ve kültürünün önünün biran önce açılması gerekir. Bu aynı zamanda özgür bir yurttaş tipini de yaratacaktır" dedi.
Ayhan Geveri: Leyl-name
Geveri; Hakkari'de kültürel haklar ve dil üzerine baskıları protesto edenlerin bu alanlarda çıkan edebi eserlere, dergi ve gazetelere yeterince sahip çıkılmadığını belirtti. Geveri, dilin kullanılması çok önemli ve vazgeçilmez bir unsur olup herkesin bu konuda duyarlı olmasını istedi.
Ayhan Geveri, "Sadece Kürt edebiyatının değil, doğu edebiyatının başkenti olan Hakkari de Yüksekova da 'okumak' hakkında konuşmak neredeyse sağır ve dilsizlere sohbet etmek gibidir. Kürtlerin yaşadığı yerlere baktığımızda en çok politize olmuş ve en çok slogan atılan yer Hakkari olmasına rağmen kendi dilimizin piyasasının oluşması ve serbest olabilmesi için sokaklara dökülebilmesine rağmen kendi dilimizde basılan dergi ve kitapları sahiplenmiyoruz. Yani sözümüzle yaptığımız birbirini tutmuyor.
Kürtçe'de ifade ettiğimiz gibi 'her dar li ser koka xwe şin dibit'. İnsan da ağaç gibi kendi dilinin üzerinde yeşerir" dedi.
İrfan Aktan: Nazê, Zehir ve Panzehir kitaplarının yazarı
Hakkari'deki insanların kitap okumama nedenlerini anlatan Aktan, kitap okuma altyapısının yeterli olmadığını ve okumama nedenlerinin genelinde temel sorun yerelde "okuma altyapısının" eksikliğini dile getirdi.
Yazar ve Gazeteci İrfan Aktan, Hakkari ve ilçelerinde, kitap okuma alışkanlığı olan insan sayısının azlığının, "kamusal mekân" eksikliğinden kaynaklandığını, kamusal alan eksikliğinin de siyasal sebepleri olduğunu düşündüğünü dile getirdi.
Aktan şöyle konuşuyor:
"İnsanların okuduklarını paylaşabilecekleri kamusal mekanları olmayınca, varolan okuma isteği de zamanla sönümlenir zaten. Kitapların pahalılığı, kitapların yazıldığı dil, Kürtçe'yle ilgili bin bir sıkıntı vs, bir yana, yazılmış olanın okunmamasının tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
"Birde tabi, insanlar her şeyden evvel temel ihtiyaçlarını gidermeye çabalıyorlar. Hakkari ve ilçelerinde de bu ihtiyaçlarının peşinde koşuşturan insanların sayısı bir hayli yüksek. Burada paraya doymayan 'baronlar' da var; ne var ki paradoksal olarak çok varsıl ailelerde de okuma alışkanlığı göremiyoruz.
"Biliyoruz ki Antik Yunan'da felsefe, varsıl erkeklerin uğraşıydı. Ancak Hakkari ve ilçelerinde, haddinden fazla varsıl olmasına karşın, insanların bu yönlü ilgilerini göremiyoruz. Çünkü temel ihtiyaçlarını sağlama alma refleksi, zinhar aç kalmama telaşı, insanları kitap okumak gibi 'lüks' ihtiyaçlardan alıkoyabiliyor.
"Bir de sanırım buradaki insanlar kendilerine, salt kendilerine zaman ayırma alışkanlığından mahrum kalmak zorunda oldukları koşullara mahkumlar. İnsanlar, kitap okumaya muhtaç olduklarını düşünmüyorlar galiba. Kitap okumak için çok fazla boş zamana ihtiyaç yok aslında.
"İnsanlar, istedikleri her mekanda kitap okuyabilirler. Ama mesele dış mekan değil, zihnimizdeki mekandır zaten. Bizim zihnimizde, başka uğraşlar, başka kaygılar o kadar çok yer buluyor ki; başkalarının "kişisel takıntılarını" merak edip, yazdıklarını okuma ihtiyacı hissetmiyoruz. Zihnimizde öyle bir mekan yok.
"Kendimize çok da haksızlık etmek istemiyorum. Sadece Hakkari veya sadece Türkiye'de böyle bir problem olduğunu, kitap okuma alışkanlığının sönümlendiğini veya hiç yeşermediğini söylemek, haksızlık olur. Kuzey ülkelerinde de okuma alışkanlığının azalmasa bile çok değiştiğini, merak edilen mevzuların farklılaştığını ve 'basitleştiğini' hasbelkader okuduklarımızdan, dinlediklerimizden biliyoruz.
"Londra'daki bir otobüs durağında bekleşen on kişiden dokuzunun elinde kitap olduğunu, kitap okumakla uğraştığını gözlemleyebiliriz. Ne ki, okunan kitaplar, tahmin edildiği üzere "dünya" veya "insanlık" sorunlarını irdeleyen temel eserler veya klasikler, devrimci perspektif sağlamaya yönelik çözümlemeler filan değil, basit komplo teorileri, röntgencilik 'ihtiyacını' gidermeye yönelik biyografilerden oluşuyor.
"Türkiye'de geçtiğimiz yıl en çok satan kitap Murat Uyurkulak'ın enfes romanı "Har" değil, Turgut Özakman'ın "Şu Çılgın Türkler"iydi. Yani demem şu ki, kendimize, Hakkarililere haksızlık etmeyelim; dünyanın tümü, artık eskisi gibi okumuyor.
"Fakat ben şuna inanıyorum; insan evladı her zaman için kendi ihtiyaçlarının peşinden koşar. Eğer kitap okuma ihtiyacı hissederse, herkes, bir şekilde kitaplara ulaşır. Galiba esas mesele, insanların böyle bir ihtiyaçlarının olduğunun farkına varması. Bunun içinse, ne yazık ki bir reçetem yok. İnsanların okumaları bence çok önemli değil, önemli olan ne okudukları, ne okumaya muhtaç olduklarını düşündükleridir. Okumanın kendisi fetişleştirilirse, zaten asıl tehlike o zaman başlar".
M.Halit Yalçın
Yazar Yalçın da özellikle Hakkari'de fakirlik ve cehaletin hüküm sürdüğünü belirterek, toplumun tek kurtuluşunun eğitim olduğunu belirtti.
Yaşadığımız coğrafyanın hem tarih hem de edebiyat alanında zengin olduğunu ancak halen eğitimli insanlarımızın çoğunun bunun farkında olmadığını ve bu konularda kitap yazan yazarlarında kitaplarının alınmayıp ekonomik olarak desteklenmediğini belirten Yalçın, yaşadığımız coğrafyada tek kurtuluşumuzun da okumaktan geçtiğini belirtti.
M. Halit Yalçın, "Bizim içinde bulunduğumuz bütün sıkıntılarımız, ister sosyal ve ekonomik, ister siyasi ve benzeri sorunlarımızın yegane nedenleri iki tanedir. Bunları Kürtçe ifade edersek 'xizanî û nezanî' yani 'fakirlik ve cehalet'tir" diyor ve sürdürüyor sözlerini..
"Bu iki olgu tamamen birbiri ile bağlantılı ve her biri diğerini besleyen olgulardır. Biz çok zengin bir coğrafyanın yani her şeyi ile zengin bir coğrafyanın üstünde yaşıyor olmamıza rağmen çok fakiriz.
"Aynı şekilde tarihi olarak ta zengin bir coğrafyada yaşadığımız halde yine çok cahiliz. Bu iki olguyu bünyemizde yaşatan şey ise tembelliktir. Biz tembelliğimizi aşıp cehaletimizden kurtulmadıkça başarılı, huzurlu ve özgür insanlar olamayız.
"Tarihimizin altın sayfalarını süsleyen Kürt âlim ve şairlerin önemli bir kısmı bizim coğrafyadan çıkmıştır. Mela Ahmedi Xanî, Feqiyê Teyran, Melayê Betêyi, Pertew Begê Hakkarî, Siyahpuş, Siwadi ve diğer bir çok şairin torunu olarak bizler bugün bu insanların yazdıklarını bile okuyamıyoruz. Okuyanlarımız anlamıyor vs.
"Biz Kürtler, bu gün çok şey istiyoruz. Örneğin barış içerisinde, özgür bir ülke istiyoruz. Ancak gel gör ki bunu başarabilmek için bağırmaktan, slogan atmaktan başka bir şey yapmıyoruz...
"Biz dilimizin, Kürtçe'mizin resmi olarak tanınmasını istiyoruz. Lakin biz kendi aramızda bile dilimizle konuşmuyor, bu dilin teknoloji bilgisayar vb. alanlarda kullanılabilmesi için çaba sarf etmiyoruz... Gazete ve kitaplarımızı almıyoruz.
"Ben naçizane bir araştırmacıyım. Ancak araştırmalarıma devam edebilmek için yayınladığım kitaplardan makul düzeyde bir fikir elde edemezsem araştırmaya nasıl devam edebilirim ki?
"Aynı şey değerli İhsan Çölemerikli içinde genç kardeşim Ayhan Geveri içinde geçerlidir. Ben sadece şunu diyorum. Xwendin, Xwendin başka bir şey değil."
İrfan Sarı: Kar Suyun Üstünde
Şair-Yazar İrfan Sarı, "Kar Suyun Üstünde" adlı ilk kitabının yakında çıkacağını müjdesini verdi. Uzun süredir Yüksekova Haber Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapan Sarı, okumak için ailenin desteği ve milli eğitim müfredatının yani okulun etkilerini dile getirdi.
İrfan Sarı, "Bir kere sözün başında şunu dillendirmek isterim. Okuma egemenlerin dil üzerinde yasakla kendini açıkça bir mahkumiyete teslim etmiştir. Bunun yanında yaşamın giderek ekonomik zorluklara katması da okumaya olan yabancılaşmayı beraberinde getirir" diyor ve sürdürüyor:.
"Hatta bunu faktör olarak açmaya kalkarsak, eğitimde artık tek başına parasal değer taşıdığını da bildiğimizden kaçınılmaz bir neden olarak görmek zorundayız. Tabi günün eğitim- öğretim müfredatının da insana yön vermeyen bir tarzı vardır. Dolaysıyla okumanın bunlarla bağının varlığı kendini gösterir. Ailede alışkanlık haline getirilerek bu yaygınlaştırılabilir. Bu uğurda çevreye ve bölgeye aktarılarak aşılabilir."(NÇ/AD)