Fotoğraf: Körfez İşbirliği Konseyi'nin 2014 Liderler Toplantısı'ndan
5 Haziran Pazar günü Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn Katar’la diplomatik ilişkileri kestiklerini açıkladı. Dört ülkenin ardından Yemen, Libya ve Maldivler de benzer bir karar verdi. Ürdün diplomatik ilişkileri en düşük düzeye indirdi. Bu ülkeler hava sahalarını Katar uçuşlarına kapattı. Fas, Doha aktarmalı uçuşlara izin vermeyeceğini açıkladı.
Katar ile bölge ülkeleri arasında bir süredir gerilim vardı. Ancak bu denli sert bir hamlenin gelmesi beklenmiyordu.
TIKLAYIN - DÖRT ÜLKE "TERÖRE DESTEK VERDİĞİ" GEREKÇESİYLE KATAR'LA İLİŞKİLERİ KESTİ
İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş bu beklenmedik krizi şöyle tanımlıyor: “Konu Orta Doğu olunca çok sarf ettiğimiz bir cümle vardır: ‘Kartlar yeniden dağıtılıyor’ deriz. Bu kez gerçekten kartlar yeniden dağıtılıyor; çünkü son zamanlarda yaşanan en ciddi sarsıntı bu.”
Hakan Güneş Katar ile bölgedeki diğer ülkeler arasındaki gerilimin nedenlerini, Türkiye’nin nasıl etkilenebileceği ve nasıl tavır alması gerektiği ve bu krizin olası sonuçlarını bianet’e anlattı.
Katar’ın Suudi Arabistan ile ilişkilerinin bu noktaya gelmesini bekliyor muydunuz?
“10 gün kadar önce Suriyeli akademisyenlerle bir görüşme yapmıştım. Konuşma sırasında Suudi Arabistan ile Katar’ın arasının savaş aşamasına gelecek kadar kötü ve gergin olduğunu söylemişlerdi. Özellikle Al Jazeera üzerinden meselenin tırmandığını söylüyorlardı.
“Tabii iki ülke arasında siyasi farklılıkların olduğunu biliyordum ama Suriyeli meslektaşlarımız Orta Doğu’daki gelişmeleri bizden daha yakın izleyebiliyorlar. Bu bilgi üzerinden iki ülke ilişkilerini izliyordum bir süredir ki patlayıverdi mesele. Açıkçası ben bu derecede bir diplomatik krizin ve bu kadar çabuk çıkacağını tahmin edemedim. Ama sanırım İran’ın denkleme sokulması, ciddi bir izolasyon ve yaptırım hamlesinin gelmesinin bu kadar hızla olacağını kimse beklemiyordu.
İki ülke arasındaki çelişki kendisini nasıl gösteriyordu?
En net olarak Libya’da oluştu. Mısır, Suudi Arabistan’ın siyasi desteğiyle bir süredir Libya’da hava operasyonları yapıyor. Libya’da ayaklanmalar sonrası oluşan grupların çoğunun elenmesinin ardından temelde iki grup kaldı; Türkiye ve Katar’ın desteklediği grupla, Mısır ve Suudi Arabistan’ın desteklediği grup karşı karşıya şu anda. Bu da Libya özelinde yeni bir olay değil; değil bir - bir buçuk yıllık bir mesele aslında.
Şu anda Orta Doğu denklemi değişti diyebilir miyiz?
Orta Doğu denkleminde Katar’ın yerinin bu kadar dramatik bir biçimde değişmesi çok da beklenen bir şey değildi.
2012’den bu yana Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar’ın beraberliğinden bahsediliyordu ve bu doğruydu. Nerede görüyorduk? Suriye, Bahreyn ve Yemen gibi çatışmalı bölgelerde bu üç ülke beraber hareket ediyordu. Bu çatışmalı bölgelerde bu üç ülkeyi aynı eksende değerlendiriyorduk. Orta Doğu’nun diğer önemli aktörü Mısır iç meseleleri dolayısıyla kendi içine kapanmıştı yakın zamana kadar. Ancak Mısır, Suudi Arabistan eksenine eklendi ve Katar ile Türkiye’den farklılaşarak yaptı bunu. Burada en önemli anlaşmazlık konusu İhvan. İhvan derken sadece Mısır’daki İhvan’ı değil aşağı yukarı bütün Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki tüm ülkelerde var olan ılımlı siyasal İslamcı çizgileri kastediyoruz. Bu çizginin Suriye’den Sudan’a, Suudi Arabistan’dan Ürdün’e kadar tüm ülkelerde karşılığı var. Suudi Arabistan son iki yılda bir değişikliğe gitti. Bu Mısır’daki değişimlerle paralellik gösteriyor. Mısır’daki mevcut yönetime destek vererek İhvan’ı terörist örgüt ilan etti. Bu karar Orta Doğu’da kimin egemen olacağına dair politikada Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki makası açtı. Katar da bu işin bir parçası. Çünkü Türkiye ile Katar yakın işbirliği içerisinde ve benzer örgütleri destekliyorlar.
Yaptırım kararı alan ülkelerin Katar’la ilişkilerinde hem çatışma hem işbirliği vardı. Bahreyn’i hatırlayalım mesela. Yaşanan ayaklanmalar sonrası Körfez Ülkeleri İşbirliği Örgütü, Bahreyn’e askeri müdahalede bulunmuştu. Bu örgütün içinde Katar da var, Suudi Arabistan da, Birleşik Arap Emirlikleri de… Yemen’i hatırlayalım. Benzer biçimde Yemen’e müdahale ettiler. Üçüncüsü Suriye’de aynı cephenin parçası oldular yakın zamana kadar. Dördüncüsü Libya’da benzer pozisyon almışlardı ilk başlarda. Libya’da farklılaşmayı daha önce anlatmıştım. Suriye önemli. Türkiye’nin son bir yıldır sürdürdüğü yeni Suriye politikası nedeniyle farklılaşma yaşandı. 2017 baharı boyunca Türkiye ve Katar’ın desteklediği gruplarla Suudi Arabistan’ın desteklediği gruplar, İdlip’te ve Dera-Şam hattında silahlı çatışmalara girdi. Bu çatışmalar şu an durdu ve donduruldu ama çözüme ulaşmadı. Bu Suriye savaşının başından beri görülen ilginç bir gelişmeydi. Yani krizin geldiğini Libya ve Suriye’den gelen haberlerden çıkartabiliyorduk.
Ne oldu da bir gece de bu karar alındı sorusunun yanıtını vermek zor anlaşılan
“Şimdi ne oldu” sorusunun yanıtında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamasının haklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Katar’ın izole edilmesini anlamlandırmak mümkün görünmüyor. Bu bir Trump operasyonu mu? İsrail’in mi? Yoksa ikisi birden mi yönetiyor bu operasyonu? Aslında İran’ı kuşatma operasyonu mu? Ya da Türkiye’de de konuşulmaya başlandığı gibi bir sonraki adım da hedef Türkiye mi yani AKP iktidarı mı? Bu soruların yanıtını verebilmemiz için birkaç adım daha atılması gerekiyor. Şu an anlamlandırmak güç.
Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti ile ilişkilendirenler var. Sizce ne kadar etkilidir?
Orta Doğu’da 'demokratik siyasal İslamcı' olma iddiasındaki hareketleri bertaraf eden yerine Batı’ya karşı olmayan ama selefi karakterli gruplarla uzlaşmayı seçmişler gibi görünüyor. Bu tuhaf bir ittifak anlayışı. Çünkü Suudi Arabistan’ın iddia ettiği gibi esasen “terörizme destek veren tek ülke Katar’dır” tanımlaması çok doğru değil. Keza Suudi Arabistan, Katar’dan çok daha radikal, çok daha problemli sivillere yönelik terör eylemleri gerçekleştiren grupları destekliyor. Bu destek açık gizli değil. Mesela Ceyş ül İslam’a desteği var; ki bu grup Şam’ı kuşatan silahlı güçlerin başında geliyor.
Bu şartlar altında İhvan’ı terörist ilan edip diğer örgütlere meşruiyet kazandırmaya çalışmak çok ironik ve tuhaf. Bu krizin nereye evrileceğini göreceğiz.
Orta Doğu politikalarında Türkiye bir kez daha zor durumda diyebilir miyiz?
Suhuletle çözüme doğru gidilmezse Türkiye’nin önünde bir çatal belirecek. Politikasını İran’la ittifak halinde mi sürdürecek yoksa Batı’yla uyumlu bir arabulucu gibi kalmayı mı tercih edecek. Türkiye Katar’ı yanına alarak İran’la ittifaka kolayca meyledebilecek gibi görünmüyor. Çünkü İran’ın Trump’ın hedef tahtasındaki ülke olduğu çok açık. Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Trump yönetiminin İran’a yönelik olası yaptırımlarına destek vereceklerine yönelik açıklaması oldu. İran ile Türkiye tarihlerinde hiç olmadığı kadar söylemsel, karşılıklı açıklamalar bağlamında gerilimli bir dönem geçirdi üstelik. Ancak İran Dışişleri Bakanı Zarifi’nin dün jet hızıyla Ankara’ya gelmiş olması akışkan siyasetin süreceğini de gösteriyor öte yandan. Ama ben Türkiye’nin Katar’la dayanışmayı sürdüreceğini ve arabuluculuk düzeyinde kalacağını sanıyorum. Desteği de hava hattının açık tutulması, gıda yardımı düzeyinde kalacak gibi görünüyor. Daha radikal destek Türkiye’nin de içine çekileceği bir savaş ortamı doğurabilir.
Türkiye’nin iç ve dış politik gündemi sert bir tavır takınmaya müsait değil. Tersi durumdan zararlı çıkacağını kestirmek güç değil.
Türkiye zor bir karar eşiğinde. Denklemin netleşmediği durumlarda geri çekilip tablonun netleşmesini beklemek gerekir. Erken hamle hata riskini doğurur. Şu anda Türkiye’nin seçtiği pozisyonun yanlış olmadığı kanısındayım.
Bu noktada 7 Haziran akşamı alelacele Meclis’ten çıkarılan Katar’la yapılan iki askeri anlaşmayı nasıl değerlendirmek gerekir?
Politik bir hamle olarak görülebilir. Ama sınırları var. Şöyle açıklayayım. Katar ile Türkiye arasında zaten bir anlaşma var. ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük askeri üssüne çok yakın bir yerde Türkiye’nin çok büyük bir askeri merkezi var. Kara ve deniz unsurlarını barındıracak çok amaçlı ve 3 bin kişilik bir tesis bu. 2018’de yapımının tamamlanması öngörülüyordu. Türkiye’nin iç meseleleri nedeniyle akamete uğramış bir çalışma. Ne zaman biteceği ve inşaatının ne durumda olduğuna dair çok bir bilgi yok; geçici bir yerleşim var ve 90 kadar Türkiye askerinin olduğu söyleniyor. Özetle zaten var olan bir işbirliği. Ha bu anlaşmanın öne çekilmesi bir mesajdır. Ama zaten böyle bir üssün kurulacak olması bile Suudi Arabistan için bir rahatsızlık nedeniydi.
Bu anlaşmanın yürürlüğe konulmasının daha fazla bir anlamı olamaz. Çünkü Türkiye’nin Batı ile gerilen ilişkilerinde ekonomik kayıplarını karşılamanın yolu Körfez sermayesiydi. Bu hacim içinde Katar’ın payı var ama Birleşik Arap Emirlikleri’nin de, Suudi Arabistan’ın da var. Türkiye orada yüklenici firmaları aracılığıyla iş yapıyor ve bu kriz öncesi daha birkaç hafta önce Birleşik Arap Emirlikleri’nde Katar’dakiler kadar ihale alındı. Suudi Arabistan çizgisinde olan Cibuti’den Senegal’e kadar birçok ülkede Türkiye ihale alıyor. Yani Körfez sermayesi derken Katar’dan çok daha büyük bir hacimden bahsediliyor. Ekonomik anlamda da Türkiye gerçekten arabulucu ülke rolünden başkasını yüklenecek durumda değil. Tersi bir tavır alıp salt Katar’a oynaması çok büyük bir mali yük altına girmek demek. (HK)