Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) düzenlediği “Bir Yılın Ardından Suriye: Toparlanma ve Yeniden İnşa” konferansında Suriye’deki son duruma ilişkin tespitlerde bulundu.
Ankara'nın Şam'dan dört beklentisi
Fidan Şam yönetiminden beklentilerini şöyle ifade etti:
"Bir komşuları için, bölge için tehdit olmasınlar.
İki herhangi bir terör örgütüyle, terör faaliyetiyle ve başka bir ülkeye zarar veren bir terör grubuyla iletişim içerisinde, iş birliği içerisinde olmasınlar.Üç, ülke bölücü bir gündemde değil, bütün Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunacak ve bunun peşinden gidecek bir anlayışın peşinde olacak.
Dört, bunu mümkün kılmak için bütün hazırlıkların, bütün halkın, bütün toplumsal kesimlerin içeriye alındığı, bunların işkenceye, baskıya, zulme tabi tutulmadığı bir anlayış olacak.
Ankara'nın YPG'den beklentisi: Diyalog yoluyla ilerleme
Fidan YPG'nin durumunu "şu an ellerindeki sorunlardan biri" olarak ifade etti. 10 Mart'ta Şam Geçiş Hükümeti ve Suriye Demokratik Güçleri arasında varılan mutabakat çerçevesinde somut adımlar atılmadığını ileri süren Fidan bu konudaki tespitlerini dile getirdi:
"Hiçbir ülkede ama hiçbir ülkede 2 tane silahlı unsur olmaz"
(Suriye'de) Ne federalizm getiriyoruz diye ülkeyi böleceksiniz, ne bütünlük getiriyoruz diye insanları ezeceksiniz, herkesin kendini eşit özgür hissettiği bir toplum kurmak mümkün. (Kuzeydoğunun entegrasyonu) Bu sürecin ilerletilmesi, sulh ile çözülmesi, yeni bir çatışmanın olmaması gerektiğini herkese söylüyoruz.
"YPG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart'ta bir mutabakata varıldı. Bunun uygulanması konusunda kabaca genel bir takvim de ortaya koydular. Şu ana kadar birtakım somut adımlar atıldığını görmedik. Biz Türkiye olarak bu sürecin ilerletilmesini, sulh ile meselelerin çözülmesini, yeni bir çatışmanın, yeni bir karşı karşıya gelişin kimsenin lehine olmayacağını her zaman için söylüyoruz. Dolayısıyla burada sürecin diyalog yoluyla ilerletilmesi önemli.
YPG'nin şunu görmesi gerekiyor. Hiçbir ülkede ama hiçbir ülkede iki tane silahlı unsur olmaz. Oradaki silahlı unsurlar ne olacak? Biz YPG/PKK denklemindeki konuların ne olduğunu söylüyoruz. Milli güvenlik ile ilgili tarafımıza bakan hususlar var. Bunları hem süreç içerisinde söylüyoruz hem açıktan söylediğimiz konular da var. Her zaman söylüyorum, istikrarın sağlanması için bu entegrasyonun da bir an önce hayata geçmesi gerekiyor".
Doğruluk denetimi:
Hakan Fidan'ın "federalizm"in "ülkeyi böleceği" iddiası tarih ve siyaset bilimi bakımından gerçeklerle uyumsuz. İddianın tersine federalizm mevcut bir birliği “bölme” sistemi değil; tarih boyunca başka türlü bir birlik oluşturamayan çok farklı toplulukları, bölgeleri, dilleri veya kimlikleri aynı devlet çatısı altında tutan bir "birlik" modeli olarak varlığını sürdüren bir idari ve siyasi üstyapı. Halen dünyada federal sistemle yönetilen en az 25 devlet var: ABD, Kanada, Meksika, Brezilya, Arjantin, Almanya, Avusturya, İsviçre, Birleşik Krallık, Hindistan, Pakistan, Nepal, Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Rusya Federasyonu, Myanmar (Burma), Etiyopya, Nijerya, Somali, Güney Sudan, Komorlar, Avustralya, Papua Yeni Gine, Mikronezya Federal Devletleri. Kaldı ki, anayasal olarak üniter olması, bir devletin fiilen federal özellikler taşımasını da engellemez.
Fidan'ın "hiçbir ülkede iki silahlı unsur olamaz" tespiti de birincisi gibi, siyaset ve tarih tarafından doğrulanmayan iddialar olarak kalıyor. Hindistan, İspanya, ABD, İsviçre, Irak ve Somali federal yapısında merkezi devletin silahlı gücünden ayrı olarak eyaletlere özgü ve merkezden özerk polis güçleri, jandarma benzeri yapılar, sivillere tanınan silahlanma hakları yüzlerce yıldır varlığını sürdürüyor. Her bir ülkedeki, toplumsal ve tarihsel durum, ülkelerin birleşme süreçleri, yerel özgüllükler vb. nedenlerle birden çok farklı yapı, güç ve işlevlere sahip "silahlı unsur" halen bu ülkelerde yasal olarak mevut.
Esad'ın yerine HTŞ'nin geçmesi "Astana Süreci" sayesinde gerçekleşmiş
Fidan, Suriye'de iktidarın HTŞ tarafından ele geçirilmesi sürecinin Rusya ve İran'la başlattıkları Astana sürecinin ürünü olduğunu anlattı:
"Bu süreç, diplomatik manada gerçekten örnek alınması gereken bir süreç. Çatışan taraflar adına hareket eden güçlerin, destekleyici güçlerin bir araya gelip belli bir anlayış birliğine ulaşıp, bunu çatışmaları durdurma noktasında bir pratiğe dönüştürmeleri, gerçekten yakından bakılması gereken bir durum. Özellikle kuzeydeki muhaliflerin yer aldığı çizgide bir alan oluşturulması ve bu alana geçilmemesi, muhaliflerin de gerginliği azaltma bölgesinin daha güneyine inmemesiyle ilgili durumu Astana süreciyle oluşturduk.
"Çatışma durunca Esad rejimi kendi kendine ölmeye başladı"
Fidan Suriye muhalefetine yönelik kendi telkinlerinin değişimdeki rolünü de şöyle ifade etti: "Benim her zaman için Suriye muhalefetine de telkinim oldu. 'Çatışma kısa vadede size hiçbir şey getirmez.'"
Fidan Rusya ve İran kendi meselelerine odaklanırken Esad rejiminin de çatışmaların durmuş olması nedeniyle, iç dinamizmini kaybetttiğini ve kendi kendine ölmeye başladığını söyledi:
Çatışmalar durunca, o adrenalin ortadan kalktı ve aldığı yaraları gördü. Altyapı yok, ekonomi yok, nüfus yok, hiçbir şey yok. Dolayısıyla ağır ağır çürümeye, içten içe ölmeye başladı. Bu sadece bir zaman meselesiydi. Ruslar, İranlılar belirli bir süre ekonomik destekte bulundular. Ama kendi organı, sistemi olmayan bir ekonomiyle ne kadar ayakta durabilirsiniz. Rusya ve İran zaten kendi sorunlarını yaşayan bir durumdaydı. Rusya'nın biliyorsunuz, Ukrayna'daki askeri harekatı başladı. İran'ın karşı karşıya kaldığı çok büyük yaptırımlar vardı. Giderek rejime verdiği hiçbir tavsiyeyi de rejimin ne tutacak aklı ne de pratiğe geçirecek iradesi ve imkanı vardı. 8 Aralık tarihi bir gün aslında. İçeriden ölmüş olan, çürümüş olan rejimin, kendisini resmi olarak böyle ilan ettiği bir gün. Suriye halkı için yeni bir gün, yeni bir umut, yeni bir başlangıç.
"Trump'a teşekkürler"
Fidan, "Sayın Trump'a aslında gerçekten teşekkür etmek gerekiyor. Suriye'deki yönetime bir şans verilmesinin ve bunun desteklenmesinin, bölgenin güvenliği, istikrarı için önemli bir adım olacağı konusunda anlayış içerisinde oldular bizimle. Bu aslında önemli bir tavır. Burada bölge ülkelerinin, Arap ülkelerinin de Amerika'yla olan ilişkilerinin, telkinlerinin büyük bir rolü olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekiyor." dedi.
"En önemli risk İsrail'in müdahalesi, bu risk yönetilebilirse sorun yok"
"Umarız İsrail şu anda gerek Amerika'nın gerek Suriye'nin ortaya koyduğu teklifi kabul etmede zorlanmaz; herkesin müreffeh, eşit, özgür, güvenlik içerisinde olduğu bir bölge içerisinde yaşamayı kabul eder. Yoksa bütün mücavirindeki ülkeleri kaos içerisinde görerek kendine güvenlik sağlamak, sürdürülebilir bir şey değil. Bizim de kabul edeceğimiz bir şey değil. Suriye'nin tekrar bir kaos alanı olmasına Türkiye olarak müsamaha göstermemiz mümkün değil. Irak ve Suriye'de olan son 25-30 yıldaki olayların, Türkiye'ye inanılmaz büyük bir maliyeti oldu. Irak'ta olan olaylardan çıkardığımız birtakım derslerle de Suriye stratejisini, Suriye'deki kaosu yönetme konusunda önemli dersler çıkardık. İsrail'le ilgili konuda hem uluslararası toplumun hem Amerika'nın hem bölge ülkelerinin verdiği mesaj aynı Filistin'de olduğu gibi. 'Suriye'ye yönelik müdahaleden işgalden vazgeç, varsa bir mesele, sorun bunu diyalogla, görüşmeyle hallet bir anlaşma ve uzlaşma zemini bul.' Şu an da verilen mesaj bu. Bu risk yönetildiği zaman ben Suriye'deki diğer risklerin yönetilmesinde çok fazla bir sorun görmüyorum" açıklamasında bulundu.
(AEK)








