Korkudan ve yoksulluktan kurtulma özgürlüğü ile ifade ve inanç özgürlüklerinden yararlanacak olan insanların yaşayacağı bir dünyanın kurulmasının insanlığın en yüksek ortak amacı olduğunu ilan eden İnsan Hakları Evrensel Bildirisine göre; “insanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya zorunlu kalmaması için, insan haklarının, hukukun üstünlüğü yoluyla korunması” zorunluktur.
İnsan hakları üzerinde yaratılmak istenen caydırıcı etki; hak ve özgürlüklere yapılan en sinsi saldırıdır. Bu saldırıya ve insan haklarına yapılan baskıya hukukun üstünlüğü yoluyla karşı çıkılması şarttır. Çünkü amaç, insandır.
Görüşlerini açıklayanlar, sosyal medyada tartışanlar hakkında soruşturmalar açılması, gözaltına alınmaları, tutuklama talebiyle yargıç önüne çıkarılmaları sadece onlar için değil ama toplum üzerinde caydırıcı bir etkiye sahiptir.
Endişelerin ve korkuların asıl korkakları, insanları araçsallaştıranlardır.
Kim susarsa, karşı çıkmaz ve dayanışma göstermezse; bütün bu suçların ortağıdır.
Bir başka anlatımla; toplum üzerinde iz bırakan olayların çoğalması etkileyici bir role sahiptir. Davalar, duruşmalar alenidir. Ama bu aleniyet adliye gelenler, gelmek isteyenler ve gelebilenler içindir. Davalara duruşma salonlarında katılabilenler ancak ve ancak duruşma salonlarının büyüklüğüne göre aleniyette kendilerine yer bulabilirler. Böyle bir “izleme” ise aşılabilen güvenlik önlemlerinin azlığına veya çokluğuna bağlı olarak değişir. Güvenlik içinde güvenlikten kurtulamayan yargıyı kim kurtarır, sanki kaderine razı gibidir. Yine de davayı duruşmalarından “canlı” izlemesiniz bile duruşmalarda neler olup bittiği haberlerden öğrenilebilir, izleyebilirsiniz. Böylece sağlanabilen aleniyet kapalı kapılar ardındadır.
Açıklık sağlanamasa bile toplumda iz bırakan olayların, dile düşmüş suç davalarının, gazetecilerin, aydınların davaları toplumda caydırıcılık yaratır. Tıpkı siyasette ortaya çıkan “politika” yaratan politikacıların caydırıcı etkileri gibi…
İfade özgürlüğü hakkı baskı altındadır ve basın özgürlüğü yoktur ve zaten yargı kıskacındadır.
Kimsenin şaşırmadığı olup bitenler toplumu etkilese bile hâkim olan sessizliktir, suskunluktur.
Basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar cezalandırılma tehditlerini çoğaltır.
Cezalandırılma korkularının hâkim olduğu bir iklimde ne kadar yaşanabiliyorsa o kadarına razı olunur. İnsanlar üretilmiş rızalarla yaşamayı kabullenmiş fertler olarak artık toplumun sadece parçaları olurlar. Toplumsal yaşamları vardır ama yoktur. Sadece, yaşamaktadırlar.
Caydırıcı etki oto sansüre dönüşür. Bu etki insanların kendi kendine uyguladığı sansürün diğer adıdır.
Görüşünüzü açıklamaktan vazgeçersiniz. Gözaltına alınma, kelepçelenme, eziyet ve tutuklanma veya cezalandırma tehditleri kendinizi ifade etmekten caymanıza neden olur.
Toplumda yarattığı etkiyle “neden” sorusunu tartışmaktan, tartışmalarınızı paylaşmaktan ve öfkenizi paylaşmaktan bile çekinirsiniz. Öfkelenseniz bile nafiledir!
Caydırıcı etki; (Chilling effect) bireyin gelecekte herhangi bir cezaya veya yaptırıma uğramamak için ifade özgürlüğü hakkından ve kendisini ifade etmekten caymasıdır. Kişinin görüşünü açıklamaktan ve toplumsal tartışmalara katılma hakkını kullanmaktan kaçınmasıdır.
Kısaca caydırıcı etki nedeniyle kişinin kendi kendine vazgeçtiği, hak sahibi olduğu meşru davranıştır.
Vazgeçme bulaşıcıdır. Herkes üzerinde görülebilir. Herkeste bir etkiye hemen dönüşebilir. Türkiye’de yaratılan baskılar, göz korkutmalar yurttaşlar üzerinde yaratılan caydırıcı etkisini etkili olarak göstermiştir.
Umutların yerine korkular almıştır. Endişe yaşama hâkim olur. Yadırganmayan olaylar, hayretle karşılanması gerekirken bu kadar olmaz denilen her şey, normalleşmiştir.
Olağanüstü haller, olağanlaşmıştır. İçselleştirilmiş kötülükler normal karşılanır, anormallikler yadırganmayan olaylar olarak sıradanlaşmıştır.
Nedeni sorgulanmayan bir sistemde yaşamaya başlanmış ve kendi kendinize ifade özgürlüğünüzden vazgeçmişsinizdir. Bütün haklarınız üzerinde etkisi görülür.
Ama bireylerin toplumsal tartışmaya katılması insan hakkıdır. Hiç kimse kendi ifade özgürlüğü hakkından vazgeçmemelidir. Çünkü ifade özgürlüğü insan hakkıdır, hakların omurgasıdır.
Kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın kullanılır. Bu hak demokratik toplumlarda zorunlu olmadıkça müdahale edilemeyen, sınırlandırılamayan ve ulusal sınırlar söz konusu olmaksızın kullanılan haklardır, olağanüstü dönemlerde bile…
Siyasal iktidarın caydırıcı etkisi altında kalınırsa; kendinizi ifade etmekten ve görüş sahibi olmaktan vazgeçersiniz. Tartışmalardan uzak durmaya başlar ve eleştiri hakkınızdan uzaklaşırsınız. Medya aracılığıyla siyasal tartışmalar yapmaktan cayarsanız insan haklarınızı kullanmaktan caymışsınız demektir.
Bu etki caydırıcı etkidir. Bu etkiye karşı dayanışma gerekir. Birliktelik şarttır. Etkiye karşı inat ve mücadele şarttır.
Gösteri yürüyüşlerine ve toplantılara katılmak hakkınızdır.
Vazgeçtiğiniz her hakkınız yüzünden her toplantıyı, her protestoyu suç sayan anlayışın hâkim olduğu bir iklimde yaşamak toplumun kaderi değildir. Artık öfkelenmek ve dayanışma içinde birlikte mücadele etmek dünden daha kıymetlidir ve caydırıcı etkiyi toplumdan uzaklaştırmak için elzemdir.
Cezalandırılma tehditleri yüzünden; sessiz, sedasız ve görüşsüz yurttaşlar olmak ve çağdaş demokratik siyasal yapıdan vazgeçmek asla olmaz. Siyasal iktidarın istediği ve tartışma ortamlarını sınırlandırdığı için haklarınız ortadan kalkar. Siyasal iktidarların baskısı olan caydırıcı etki korkunun hâkim olduğu bir toplumu yönetmek amacıyla araç haline gelir.
İzin verilemez bir dirençle inat etmek en küçüğünden en büyük umuda kadar gereklidir.
İnternet en geniş özgürlükler alanıdır. Deniz feneridir. Aydınlatır, gerçekleri gösterir. Fırtınalı denizlerde yol gösterir. Görüş açıklamak, yaymak, tartışmak ve daha yaşanılır bir dünya yaratmak için İnternet özgürlüklerin meşruiyetidir.
İnternet kullanıcısı sayısı 5,35 milyarı buldu. 8,08 milyar Dünya nüfusunun 5,04 milyar kişisi sosyal medyayı kullanıyor. Türkiye’de insanlar günlerinin toplam 6 saat 57 dakikasını İnternette, 2 saat 44 dakikasını sosyal medyada geçiriyor. YouTube 57,5 milyon kişi tarafından takip ediliyor ve Instagram kullanıcısı 57,1 milyon kişiye ulaştı (30.06.2024 Anadolu Ajansı Haberi).
Yurttaşlar, gazeteciler gibi görüşlerini açıklamaya, olup bitenler hakkında yorum yapmaya gazeteciler gibi haberler vermeye, almaya, paylaşmaya, tartışmaya ve aslında gazeteciler de yurttaş gazeteciliği yapmaya başladılar. Herkes toplumda yerini almak istiyor. Toplumda var olduğunu gösterenleri caydırmak için uygulanmak istenen caydırıcı etkiler boşa çıkarılmalıdır.
İnsanların fikri vardır, görüşü vardır. Bu görüşlerin açıklanması, yaygınlaştırılması, yayılması insan hakkıdır. Hatta düşünceleri paylaşmaktır, tartışma açmaktır. Kızgınlıklarını dile getirmek, acıları paylaşmak ve hatta insanın öfkesini paylaşması demektir.
Sosyal medyayı, interneti kullanan ve kendini ifade edebileceği yerde var olan insanları siyasal iktidarlar sürekli korkutmak istiyor. Çünkü varlıklarına dayanamıyor, iktidarları sarsılıyor.
Oysa insanlar sadece ifade özgürlüğü hakkını kullanıyor. Görüşleri hoşunuza gitmese, katılmasanız dahi ve hatta karşı olsanız bile insanların ifade özgürlüğü hakkı korunmalıdır. Devletin görevidir. Devlet baskı yaratmaz, kimseyi korkutmaz. İfade özgürlüğü hakkını kullananlar günümüzde hem devletten hem diğer kişilerden korunmalıdır, korkutulmamalıdır. Haklarını kullanan insanlardan korkulmaz, korunurlar.
İnsanlar sosyal medyada kendine yer buluyorsa, kızgınlarını, öfkelerini, eleştirilerini paylaşıyorlarsa ve buna katlanamayanların korkuları artıyorsa, daha çok baskıya başvuruyorlarsa; demokratik toplumsal siyasal yapıda sorun var demektir.
Tek Bir Dünya, Birçok Ses…
Farklı görüşler, zıt fikirler, farklı içerikler paylaşılmalı ve çoğalmalıdır.
Eleştiriler ve görüşler herkese ulaşıyor. İnternette uzaklık sadece bir tık!
İnsanlar daha yaşanılır bir dünyanın kapılarını açıyor.
Sosyal medyayı kim öcü gibi göstermek istiyorsa; medya kanalıyla gerçekleştirilen siyasal tartışmalardan korkuyor, eleştirilere tahammül edemiyor demektir.
Eleştiri, özgürlüktür. Katlanmak, çoğulcu demokrasidir.
Toplum, caydırıcı etkiyle (chilling effect) korkutularak, caydırılarak, vazgeçirilerek susturulursa; ifade özgürlüğü ve siyasal demokratik yapı yok demektir.
AİHM, Cumpane ve Mazarel Romanya davasında “klasik hakaret davalarında” gazeteciye hapis cezası verilmesini kaçınılmaz olarak “caydırıcı bir etki” (chilling effect) yarattığı ve yaptırım korkusundan kaynaklanan böyle bir caydırıcı etkinin, gazetecilerin üzerindeki olumsuz sonuçlarının çok açık olduğu kanaatindedir.
AİHM’si, Tuşalp-Türkiye kararında yerel mahkemelerin hükmettiği tazminat bedellerinin yüksekliği nedeniyle basın üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olduğu sonucuna varmıştır: “(…)Her durumda, Mahkeme, başvuru sahibinin, yayıncı şirket ile birlikte çarptırılmış olduğu tazminat cezasının miktarının kayda değer olduğuna dikkat çeker ve bu gibi miktarların, başkalarını, kamu görevlilerini eleştirmekten caydırabileceğinin ve bilgi ve fikirlerin serbest dolaşımını kısıtlayabileceğinin altını çizer (…)”
Gazetecinin yazdığı yazı ve eleştirilerinin konu edildiği 23.01.2014 tarihli Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre; gazetecinin hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılması sadece o gazeteciyi değil, tüm basını ilgilendirir. Çünkü bu durum Basın üzerinde caydırıcı etki yaratmaktadır.
Karara göre; “79. Basın yoluyla işlenen hakaret suçlarına ilişkin olarak hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmesi halinde bunun tüm basın üzerinde baskı kurabileceği ve kamuoyunu ilgilendiren konuların tartışılmasından gazetecileri caydırabileceği, böylece bir otosansür kurumuna dönüşebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle demokratik bir toplumda şiddet çağrısı veya nefret söylemi gibi çoğulcu demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçlayan ifadeler söz konusu olmadıkça hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmekten kaçınılması gerekir.”
Bir diğer Anayasa Mahkemesi kararına göre açılan davalar yüzünden sadece davaya muhatap olan kişinin (başvurucunun) mağduriyeti ve ifade özgürlüğü hakkının ihlali değil; hak ihlaline neden olan bu tür kararların toplum üzerindeki etkileri dikkate alınmalıdır. Anayasa Mahkemesinin (2015/18567 Bireysel Başvuru No) 25.02.2016 tarihli Genel Kurul kararında “tutuklamanın” gazeteciler üzerinde yaratacağı caydırıcı etki (chilling effect) şöyle açıklanmıştır:
“99. Öte yandan demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük değerlendirmesi yapılırken ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalelerin başvurucular ve genel olarak basın üzerindeki muhtemel “caydırıcı etkisi” de dikkate alınmalıdır (…). Başvuru konusu olayda tutuklama gerekçelerinde, yayımlanan haberler dışında herhangi bir somut olgu ortaya konulmadan ve tutuklamanın gerekliliğine ilişkin gerekçeler belirtilmeden başvurucuların tutuklanmış olmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceği de açıktır.”
Cezalandırılma korkusu geleceğin daha iyi olacağına dair umutlarda hayal kırıklığı yaratır.
Herkesi potansiyel suçlu gören, konuşanı düşman sayan, yazı yazanı rejim muhalifi gören, eleştirenleri baskılayan, gazetecileri sürekli cezalandırma tehdidi altında tutanlara göre herkes; okuyanlar, yazanlar, dinleyenler, eleştirenler, tartışmaları izleyenler için kim ne derse desin; risk her zaman vardır ve olacaktır.
Başka bir tanımla; rejimin devamından yana olan düzene uygun kafaların zihniyetine göre “düzene uygun olmayan” herkes risk altındadır, tehlikede demektir. Böyle bir ortama izin verilemez. Suskunluk ve itaat reddedilmelidir.
Dolayısıyla ortaya çıkan sonuçlar; insanlar üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olursa; böyle bir etki doğrudan doğruya demokratik toplum düzeni ve hukuk devletini zayıflatmak için kullanılan araçlar demektir.
Kamuoyunda caydırıcı etki (chilling effect) yaratılmamalıdır.
Özgürlükler esastır, sınırlandırmalar istisnadır.
Demokratik toplum düzeni ve hukuk devletinin gereği; ifade özgürlüğü var olmalıdır.
(Fİ/EMK)
Çünkü ifade özgürlüğü hakkı; temel insan haklarının omurgasıdır.