Doğrusu, özellikle yeni bin yıla girdiğimiz ve birçok beklentinin umuda doğru meylettiği, rüzgar açtığı, bir başka haleti ruhiye ile hiç değilse Avrupa Birliği'nin "yüzü suyu hürmetlerine" binaen; yayın durdurma, gazete kapatma, düşüncesinden dolayı mahkum ve mahpus etme kötü alışkanlıklarının yerini artık tarihe bırakması düşüncesi, beklentisi toplumda arzı endam ederken olana bakın!
Adeta 1990'lı yıllara rahmet okuturcasına kötü işler yapılıyor. Acayip bir ikiyüzlülük anlayışı egemen kılınmaya çalışılıyor. Bir tarafta "Sayın" diyenler anında derdest edilip cezalandırılıyor. Öte tarafta yine "Sayın" demişler anında beraat ettiriliyor.
Bütün bu hengame içinde çarpıcı bir başka gerçek, dikkatli gözlerden kaçmıyor. Ankara Kazan'da Hakimlik yapan Kemal Şahin, 6.8.2006'da Radikal Gazetesinin pazar eki Radikal İki'ye bir yazı yazıyor: "Hizayaaaaa geeeellll!".
Bunda normal olmayan ne! Yazamaz mı, yazar. Ama komik olan sonrası. Kazan hakimi Kemal Şahin, bir subayın "akıllarını başlarına toplamaları, hizaya gelmeleri ve disiplinli davranmaları için" hakimlerin evlerinin yakınında bomba attırmasının, bölgede yaygın biçimde uygulanan "pıstırma" politikasının parçası olduğunu belirten yazısını kaleme alması, hakim hakkında soruşturma açılmasına yetiyor. "Hizmet dışında, resmi sıfatının gerektirdiği saygınlık ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak!"
Doğrusu bu ve buna benzer olaylar Şemdinli'den sonra başlayan yeni bir sürecin göstergesi gibi. Savcı Ferhat Sarıkaya'nın başına getirilenler hepimizin malumu! İtiraf etmek gerekir ki yargıcına bunları reva gören muhalif bilcümle tebaasına kim bilir neleri yapmaz ki! (Yapmadı mı, yapmıyor mu, sanki?)
Düşünüyorum ve biraz da son yüz yıldır yaşananlar da bu minval üzere gibi diyorum tarihe bakınca...
Yakın döneme baktığımızda 1990'dan bugüne muhalif ve özgür basın çizgisinde yayın yapan Gündem geleneği, 17 yıl içinde tam 17 gazete çıkarmış. Son altı ay içindeki dört gazete da dahil bu gazetelerin tümü ya kapatılmış, ya yayını durdurulmuş, yani kapanmak zorunda bırakılmış. Gündem çizgisinin bu 17 yıl boyunca çalışanları nezdinde yaşadıklarını ise anlatmaya/yazmaya hiç gerek yok. Şöyle bir geri gidip tarama yapıldığında işin vahameti çok net olarak orta çıkar.
Ama sanırım bu durum, biraz da tuhaf ülkemizin tarihle dans ederek garip tekerrürü gibi!
Celadet Ali Bedirxan dersem eli kalem tutan ve biraz da Kürt dünyası ile alakadar olanlar hemen anımsar sanırım. Onun kendine yakıştırdığı bir mahlas var: Seydayê Gerok. Bu adı, gezginliğin bu garip adını Kürtlerin bu ünlü şahsiyeti neden kendine ad olarak seçmiş, hiç düşünen var mı? Hemen ifade edeyim. Bedirxan ailesinden biri Miqdat Bedirhan bir gazete çıkarmış, yine böyle bir günde, Nisan günü, hem de tam 100 küsur yıl önce: 22 Nisan 1898 yılında, yurdundan epeyce uzaklarda, sürgünlükte Mısır'da, Kahire'de. Gazetesinin adına da "Kürdistan" demiş.
Abdülhamit rejimi, Kürdistan Gazetesinin basılması ve dağıtılması önünde engeller koymuş hızla emirnameler çıkarmış. Üzerinde Kürdistan Gazetesi bulunanlara işkenceler yapılmış ve hapse atılmış. Baskı ve engellemelere rağmen Kurdîstan, Kürtlere ulaşmış, dağıtılmış ve okunmuş. Ancak, Abdülhamit rejimi gazetenin Osmanlı sınırlarından içeri girmemesi ve okunmaması için elinden gelen her türlü çabayı göstermiş, gazetenin yayınını durdurulması için İstanbul'da yaşayan Bedirxan ailesi üyeleri baskı altına alınmış tehdit edilmiş.
Hapse atılıp işkencelerden geçirilmiş. İnadına gazete çıkmış ve dağıtılmış. Çok da ilgi görmüş. Kürdistan Gazetesi tam 31 sayı çıkmış. Biraz da Abdülhamit'in baskılarını boşa çıkarmak için dört yılda, üç ülke ve beş şehir değiştirmiş Kürdistan gazetesi. Yine bir Nisan günü 14 Nisan 1902'de yayın hayatına son vermek durumunda kalmış Bedirxani'lerin Kürdistan Gazetesi. İşte o Seydayê Gerok, Celadet Bedirxan sonradan kendisi de ailesinin izinden yürüyerek iflah olmaz bir gezgin gazete ve dergi çıkarıcısı olduğundan ve hep zorunlu sürgün-gezgin gazetecilik yaptığından bu ad Seydayê Gerok adı ona, Celadet Bey'e çok yakışmış...
Yüz küsur yıl önce Abdülhamit Efendi'nin muhalif basına karşı tavrı, nasıl kınanacak bir tavır idi ise, bugün de Gündem Gazetesine yapılanlar dahil, tüm muhalif basına yapılanlara karşı tepki koymak gerek. Hem de ne zaman? Tabii ki şimdi. 14 Nisan günü! Bir başka muhalif Gazetenin, Birgün gazetesinin kuruluşunun dördüncü yılının kutlandığı ve adeta varlık yokluk ve yaşam savaşı verdiği gün...(ŞD/EÜ)